Kusurlu Cinayetler Serisi-I
Etrafına bakınıyor Genç Adam. Sakallı olduğunu görüyor durakta bekleyenler, boyu kısa, sakalı uzun, gözlerinin altında morluklar ve çukurlar. Zayıf görünüyor, çelimsiz bir şey. Sol çaprazında duran kızıl saçlı, kırmızı kaban giymiş, alımlı genç kadın, yakışıklı buluyor Genç Adam’ı ve kalbi, çocukluğundaki gibi atmaya başlıyor. Çocukluğundaki hisler, tekrardan uçup konuyor kalbine. Çocukluğundan bu yana âşık zira, abisinin arkadaşı olan Genç Adam’a. “ İyi, tamam da şimdi ne olacak. İyi, tamam da şimdi ne olacak. ” diyerek durağa doğru yürüyen Niçe lakaplı akıl hastasının farkında olmadan, kendisini tanıyamayacağını biliyor Genç Adam’ın. Kızıl Saçlı Kadın’ın şansı yok, çocukken de yoktu zaten. Genç Adam’ın ela gözlü, sarışın, ten rengine hayran olduğu, Genç Adam’dan uzun boylu bir sevgilisi var. Niçe, aynı cümleleri tekrarlayarak yavaş adımlarla yürürken, Genç Adam’ın zihninde öğretmen alımı. Cebinde on para ile durakta minibüs beklerken üzerindeki atanamamış yaftasını artık taşıyamıyor.
Cebinde altı para ile intihar eden, üzerinde atanamamış yaftası olan coğrafya öğretmeni gibi bir son kuruyor kafasının içinde, kurar kurmaz vazgeçiyor; çünkü onu seven insanlara bunu yapma hakkım yok. Sistemin başındaki devlet yöneticilerinin rahat uyuyup uyuyamadığını düşünürken, tam karşısındaki durakta oturan iki yaşlı kadın dikkatini çekiyor. Yaşlı kadınların birine daha dikkatli bakıyor, koyu kahverengi manto giymiş yaşlı kadına. Ayağında kunduraya benzeyen siyah, topuklu bir ayakkabı var. Başında lacivert bir eşarp. Burnuyla üst dudağının arasındaki ince kılları görebiliyor Genç Adam. Yüzündeki çizgileri inceliyor hemen ardından. Yaşlı kadının yüzündeki kırışıklıklar, yılların izlerini değil de ağırlığını taşıyor gibi. Vicdanı, – nedendir bilinmez – derinlerden sızlamaya başlıyor. Kadına bakıp bir gün yaşlanacağını ve böyle bir hal alacağını varsayıyor. Aman tanrım, bu Genç Adam ne çok düşünüyor ve de ne çok şey. Buna bir dur demeli ve kesinlikle düşünmeyi azaltmalı. Niçe, durağa varıyor ve dilinden düşürmediği cümle dökülüyor ardı ardına.
“ İyi tamam da, şimdi ne olacak? ” deyip duruyor kendi kendine.
Saçları yer yer dökülmüş, kelleşmeye başlamış ve geriye kalan saç tellerinde tek tük aklar ortaya çıkmıştı Niçe’nin. Ünlü Alman filolog Friedrich Nietzsche’ye benzeyen – Niçe diye lakap takılmasının sebebi olan – gür bıyıkları, siyah kalmayı başarmıştı. Sağ gözünün hemen yanında geçmişten kalan bir yara izi. Yeşil yünlü bir kazağın üstünde, gri ve kirli bir ceket, elinde tuttuğu uzunca bir sopa; asa görevinde.
Niçe’yi görenler – Genç Adam hariç – rahatsızlık duyup kenara çekiliyor ve onun olduğu yerden uzaklaşıyor. Genç Adam, onu gördüğüne seviniyor. Ayağı kalkıp: “Nasılsın?” diye soruyor. Niçe, Genç Adam’ın yüzüne bakıyor, onu hatırladığının kanıtı olarak gülüyor Genç Adam’a. Kendisine sigara alan genci unutmamış ve hemen ardından sağ elini dudağına yaklaştırıp sigara işareti yapıyor. “Sigaram yok.” diye karşılık veriyor bu harekete Genç Adam. Bu cevap, Niçe’nin suratını düşürse de aynı cümleyi tekrar etmekten geri durmuyor. İnsanlar, deli ile konuşan bu gencin gerçekten tuhaf olduğuna iyice kanaat getiriyor; dünyanın tuhaflıklarla dolu bir yer olduğunu unutarak. Niçe, istediğini alamıyor ve uzaklaşıyor Genç Adam’ın yanından. Niçe uzaklaşınca tekrardan kaldırıma oturuyor, Genç Adam.
Niçe, Genç Adam, Kızıl Saçlı Kadın… Hepsi aynı minibüse binecek. Tercih edilmeyen, kentin gettosu sayılan ve eskiden bir getto olan, insanların kendi arasında cehennemin başlangıcı dediği, yakın bir tarihte büyük bir katliama şahitlik eden yere, Cehennem Mahallesi’ne gidecekler. İnsanların bunu söylerken unuttuğu bir şeyler var, gettolar özgürlüktür[1] ve gettolarda yaşanan hikâyelerin sonuna nokta değil, üç nokta konur.
