“Gitmek de kalmak da kararlı
Her insan ayrılık taşıyor”*
Bu coğrafyanın payımıza düşen mirası bir antika, hüzün.
Eviniz dışında bazı mekanlar vardır; kendinizi hiç yabancı hissetmezsiniz, enerjisi ile sizi içine alır. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun bekleme salonundayım. Nahifliğin dokusunu hissettiren bu salon, gelmiş geçmiş nice kıymetli oyuncunun ışığı ve sıcaklığı ile insanı bir anda sımsıcak sarıyor. Çayımı yudumlarken Mehmet ULUSOY’u görüyorum. “Hoş geldiniz”, diyor. Bahsettiğim sıcaklık içtenlikle gülümsüyor işte. Biraz sonra Yeşim DORMAN’ın sahneye koyduğu “Bir Valize Ne Sığar Ki” adlı oyunda rol alacak.
Marika rolündeki Yeşim DORMAN’ın oyundaki şu sözleri sizin için oyunun konusunu özetleyebilir:
Marika, (Bir valiz getirir, içine bazı eşyalar koyup çıkarır.) “Aman Allahım bir valize ne sığacak? Söyle Stelyo? Dedenin bağı sığar mı bu valize? Ya atalarımın mezarları? Kaç asırlık köküz biz bu topraklarda? Neyi alayım neyi geride bırakayım?”
Tarihi olaylar, savaş unsuru en az iki tarafı etkileyen yaşanmışlıklardan ibarettir. Sözcük anlamıyla değiş-tokuş anlamına gelen Mübadele Türkiye’de yaşayan Rumlar ile Yunanistan’da yaşayan Türkler’i aynı çaresizlikle sınamıştır. Ve yaşanan gerçeklik sanatın uzayan dalları ile günümüze kadar taşınabilmiştir. Kimi bir tiyatro sahnesinde kimi bir sinema filminde kimi bir ezgide kimi bir romanda… 1983 yapımı Yunanistan’da kült olma ünvanını kazanan Costas FERRİS’in yönettiği filmin konusu 1922 yıllarında Yunanistan’da “Küçük Asya Felaketi” diye anılan sığınmacı rumların iş adamlarının “Kafe Aman” isimli işletmelerde çalınan, zengin bir içerikle harmanlanarak Halk müziği statüsüne yükselen ve filme de adını veren “Rembetiko” müziğidir.
Rembetiko; Yunanistan’da otoriteye karşı gelen rembetlerin (Türkiye’den zorunlu göç ettirilen insanlar) haşhaş içilen meyhanelerde başta buzuki ve bağlama ile çaldıkları müziktir.
AST’nin usta oyuncularından Mehmet ULUSOY (Carlos) ile tiyatro ve sanat hakkında konuşmak istiyorum.
Tiyatro oyuncusu Mehmet ULUSOY; lise yıllarında taklitleriyle öğretmenlerinin yeteneğini fark etmesi ve ısrarları sonucunda tiyatro okumak isteyip öğretmen olan babasını ve ailesini bu bölümde okumak istediği yönünde ikna eder. O dönemde Tiyatro bölümünün varlığından haberdar değildir. Ankara Üniversitesi DTCF Oyunculuk Bölümü mezunu Mehmet ULUSOY, Televizyon Çocuk ve Eğlence programlarında ve dizilerde rol almıştır. Susam Sokağı, Benimle Oynar mısınız?, Yakıştır, Ah Şu Komşularımız, Telekabare, Şükran Büfe, Bizim Evin Halleri ve son olarak Doksanlar rol aldığı Tv programlarından bazılarıdır. Tempo ve Çocuk Çevre Tiyatrolarında pek çok oyunda görev almıştır. Büyük emek verdiği Ankara Tiyatro Fabrikası ile Avrupa turnelerine çıkmıştır. Sanat hayatı 2009’dan bu yana Ankara Sanat Tiyatrosu ile devam etmekle birlikte pandemi dönemi öncesinde usta tiyatrocu Mehmet ATAY tarafından kurulan Çankaya Sahne’de Muzaffer İZGÜ’nün “Eller Yukarı Lütfen” adlı eserinden uyarlanan oyunla seyircisiyle buluşmuştur.
