Dijital çağa uyum diye diye, iyice gerçeklikten uzaklaştığımızın kimse farkında değil sanırım. Dijital çağın gelişen organik bir özgürleşme fırsatı olduğuna inanan sayısı da muhtemelen Allah’a inanan sayısından daha fazla. Ne yazık ki yukarı tükürsek sakal, aşağı tükürsek bıyık… Evet doğru okudunuz, yanlışlıkla yazmadım. Çağ, tam olarak -bu cümle gibi- bilinenlerin aslında bilinmediği, bilinmezlerin ise sanki çok iyi bilindiği gibi sorgusuz bireyler tarafından işgal edilmiş durumda. İnternet, herhangi bir insanın bir KHK veya meclis yasası ile çok rahat kapatılabileceği ve rahatça kontrol altına alınabileceği bir mecra. Her şeyden öte bireylerin takibi ve konumunu ölçmek için muazzam bir ortam.
Israrla kitap yazmak için 60 yıl bekleyen, sokaklarda yaşayan, türlü işkenceler görmüş, bomba ile patlatılan, hapislere girerek yüzlerce bedel ödemiş edebiyat, kültür ve sanatın temel direklerini kurmuş büyük yazarların aksine mücadeleden kaçmak isteyen bireylerin kişisel bloglar açması ile herkesin bir anda yazılar yazması ve herkesin bir ‘official’ gibi kurumsallaşmaya çalışması ve markalaşması gibi girişimler; toplum içindeki tüm bağları çözmekte, insanları yalnızlaştırmakta ve ortaya çıkarılan eserlerin bir abur cubur gibi anlaşılmadan tüketilmesine sebep olmakta. Gün içinde 12 saat kölelik yapıp akşam eve geldikten sonra bir kahve eşliğinde içindekileri dökmek için yazı yazan ve bu yazıyı kendi bloğunda paylaşan bireyin hissiyatı ve gün geçtikçe yüz yüze ilişkilere olan ihtiyacı azalmaktadır. İlgilendiği konular, bloğunda yazılan yazının kimler tarafından paylaşıldığı, kimler tarafından okunduğu ve kaç takipçi artıp artmadığı olmaktadır. Bu, her zaman farkında olunabilecek bir konu da değil üstelik. Farkında olmadan bu girdaba girebiliyor insan. Daha ötesi, ısrarla bilmeden/araştırmadan basılı medyanın, dergilerin, kitapların artık bittiğini ve her şeyin dijitalleştiğini savunan beyinler de var ki; basılı bir dergiyi kapatmanın veya engellemenin, bir internet sitesini kapatıp engellemekten daha zor olduğunu kavrayamamaktadırlar. Bireylere verilen kumdan alanlarda şimdilik özgürleşmeleri ve oyun oynamaları istenmektedir. Zamanı geldiğinde bu özgürleşme hareketi ve oyunlar, son bulacaktır elbet. Muhakkak her şey gibi bu da son bulacak ancak bu son –diğer sonlar gibi-organik bir sondan öte, kıyametin başlangıcı olacak olan bir son! Odaları kitaplarla dolu insanların ısrarla matbu eserlerin veya üretimlerinin ciddiyetini, kalıcılığını ve özgünlüğünü özümseyememiş olmaları ise diğer bir tezatlığı meydana getiriyor maalesef! Evet dijitali kullanmalıyız. Evet bloglar açmalı ve yazılarımızı oralarda yayınlamalıyız. Ancak gerçeklikten uzaklaşmadan ve hayatımızın merkezine dijitali değil de basılı eserlerin ciddiyetini alarak var olmalıyız. Aydınlanmak dileğiyle…
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!