Elli metre aşağıda, kırmızı ışıkta bekleyen, dünyayı kirleten dört tekerlekli makinelerin biri de Cehennem Mahallesi’ne giden beyaz minibüs. Siyahın üzerine beyaz çiçek desenli fistan giyen, saçlarına ince bir yazma atan, esmer tenli kadın, kucağındaki çocukla birlikte
[1] Schindler’in Listesi adlı filmden bir replik
dileniyor. Cehennem mahallesi minibüsünü kullanan adamdan elini açarak para istiyor. Adam, dönüp kadının suratına bile bakmıyor. Kadın, çaresizce bir sonraki arabaya yöneliyor. Kadın dilenmeye mecbur, çünkü geçimini dilenerek sağlıyor.
Dilencilik… Minibüste, ikinci sırada, cam kenarında oturan, şık bir lacivert takım elbiseli, yüzü tıraşlı, saçlarını sıfıra vuran ve aileden toprak zengini olan Beybaba’nın vazgeçemediği alışkanlığı. Çocukları dilendiğini öğrendiği gün, beyninden vurulmuşa dönmüştü. Babalarının kendilerine fark ettirmeden yıllarca dilendiğinden habersizlerdi. İhtiyacı olmadığı halde dilenmesine mantıklı bir neden bulamıyorlardı. Dilenmemesi için elinden geleni yapan çocuklarını atlatmanın en iyi yolu, başka şehirde dilenmekti. Hafta sonları başka şehirlere gidip dilenip geliyordu. Dilenen kadına kıskançlık içeren bakışlar atmasının başka bir açıklaması olamazdı. Az sonra durakta Niçe’yi görüp başını önüne eğmesinin sebebi ise…
Işığın rengi yeşile dönüyor ama minibüs hareket etmiyor. “ Karıma haksızlık yapıyorum, beni çok seviyor, bunu mu layık görüyorum ben ona? Bu mu bana gösterdiği sevginin, şefkatin karşılığı? Hiçbir şey yapmamak, yapamamak mı? Bu gün bir demet papatya yaptırıp öyle gideceğim karıma.” gibi düşünceler içinde Şoför. Dıt, Dıt, Dıııııııt… Çalan kornalar… Düşüncelerden kurtulmadan, gaza basıyor. Hızlandıkça hızlanıyor, durağa çok az kalıyor. Cehennem Mahallesi yazısını okuyan Genç Adam ayağı kalkarken, Kızıl Saçlı Kadın, birkaç adım atıp kaldırımdan aşağı iniyor, Niçe ise durakta neden durduğunu bilmiyor. Minibüs durakta duruyor, içinde yalnızca Beybaba var. Minibüs, Cehennem Mahallesi’ne gitmeden önce, kalın ve uzunca büyük bir duvarla Cehennem Mahallesi’nden ayrılmış olan, kendi çapında zenginlerin yaşadığı Para Tek Tanrıdır Mahallesi’ne uğruyor. Beybaba’nın ineceği yer orası.
Minibüsün otomatik kapısı açılıyor, önce Genç Adam, ardından Kızıl Saçlı Kadın biniyor minibüse. Genç Adam, Şoför koltuğunun hemen arkasına, cam kenarına oturunca Kızıl Saçlı Kadın da hemen Genç Adam’ın yanına gelip oturuyor. Otururken yüz yüze geliyorlar – sevgili olsalar bir şiiri öper gibi öpüşebilirler ki değiller – gülümsüyor Kızıl Saçlı Kadın. Sadık biri Genç Adam, yüzünü cama dönüyor. Haklı çıkıyor düşüncelerinde Kızıl Saçlı Kadın. Nereden bilebilir ki on bir yıl önce hazin bir sonla gettodan ayrılan küçük kızın; yanında oturan Kızıl Saçlı Kadın olduğunu.
Şoför, Niçe’yi fark ediyor. “Niçe, Niçe,” diyor. Niçe sesin geldiği yöne bakıyor ve minibüse doğru yürüyor. Kapıdan içeri girecekken:
“Gel yanıma otur.” diyor Şoför.
Niçe, başta diretecek gibi olsa da Şoför’ün sigara işareti yapmasıyla ikna oluyor ve ön kapıyı açıp oturuyor koltuğa. Niçe’nin arabaya binmesiyle otomatik kapıyı kapatıp hareket ediyor minibüs. “ Burada ne arıyorsun? ” diye soruyor, sorarken de sağ gözünü kırpıyor Şoför. Niçe ise “ İyi, tamam da şimdi ne olacak? ” diye cevap veriyor. Şoför tebessüm ederken, Niçe’nin gözü sigara paketine çarpıyor. Sol işaret parmağını sigaraya doğru uzatıyor. – birazdan varacakları trafik ışığı yeşile dönüyor – Şoför, hız göstergesinin oraya bıraktığı sigara paketinden bir tane çıkarıp Niçe’ye uzatıyor. Çakmağıyla sigarasını yakarken, altında demir yolu geçen yokuştan aşağı doğru inen kamyonu kullanan adam, frene basmasına rağmen kamyon yavaşlamıyor. İyice hızlanmış iniyor yokuşu, kamyonu kullanan adam, paniğe kapılıyor ve aklı karışıyor. Ne yapacağını bilemezken, kırmızı ışıkta duramadan geçiyor. Minibüsün şoförü ise Niçe’nin sigarasını yakmakla meşgul olduğu için solundan freni patlamış olarak gelen kamyonu fark etmeden geçiyor bir anlık dikkatsizlikle, trafik ışıklarından. Hızını almış olan kamyonu fark ettiğinde ise çok geçti artık. Kamyon hızlıca minibüsün ön kısmına çarparken büyük bir gürültü çıkarıyor. Minibüsün ön kısmını – ikinci koltuk dâhil – önüne koyup metrelerce sürüklüyor.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!