– Başlamadan önce sizi kısaca tanıtmak istedim. Yıllardır pek çok önemli ve güzel projede yer almışsınız ve almaya devam ediyorsunuz. Uzun süre Ankara tiyatro sahnelerinde oynamış ve oynayacak bir oyuncu olarak;
1- Ankara insanının tiyatroya olan ilgisini nasıl yorumluyorsunuz?
“Bana göre Ankara geçmişten bu yana kültür ve sanat merkezidir. Popüler kültürün yoğun olduğu İstanbul için kültür ve sanatın özellikle tiyatro açısından merkez olmaya başladığı kabul edilse de, bu kabul magazinsel merakı canlı tutmaktan ileri gitmiyor. Salgın öncesinde 70’li yıllardan itibaren gördüğüm Ankara, bana göre hala kültür ve sanatın gerçek merkezidir. Bunu bu şehirde yaşayan insanların tiyatroya ve sanata olan ilgisinden anlayabilirsiniz. Tabi zamanla ne oluyor; kuşaklar değiştikçe ilgi alanları farklılaşmaya başlıyor. Bildiğim kadarıyla 80’li 90 ‘lı kuşaklar kültür ve sanatla yoğrulmuş kuşaklar. O kuşağın çocukları ailelerinin yönlendirmeleri ile sanatın içinde yer aldılar. Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan örnek verecek olursam eğitim alan öğrenciler o kuşağın çocukları. Ankara sanat, kültür konusunda hep daha duyarlı ve daha sorumluluk sahibi oldu.
Yeni kuşak bugünün genci küreselleşmeyle birlikte farklı alanlara yöneldi, 80 darbesinden sonra kültür, sanat ile yoğrulmadılar. Tiyatro açısından bakacak olursak televizyon oyunculuğu, dizi oyunculuğu için kamera önü oyunculuğu gibi piyasa işleri içine girdiler. Bana göre aslolan temel oyunculuk eğitimidir.
Ben hala Ankara seyircisinin tiyatroya olan ilgisinin yoğun olduğunu düşünüyorum. Salgınla birlikte bu biraz azaldı, diğer sektörler gibi tiyatro da bu durumdan fazlasıyla etkilendi.
2- Ülkemizde ve dünyada en beğendiğiniz sahneler hangileridir?
“Güzel bir soru. Bir tiyatro oyuncusu için sahne çok önemlidir. Öncelikle Avrupa’da oynadığım sahnelerden bahsedeyim. Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının kurduğu derneklerin kendi buldukları sahneler vardı. Sahne demeye bin şahit ister; okul sahneleri, dernek sahneleri oralarda da oynadım. Hollanda’da beş tane büyük şehrin iyi salonlarında da oynadım.
Almanya’da Augsburg’da tiyatro oyunlarının programları yıllık olarak düzenleniyordu. Tek kişilik şehir diye Behiç AK’ın yazdığı internet dünyasını anlatan bir oyunda oynamıştım. Bu oyunda sürekli mevsim değişiyordu; kar, yağmur yağdırılıyordu. Bu şekilde teknik imkanlara sahip bu güzel salonu yıllardır söylerim.
Avrupa da pek çok şehir tiyatrosu güzel sahnelere sahip. Türkiye’de Cumhuriyet döneminde yapılan tiyatro salonları dışında yapılan yeni sahnemiz pek yok. Kültür merkezleri yapılıyor ama teknik şartları karşılayan, zamana uygun, başlı başına tiyatro salonları açılmıyor.
Salonlar için bahsettiğim kriterlere çok fazla uymasa da seyirciyle kurulan sıcak iletişimi göz önüne aldığımda Ankara Sanat Tiyatrosu’nu söyleyebilirim. Akün ve Şinasi Sahnelerini, zamanında tam bir tiyatro olarak yapılan Küçük ve Büyük Tiyatro’yu. Son olarak Cüneyt Gökçer Sahnesi yapıldı ve büyük bir sahne.”
3- Tiyatro bütün sanatların iç içe yaprak verdiği bir ağaç. En sevdiğiniz şair ve şiirini sorsam size?
“Okuduğum pek çok şair var ama okumaktan daha fazla keyif aldığım şairleri soruyorsanız; Nazım Hikmet ve Orhan Veli Kanık’ı söyleyebilirim. Nazım’ın “Kadınlarımız ve Kuvayi Milliye Destanı” şiirleri ile Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” şiirini örnek olarak verebilirim. Ayrıca Ahmet Muhip DRANAS’IN mahalle sıcaklığını yansıtan “Fahriye Abla” şiirini de söylemek isterim.
