Entelektüelin Eylemindeki Ayırt Edici Özellik Nedir? Bir İnsanı ‘Entelektüel’ Olarak Tanımlamak İçin İhtiyacımız Olan Şey Nedir?
Sartre’ın üzerinde en çok kafa yorduğu meselelerden biri olmakla birlikte ‘Aydınlar Üzerine’ isimli kitabında entelektüelliği masaya yatırıp enine boyuna irdeler. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da fikirleri, zaman içinde değişkenlik göstermiştir. ‘Klasik entelektüel’ tipe sahip olan bir gruba dahil oluşunu, maalesefleştirerek nitelendiriyor Sartre. Ve bu klasik entelektüel tipin 1968 Mayıs’ı öncesinde ortaya çıktığını ifade ediyor. Klasik entelektüel tip, belirli bir alanda istihdam edilen bir tip olarak kendini gösteriyordu o zamanlar ve bu alanda çalışanları, ‘ pratik bilginin uzman işçileri ‘ olarak tanımlıyordu Sartre. Bu insanların mesleği, bilimsel bilgi yolu ile teknik/pratik çıktılar üretmekti çünkü. Bilimsel bilgiden yola çıkıp, doktor ya da mühendislerin tikel bilgisine ulaşıyorlardı. Buradan şöyle bir anlam çıkarmamız gerektiğini söylüyor Sartre:
‘’ Bu kimseler, bireysel düzlemde tikele hizmet ederler iken evrensel kavram ve pratiklerden yola çıkarlar.’’
Mesela Amerika’da atom bombası ya da Vietnam’a konuşlandırılan yeni silahlar üzerinde çalışan bir uzman düşünelim. Bu silahları Vietnam’a yönelik ve Amerikan emperyalizmi için yaptığı ölçü doğrultusunda tikeldir. Bu tikel silahları yapmak için, evrensel bilgiyi kullanmıştır. İşte evrensellik, tam olarak burada karşımıza çıkıyor. Eğer şu silahı bu şekilde yerleştirirsen o silahın yaratacağı tehlike, evrensel olarak aynıdır. Evrensel bilgi ve bilginin tikel ya da pratik olarak kullanımı arasındaki bu daimi çelişki, ‘pratik bilginin uzman işçileri’ne entelektüel olma fırsatı sunar. Kişi, bu çelişkiyi kavradığında – Hegel’in ‘mutsuz bilinç’ kavramında olduğu gibi; çünkü bu kavram da ‘evrensellik ve tikellik’ kavramlarını içerir.- kendisini, çözemeyeceği bir çelişkinin karşısında buluverir. İşte bu kişinin kendisini bir çelişkinin karşısında bulması fakat asla kendisini sorgulamaması durumunu ‘klasik entelektüelizm’ yahut bu anlayışa sahip olan bir kişiyi ‘klasik entelektüel’ olarak tanımlarız. Klasik entelektüel, kendisine sinik bir mutsuz bilinç veren şeylerden ibarettir. Örnek vermek gerekirse; proletaryanın yanında olmasına, ona tavsiyeler vermesine, onun için gerçeği keşfetmesine izin verir. Çünkü tikel bir kişi olarak, içindeki evrensellikten rahatsızdır. Evrensel olan da tikel olandan rahatsızlık duyar. Ona bazı davranış kodlarını verir, her geçen gün daha da evrensel olduğunu keşfeder. Böylece kendini bir entelektüel olarak yetiştirir.
Evrensel ve siyasi düşünce/davranış ile burjuva hükümetlerinin uyguladığı tikel ve siyasi düşünce/davranış arasındaki farkı gördüğünde ise evrensel olan adına, burjuvanın tikel düşünce sistemine ve siyaset duruşuna karşı çıkar, –ki, siyasetin ne kadar ‘duruş’ olduğu konusu da tartışılmaya açık bir başka konudur.- işte ‘klasik entelektüel’ kavramı budur. Yani kişi, mutsuz bir bilince sahip olmaktan son derece mutludur. Çünkü, karşı çıkmasını ve söz söylemesini sağlayan tek gerekçe budur. Dolayısıyla klasik entelektüel, sürekli ve büyük bir ‘karşı çıkan’ haline gelir. 1968 yılının Mayıs’ı öncesinde Sartre’ın benimsediği entelektüel görüş, budur.
