Live Flesh
Madrid’in dar sokaklarından birinde bir doğum gerçekleşir. Tuhaftır ki bu doğum, bir otobüste olmuştur. Hayat hikayesi böyle başlayan Victor’un hikayesi, yine bu alışılmadıklıkla devam edecektir. Yakınlaşıp birlikte olduğu Elena’ya bağlanan Victor, hislerinin karşılığını bulamayınca Elena ile tartışmaya başlar. Tam o sırada bir silah patlar, iki polis olay yerine gelir. Bu arbedede kaybeden, Victor olur. Victor hapishaneyi boylar ve hapishaneden çıkınca intikam alacağına yemin eder.
Talk to Her
Bir gün birbirinden habersiz iki adam, büyük bir tiyatro salonunda yan yana duygu yüklü bir tiyatroyu takip etmektedirler. Marco göz yaşlarını tutamaz, Benigno da bu durumu fark eder ama herhangi bir şey yapmaz. Bir süre sonra kader, bu iki adamı tekrar karşı karşıya getirecektir: Bir hastane, iki kadın, iki adam…
Vicky Cristina Barcelona
Vicky ve Cristina, yaz zamanlarını Barcelona’da geçirmek isteyen iki arkadaştır. Barcelona’ya ayak basmalarıyla şehrin büyüsüne kapılmaları pek uzun sürmez. Bir gün bir restaurantta yemek yerken masalarına bir yabancı yaklaşır. Antonio isimli bu yabancının sanatçı kişiliği ile Vicky ve Cristina arasında tuhaf bir çekim yaşanır. Kimin kime söylediğini söylemeden, spoiler vermeden şu repliği de aktarmak istiyorum:
“Bizim aşkımız sonsuza dek yaşayacak, çünkü yarım kalacak.”
The Skin I Live In
İnsan derisinin yenilenmesiyle ilgili çalışmalarda bulunan Robert, kızının aklını yitirmesinden sonra kendisini iyice işine vermiş durumdadır. Evinin sıkı korunan bir odasında bir kadın bulunmaktadır. O kadın kimdir, neden oradadır, nasıl oraya gelmiştir… En beğendiğim Almodovar filmi olan The Skin I Live In, beklenmedik olaylara gebe olan bir yapıt.
Match Point
Chris Wilton, başarılı ve çekici bir tenis eğitmenidir. Epey varlıklı bir aileye sahip Tom’a tenis dersleri vermeye başlamıştır ancak pek varlıklı olmayan Chris’in bu zenginliğin büyüsüne kapılması, uzun sürmeyecektir. Varlıklı hayata ulaşması için iyi bir fırsat olan Tom’un kardeşi Chloe ile olan ilişkisi herkes tarafından desteklenmektedir. Hayatın kendisinde olduğu gibi libido ve mantık çetin bir savaşın içine girmiştir. Chris, gönlünü hiç kaptırmaması gereken birisine kaptırmıştır. Şansa kafayı takmış birisi olan Chris’in şu repliği de filmin akışında kıymetli bir yere sahiptir : “İyi olmaktansa, şanslı olmayı yeğlerim.” diyen adam, hayatı anlamış bir adamdır. İnsanlar, yaşamın çok büyük bir kısmının şansa bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten korkarlar. Bu kadar çok şeyin, insanın kontrolünde olmaması ürkütücüdür.”
Annie Hall
Woody Allen’ın kendi hayatından esinlenerek oluşturduğu Annie Hall’da başrolde yine Woody Allen’ı görüyoruz. Narsist bir kişiliği olan Woody Allen, bunu filmindeki karakteri olan Alvy’e de yansıtmış. Alvy’nin Annie ile yaşadığı duygusal ilişkinin inişlerini çıkışlarını ustalıkla aktarmış yönetmen. Woody Allen’ı ve kadın erkek arasındaki ilişkiyi yakından irdelemek isteyenlere tavsiyemdir. “İlişkiler köpekbalığı gibidir. Sürekli ilerlemek zorundadır, yoksa ölür.” repliğini iliklerinize kadar hissedeceğinizi düşünüyorum.