Benim okumaktan keyif aldığım şiir; söyleyiş açısından değindirmeye yer veren ve mizahı içinde barındıran şiirlerdir.”
– Size Metin ELOĞLU’nu tavsiye ederim o zaman. Bir sonraki soruya geçecek olursam;
4-Tiyatro dışında uğraş verdiğiniz bir sanat alanı ya da başka bir alan var mı?
“Tiyatro oyunculuğu başlı başına bir iş. Buna sinema ve televizyon dizileri oyunculuğu eklenince başka bir alan için zaman kalmıyor. Bunlar dışında iş olarak değil ama edebiyat dergilerini takip ediyor, kitap okuyorum.”
5- Bir Demet Tiyatro ile başlayarak günümüz yapımlarını da düşünürsek tiyatronun televizyona taşındığı projeler hakkında neler söylemek istersiniz?
“Dijital ortamdaki tiyatro oyunlarına sıcak bakmıyorum. İlerde belki merkezi sistemle oyunu çekecekler kapalı alanda seyirciye sunacaklar. Seyirciyle yüz yüze sıcaklığın paylaşılmadığı oyunların sahnelenmesi durumuna tam olarak tiyatrodur diyemeyiz. Sahne olmasa olur ama seyirci ve oyuncu bir arada olmayınca olmaz.”
6- Ütopik bir oyunda hangi rolde oynamak isterdiniz? Rolünüz ne olurdu?
“Bir tiyatrocuya sorulabilecek en zor sorulardan biri. Günümüzde böyle bir oyunu ortaya koyduğumuz zaman insanları kandırmış oluruz. İnsanlar ne anlatıyorsun derler, haklı olarak tepki verirler.
Ama geçmişte oynadığım bir çocuk oyununu örnek verebilirim. Yılmaz DEMİRAL’ın yazmış olduğu çevre sorunlarını eleştiren kendi yaşamında mutlu, ilkel bir adamın dünyaya olan yolculuğunu konu edinen “Gülen Adam” adlı çocuk oyununda ilkel adam rolünde oynamıştım.”
7- Tiyatro eğitimi veriyor musunuz?
“İlk aklıma gelen, İzmir Müjdat Gezen sahnesinde verdiğim eğitim. Devlet Demiryolları çalışanları ve Numune Hastanesi çalışanları gibi çeşitli kurumların personeline eğitim verdim. Çankaya ve Mamak ilçelerinde öğretmenlerle çalıştım. Mamak Halk Eğitim Merkezinde verdiğim eğitim sonucunda bir oyunun sahnelecek olması, beni heyecanlandırmıştı. Oyun; Halk bilimci, oyun yazarı Prof. Dr. Sedat Veyis ÖRNEK’in ”Türk Halkbilimi” adlı kitabından uyarlanan gelenek göreneklerdeki yanlış inanışları mizahi yolla eleştiren bir güldürüydü. Mali müşavirler grubuna hem eğitim verdim hem de bir oyun sahneye koyduk.”
8- Bugüne kadar oynadığınız oyunlarda sizi en çok etkileyen repliği bizimle paylaşabilir misiniz?
“Elbette çok fazla replik var bugüne kadar söylenmiş ve etkileyici olan. Geçen yıl Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneye koyduğumuz ve bu yılda oynamaya devam edeceğimiz, “Bir Valize Ne Sığar Ki” oyununda söylenen
“Biz burayı evimiz sanırdık. Ama diğilmiş.” repliğini her defasında çok etkileyici buluyorum.”
9- Tragedyalarda epeyce yer almış mitlerden en çok etkilendiğiniz karakter ve hikayesi nedir?
“Antik Yunan’da sahnelenen komedya oyun yazarı olan Aristofanes’in yazdığı “Lysistrata” oyunu vardır. Tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından birisi kabul edilir. Erkeklerinin savaştan dönmelerini beklemekten usanan kadınların savaşa son vermek, barışı sağlamak için Lysistrata’nın önderliğinde örgütlenerek savaş bitene kadar giriştikleri aşk grevini ve bu süreçteki gelişen olayları konu alır. Dünyada pek çok sahnede ve ülkemizde devlet tiyatrolarında oynanmıştır. Müzikali de vardır.”
