Charles Manson
Annesi bir hayat kadınıydı ve daha 16 yaşındayken Charles Manson’ı dünyaya getirdi. Charles, çocuk yaşlarda annesinin cezaevine girmesinden dolayı hırsızlık yaparak geçindi, sokaklarda kaldı ve sokaklar, onun evi oldu. 18 yaşındayken kendisi de tutuklandı. Cezaevinde bir arkadaşı tarafından bıçak tehdidiyle cinsel istismara uğradı ve ıslah evine yerleştirildi. 1954 yılında şartlı tahliye ile serbest kaldı. Kadın satıcılığı, hırsızlık, cinayet, cinayete teşvik, uyuşturucu madde pazarlaması gibi suçlar nedeniyle defalarca hapse girip çıktı.
Ayrıca Charles Manson, müzisyenlik de yapmıştır. Çıkardığı bir müzik albümü de vardır. Bazı kişilere göre; müzik alanında başarı elde edemediği için daha çok suç işlemeye yönelmiştir. İstediği başarıyı elde edememesine rağmen yaşadığı hayat ve yaptıkları, rock’n roll dünyasını derinden etkilemiştir.
Charles Manson’ın Savunmasından Bir Kesit:
“ Hayatımı hapishanelerde ve sokaklarda geçirmiş bir yetimim. Bilinçaltımda benim kavrayabileceğim biçimde güçlü, iradeli ve büyük harfle baba diyebileceğim adamı aradım hep. Özgür insanları iyi, hapistekileri kötü sanırdım. Hiç okula gidemedim, bu yüzden düzgün okuma yazma bilmem. Tecritte kalarak bir budala olarak kaldım sadece. Sizin dünyanızı seyreden bir çocuktum ben. Fakat sonra ne yaptığınızı, ne yapmaya çalıştığınızı kavramamaya başladım. Ben, tecritte büyüyen yetim bir çocuk.
Ne sizin mahkemelerinizi ne de bana yönelttiğiniz suçlamaları anlayabildim. Annemle ilgili olarak da gazetelerinizde yazılanların hiçbirinin gerçeğiyle alakası yok. Sizin her şeye yaklaşımınız, zihniyetiniz farklı. Ben sizin gibi düşünmüyorum. Siz hayatınıza çok fazla değer veriyorsunuz. Benim hayatımın ise kimse için bir önemi yok; hatta sizin korkularınız, endişeleriniz söz konusu olurken bile.
Bildiğim tek şey var. Ben kendi kendimin hakimiyim ve olanlardan dolayı sadece ben, kendimi yargılayabilirim. Hatta yapmakta olduklarım, düşündüklerim ve her şeyin var olduğu kendi benimden dolayı da. Ve ben kendimden memnunum. Beni hapse tıkarsanız, umurumda bile olmaz. Zaten beni en son oradan siz çıkarmıştınız. Şahsen ben bunu sizden rica etmemiştim. Oradayken iyiydim. Çünkü ben kendimi olduğum gibi seviyorum.
Düşünceleriniz ve değer yargılarınız yüzünden beni anlamanız mümkün değil. Ellerinde bıçaklarla birilerine saldıran çocuklar, sizin çocuklarınızdır. Bunu onlara ben değil, siz öğrettiniz. Ben onlara sadece kendi ayakları üzerinde durmaları için yardım etmeye çalışıyordum. Sizin aile dediğiniz çiftliklerdeki o çocuklar, sadece sizin nefret ettiğiniz çocuklar… Sokaklara terk edip savurduğunuz, aileleri tarafından kaderlerine terk edilen çocuklar… Ben onlara yardım etmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Sevginin yanlışı olmaz diye hepsine kucak açtım.
Olanların hiçbiri umurumda değil. Benim için sadece tek bir yasa vardır. Islah evindeyken öğrenmiştim. O yasa: “İspiyonlama!” diyor. Ben asla kimseyi satmadım. Ben onlara kardeşleri için yapılan her şeyin iyi niyetli olduğunu anlattım. Bunlar için sorumluluk taşıyorum. Tüm sorumluluk, size aittir. Umursamaz davrandığınız çocuklardan, siz sorumlusunuz. Ama bütün suçu bana yüklemeyi çalışıyorsunuz. Tekrar tekrar yeniden ve yeniden, beni hapislere tıkıştırmak için uğraşıyorsunuz.
Hapishanelerin hiçbirini ben yapmadım. Ben, içinizden kimseyi hücreye tıkmazdım. Bir insanın, başka bir insanın özgürlüğünü elinden almasını seyretmeye bile katlanamam. Sizler, sizden daha güzel canlıları katledip etlerini dişlerinizin arasına sıkıştırıyorsunuz ve böylece çocuklarınızı da bir katil ilan ediyorsunuz. Onlar sizden doğdular, onlar sizin yansımanız. Ama ben hiç kötü şeyler öğrenmedim. Tecritteyken kötü insanlarla karşılaşmadım. Oradaki herkes, kendisini iyi yönleriyle gösterdi. Onları oraya getiren tek şey, hata koşullarıydı. Onlar orada hiç olmayabilirlerdi. Kendilerini tutuklayan polislerden daha az insancıl değillerdi. Size karşı bir şeyim yok. Sizleri yargılayamam. Ama kendinize ve içinde bulunduğunuz yerlere tekrar göz gezdirmeniz gerektiğini düşünüyorum. İçeride oturup – ön yargısız – sizi izliyorum. Sizin tek oyununuz paraya oynamaktır. Basına sansasyonel haberler pazarlıyorsunuz. İstediğinizle dalga geçip, istediğinize tepeden bakabiliyorsunuz. Kamuoyu oluşturmak için gazete ticareti yapıyorsunuz. Her şeyiniz, sadece buna endeksli. Bu yüzden ne yaptığınızı göremiyorsunuz. Her şey, sadece para ve ilgi çekmek için. Sizden nefret edemem ama bakın ne diyeceğim: Kendinizi öldürmeniz dışında bir yol yok. Çünkü hepiniz çoktan delirdiniz. Her şeyi benim üstüme yığabilir ve sizi anlamadığım için beni iletişimsizlikle suçlayabilirsiniz. Fakat ben her birinizin içinde yaşayan tek şeyim.