Dogtooth
Yunan sinemasından epey kışkırtıcı bir film. Üç çocuğunu dış tehlikelerden koruduklarını düşünerek bir eve hapseden annenin ve babanın hikayesi. Çocuklarının tüm hayat algısını alışılmadık şekilde düzenleyen iki ebeveyn… Kediye radyo diyen, günümüz toplumunda etik olmayan birçok şeyi normalleştirip yaşayan bir aile. Bu anormallikten kaçmak istiyorlarsa, köpek dişlerinin düşmesini beklemek zorundalar.
Dipnot : En küçük kardeşi canlandıran Mary Tsoni, dört yıl önce hayatına son vermiştir ):
Festen
Danimarka’da birkaç yönetmen öncülüğünde ortaya atılmış ‘Dogma 95 Akımı‘ nın ilk meyvesidir, Festen. Nedir peki bu, Dogma 95? Deneysel bir akım olan Dogma 95, olayları kendi doğasında canlandırmak ister. Kısacası, hayattan bir kesit alıyormuşcasına çekilir, bu akıma ait filmler. Stüdyo, elde taşınmayan kamera, sahne dışında ses, filtreler, öldürmeler, silahlar, flashbackler kesinlikle kullanılmamalıdır. Dogma 95’e kısaca değindikten sonra filmimizin konusuna geçmek istiyorum. Festen, doğum günü dolayısıyla düzenlenen geniş çaplı bir davette gerçekleşen olayları konu alır. Doğum günü sahibi babanın, oğlu tarafından tecavüzle suçlanması üzerine dallanıp budaklanan bir senaryoya sahiptir.
I Stand Alone
Bu listede bir Gaspar Noé filmine yer vermesem olmazdı. Arjantin asıllı Fransız Noé, kışkırtıcı filmleriyle ünlü bir yönetmen. I Stand Alone’da Fransa’nın depresyon kokan arka sokaklarında hayattan zevk almayan ve tüm dünyası kızı olan bir babanın hikayesi ele alınıyor. Kızına duyduğu sevgi ne boyuta ulaşacak, başına ne işler açacak? İzleyip görülmesi gerekiyor.
“Anneni sadece seni emzirdiğinde seversin ve babanı da sadece sana para verdiğinde. Bir kez annenin göğüsleri kurudu mu veya babanın cepleri boşaldı mı, onları kendinden uzaklaştırıp ölmelerini beklersin. Hızlı ve ucuz yoldan bir ölüm olmasını umarsın.” repliğiyle bende farklı etki yaratmıştı. Sorgulamaya teşvik eden bir film.
Gloomy Sunday
Bir döneme damgasını vuran, ilk önce Macaristan’da sonra tüm dünyada intihar dalgasına yol açtığı iddia edilen, orijinal ismiyle “Szomoru Vasarnap”, İngilizcesiyle “Gloomy Sunday” şarkısının hikayesini anlatan bir filmdir. Kaliteli bir restaurant, aynı kadına aşık bir piyanist ve bir restaurant sahibi… Her saniyesi dram kokan güzel bir yapıt.
Brokeback Mountain
Birbirinden habersiz iş arayan iki adamın yolu Brokeback Dağı’nın yakınındaki bir işletmeye düşer. Burada beraber çalışmaya başlayan Ennis ve Jack aralarında gerçekleşecek sıcak ilişkiden habersiz sert adam görüntüsü vermektedirler. “Keşke senden nasık vazgeçebileceğimi bilseydim.” diyelim ve kalanını merhum Heath Ledger ve kıymetli oyuncu Jake Gylenhaal’a bırakalım.
İnsan ilişkilerini sorgulatacağını düşündüğüm filmlerin ilk kısmı bu şekilde oldu. İlerleyen günlerde listenin ikinci kısmını da paylaşacağım, umarım yazımı okurken de hoşuna giden filmleri izlerken de çok zevk almışsındır!
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!