-Verdiğiniz bu güzel örneğe benzer konuya sahip Lübnan’da çekilmiş Nadine LABANAKİ’nin yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği “Peki Şimdi Nereye” isimli (Where Do We Go Now) filmini izlemenizi öneririm.
Şimdi son soruma geçmek istiyorum, ülkemizde genel olarak sanata ve sanatçıya verilen değerin yetersizliğini göz önünde bulundurarak;
10- Sanata ve sanatçıya devletin hangi konularda destek vermesi gerektiği ile ilgili neler söylemek istersiniz?
“Günümüzde devletin sanata olan desteğini yetersiz buluyorum. Devletten bireysel olarak ekonomik destek istemiyorum. Sadece salon versin, elindeki salonları tiyatrolara açsın istiyorum. Tiyatroların çoğu ya kira ödemek durumundan zorlanıyor ya da salonsuzluktan oyununu oynayamıyor. Kültür ve sanattan vergi alınmamalı, devlet her türlü kültür ve sanat girişimine adaletli bir şekilde destek vermeli. Devletin öncelikle kültür ve sanat politikası olmalı. Bütün sanat alanlarında; tiyatro, müzik, resim, edebiyat sanatla ilgili bütün alanlarda devlet gelişimi sağlamak için çalışmalı.”
+1- Soyadınızın sonunda yer alan Carlos’un bir hikayesi var mı?
“Okulda bitirme oyununda öyle bir rolde oynamıştım. Barışı getireceğim diye ortalığı karıştıran bir tiplemeydi. Bu rolden üzerime yapışan bir ad oldu. İlk zamanlar söylenmesine karşı çıktım ama sonrasında kabullendim.
İçinde bulunduğunuz yeni projelerinizden biraz bahsetmek ister misiniz?
“Hayvanat bahçesi müdürü olarak rol aldığım bir festival filminin çekimleri sürüyor. Yönetmen Emre KAYIŞ’ın ilk uzun metrajlı filmi olan “Anadolu Leoparı” festivallerde gösterime girecek. Film, özelleştirilen hayvanat bahçelerinin durumu ile bu süreçte yaşanan rant kavgalarının eleştirisini konu ediniyor.
Bir diğer proje, aşçı olarak rol aldığım, Yeşim DORMAN’ın yazdığı “Yarasa Amanda” adlı bir oyun. Oyun bir köşkün mutfağında geçen baskı ortamında çalışan insanlar ve aralarındaki olayları anlatıyor. Çalışmak için bir transın mutfağa gelişi ve bununla birlikte gelişen olayları sahneye aktarıyor. Ekim ayı sonunda seyirciyle buluşma ihtimali var.
Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) oyunlarını önümüzdeki tarihlerde Bilkent Center’ın sahnesinde oynayacak. Geçen yıl İzmir Caddesi’nde kendi sahnemizde oynadığımız “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” ve “Bir Valize Ne Sığar Ki” bunlardan ikisi.”
Seyircinin ve salgının durumuna göre değişecek programlarını bu şekilde özetliyor, Mehmet ULUSOY, namı diğer Carlos.
Teknolojinin bütün hezimetlerine rağmen çok keyifli hoş bir sohbet olduğunu belirtmeliyim. Tevazu ve nahifliğini esirgemeyen ve kültür ve sanat bilgisi, gerçekçi toplum gözlemleri ile soruların vizyonunu genişleten usta oyuncu Mehmet ULUSOY’a seyircisi, tüm sanatseverler, Bi Konuşalım Mı Sanat ve Edebiyat Platformu ekibi ve kendi adıma en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaşamak geç kalınmış bir oyun değildir, başından sonuna bir oyundur. Amatör ama iyi oynamak bizim elimizde. Kitap okumalı, tiyatro seyretmeli, müzik dinlemeli ve evrensel olanın sevgi olduğuna inanmalıyız. Duyarlı bir toplum olmak için hayatımızda sanata çokça yer vermeli ve bunu devletten talep etmeliyiz.
Kıymetli oyuncumuza bana ayırdığı zaman için minik bir müzik parçası hediye etmek istiyorum.
Silvia Perez Cruz’ dan Cerca De Tu Casa…
Sizi izlemekten keyif alacağımız bir oyununuzda buluşmak dileğiyle.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!