İktisadi bağlamda taşranın sınırlarını bulmaya çalışırken, başkente ve büyük kentlere bağlı köy, kasaba ve kırsal alanlar olarak adlandırabiliriz. Ancak taşra, pek çok sebeple sadece köy, kasaba gibi sıfatların ötesinde bir anlam taşımaktadır. Murat Belge, Türkiye’nin toplumsal yapısının temel sorununu tek kelime ile ifade edecek olsa ‘köylülük’ yerine ‘taşralılık’ sözcüğünü seçeceğini söylemiştir. Köylülük ifadesinin sosyolojik olarak çok kolay açıklanabildiğini, tek yönlü olduğunu ancak taşranın çok daha derinlikli ve çok yönlü olduğunu belirtir. Taşranın toplumsal üslubu betimleyen bir metafor olduğunu ekler. (Belge, 2019)
Orhan Türkdoğan, ‘Köy Sosyolojisi’ kitabında katıksız köy/katıksız kent gibi oluşumlar olmadığını, sadece diğerine göre daha fazla kent ya da daha fazla taşra olduğunu dile getirmiştir. (Türkdoğan, 2006) Tarık Demirkan da kent ve taşranın ayrı düşünülemeyeceğini savunmuştur. Kentin taşra üzerinde hâkimiyeti olduğunu anlatmıştır. Bunun yanında kent ve taşranın birbirinden etkilendiklerini ve sürekli bir değişim içerisinde olduklarını bahsetmiştir. Ona göre taşradan kente göçler; kent ve çevresini değiştirmekte, gölge olan taşrada yönetimi altında olduğu kentten etkilenmekte ve ona benzemeye çalışmaktadır. (Demirkan, 1996) “Neye, nereye göre taşra?” gibi sorular sorulması gerekmektedir.
Bu sorularla daha da karmaşık bir hal alan taşra kavramını açıklamak için, konunun ilk başında kullandığımız gölge metraforuna atıfta bulunmamız gerekmektedir. Gölge metaforu içerisinde ele aldığımız kent ve taşra; birbirinden bağımsız iki kavram değil, aksine tamamlayıcı kavramlardır. Merkezin olduğu yeri bilebilirsek, sınırlar içine alarak taşranın nerede olduğunu kavrayabiliriz. Ancak bu kadar temel sınıflandırma, merkez kavramının ne şekilde ve ne açıdan betimlendiğine göre bile değişiklik gösterir. (Narlı, 2017) Köksal Alver’e göre de taşra, asla merkezden ayrı düşünülebilecek bir kavram değildir. Asla tek başına var olamaz. (Alver, 2017)
Genel olarak hem coğrafi hem de kültürel olarak açıkladığımız merkez-çevre ilişkisini, toplum analizinde ilk olarak kullanan kişi sosyolog Edward Shils’tir. Shils, her toplumun bir merkeze sahip olduğunu ifade eder. Bu merkez, belli bir kutsiyete ve güce sahiptir. Her şeyi etkisi altına alabilecek güce sahip merkez; kaynağını değer, inanç ve kültürel kodlardan almaktadır. (Shils, 2002)
Kentin gölgesi olarak tarih boyunca var olan, değerlerini inanç ve kültürden alan taşra kavramını daha da derinleştirmek için Simmel’in bakışını inceleyebiliriz:
Taşra, hem kavramsal hem de olgusal bir yapıdır. Simmel, taşrayı tarihsel süreçte karşılaşılan toplum oluşumlarının, erken aşamasını yabancıya, çatışmacı çevrelere karşı birbirine kenetlenmiş ve sıkıca bağlı küçük muhitler olarak betimler. Bu sayede çevre, kentin aksine heterojen değil homojen bir yapıya sahip olur. (Simmel, 2005)
Bahsedilen homojen yapı, taşra bireylerinin bakış açıları ve gündelik yaşam biçimleri ile doğrudan ilgilidir. Çünkü yaşanılan gündelik yaşam içinde yer alan tüm davranışlar, ideolojiyi ortaya çıkarmaktadır.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!