Gelelim 1968 Mayıs’ı sonrasında ne oldu da Sartre, klasik entelektüel anlayıştan ‘maalesef’ olarak bahseder hale geldi?
Mayıs 1968’i başlatan öğrenci hareketi; sokaklara inip amfi derslerine, hocaların bilgi ve gücüne, devletin kültür alanına müdahale etmesine, kültürün ve sanatın herkese hitap etmesi gerekirken kısıtlı bir grup ile sınırlı kalmasına karşı çıkmıştır. Tüm insanlığın ve klasik entelektüel diye tanımladığımız kişilerin – Sartre’nin dahil– anladığı/anlaması gereken şey şuydu: Eleştirdikleri diğer şeylerin yanı sıra eleştirdikleri asıl şey, klasik entelektüelizmin kendisi ve sarsılmaz sanılan otoritesiydi. İşte Sartre, klasik entelektüel anlayışının zaman içinde değişime uğramasının sebebini ‘1968 yılı öğrenci hareketi’ olarak öne sürüyor.
Entelektüel görüşüne karşı çıkan Bourdieu, Jean Paul Sartre’ın ölümünün ardından yazmış olduğu anma yazısıyla aslında bu entelektüel görüşten etkilendiğini ve duyduğu saygıyı anlatıyor:
‘’ Entelektüelin misyonuna Sartre’dan daha çok inanmış ve bu efsaneye toplumsal inanç kuvvetini kazandırmak için elinden gelen her şeyi yapmış başka kimse yoktur. Bu efsaneyi ve hem üreticisi hem ürünü, hem yaratıcısı hem yaratılmışı olan, cömertliğinin göz kamaştırıcı masumiyetiyle Sartre’ın kendisini, her ne pahasına olursa olsun, her şeye karşı, her şeyden önce de entelektüel dünyanın sosyolojik tanımının sosyolojist bir yorumuna karşı savunmak gerekir: Entelektüellerin en büyüğü için bile hâlâ çok fazla büyük olmasına rağmen entelektüel ve onun evrensel misyonu efsanesi, tarihsel aklın o hilelerinden biridir. Öyle ki, evrenselliğin baştan çıkarmalarına ve faydalarına en duyarlı entelektüeller, hiç de evrensel olmayabilecek motivasyonlara bağlı olarak, evrenselin ilerlemesine katkıda bulunmaktan fayda sağlayabilirler. ”
Sonuç:
Bir kişinin entelektüel olabilmesi için teknik bilgiye sahip olması gerektiğini ve teknik bilginin de sadece para ile elde edilebileceğini söyler. Büyük üniversitelerde okuyan kişileri örnek göstererek, bu kişilerin burjuva sınıfına mensup ailelerin çocukları olduklarını ve bunun da eğitimin paralı oluşu ile ilişkilendirir. Yoksul ailelerden entelektüel bireylerin çıkması, çok zordur Sartre’a göre. Yoksul kimselerin bir noktaya kadar bilgilenebileceklerini fakat entelektüel seviye için gerekli olan teknik bilgiye erişemeyeceklerini ifade eder. Teknik bilginin elde edilme meselesi bir yanadursun; kişi, elde ettiği teknik bilgiyi ezilenin ve zayıfın hayrına kullanmıyorsa asla entelektüel değildir Sartre için. Sonucunda entelektüel kişi, birkaç sınıf arasında kalacak, kendine yer edinemediği ve sınıflar tarafından benimsenemeyeceği için de yalnız kalacaktır. Entelektüel, yalnız kalmaya mahkumdur.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!