Bu çocuklar, onlara yapmamaları gerektiğini söylediğiniz için uyuşturucu kullanmaktalar. Onları odaya getiriyor ve “Bu kapıyı açmayacaksınız.” diyorsunuz. Oysa siz söyleyene dek, kapıyı açmayı akıllarından bile geçirmiyorlardı. Okula geliyor, hapları göstererek kullanmamaları gerektiğini söylüyorsunuz. Siz olmasanız, onlar bundan haberdar olurlar mıydı? Zaten o yasakları, onlar çiğnesinler diye koyuyorsunuz. Sonra da onlara şefkat, kaygı ve aslında asla veremediğiniz sevgi oyunlarını oynuyorsunuz. Onlara sadece kin ve öfke aşılıyorsunuz. Keşke onlara bir kez yüzünüzü dönüp dinleseydiniz. Müzik, her gün sizinle konuşuyor fakat siz kör ve sağırsınız. Herkesi parmağınızla göstererek alay ediyor, gülüyorsunuz.
Neyse, önemli değil. Nasıl olsa her birimiz, aynı yere doğru sürükleniyoruz. – Mutlak gerçeğe doğru… – Bu, gerçek Tanrı’dır. Sizin Tanrınız ise yanımda oturuyor. İşte budur, sizin Tanrınız. Kulağınıza bir şey daha fısıldamama izin verin: Bir ata daha var ve o sizin hayal edebileceğinizden çok daha güçlü. Eğer size kızarsam, sizi öldürmeyi düşünürüm. Suçum buysa, itiraf ederim. Fakat bu çocukların yaptığı şey, yakınlara duyulan sevginin sonucudur.
Ben kimseyi öldürmedim ve kimseye öldürmesini de emretmedim. Her durumda kendimi Hz. İsa gibi tanıtabilirdim. Fakat ben bile henüz kim olduğuma karar veremedim. Bana bir isim, bir numara verdiniz. Ve ben o isim ve numarayla hücremde yaşadım. Kim olduğumu bilmiyorum. Siz kendi seçiminiz ve arzularınızla beni sadist bir katil ilan ettiniz. Çünkü siz busunuz. Bende kendi yansımanızı görüyorsunuz. Çünkü siz ve yaptıklarınız benim umurumda değil. Burada sizin karşınızda, hakimlerin karşısında duruyor ve gülümsüyorum. Bana istediğinizi yapabilirsiniz. Ama beni asla hissedemezsiniz.”
Çocuklar, çok değerlidir. Peki bu dünyada onlara ne bırakacak, bu ihtiyar adamlar? Kan, nefret, sefalet, savaşlar, silahlar… Çocukların, ellerinde tuttukları ebedi bir ışık yok. Onlara olması gerektiği kadar güzel imkanlar sunmadılar ve sunmayacaklar da. Daha sonra bu çocuklar katil olduklarında ya da azılı bir suçlu olduklarında onlardan korkuyorlar. Bu da yetmiyor; onları taşlıyor, şu homosapiens figürü ve üstü başı pislik bir adamdan tiksiniyor herkes. Hem onların düşmesini izleyip bu duruma izin veriliyor, hem de onlardan iğreniliyor. Belki de insanlar, hayatları ne kadar berbat olursa olsun kötü olmak zorunda değil diye düşünülüyor fakat tecavüze uğrayan, annesi bir hayat kadını olan bir çocuğun hayatına devam etmesi nasıl beklenebilirdi? Her şeyi kendi açımızdan inceliyor ve her şeye kendi gözümüzle bakarken bencilleşiyoruz. Charles Manson, belki de birilerini öldürmek zorunda değildi. – Ki kimse, birilerine herhangi bir zarar verme hakkına sahip değil. – Oysa her şeyin bir kırılma noktası vardır. O nokta kırıldığında daha geriye dönüş yoktur. Daha çok genç yaştayken onun içeri tıkılmasına izin veren insanlar, ona çok muhteşem imkanlar sunabilirlerdi. Yaşadığı olaylar sonucu geçirdiği travmaları için psikolojik destek görebilirdi. En azından bu dünyanın iyiliğe ve iyi insanlara ihtiyacı olduğunu göstererek onu bu düştüğü durumdan kurtarabilirlerdi. Dünya, kötüleri cezalandırmakla değil iyiliği çoğaltmakla düzeltilebilir. Manson, belki de gençken yetiştirilseydi bir doktor olabilirdi. İnsanları öldürmek yerine, onların hayatını kurtaran insan olabilirdi. Charles’ın işlediği suçlar, belki de insanlık dışıdır. Fakat psikologlar, vahşice ve uslanmadan suç işleyen insanlar hakkında şu kanıya varmıştır: “Suç işlemeye yatkın veya normal bir insanın aklına gelmeyecek şekilde insanları katleden yaratık diye adlandırdığımız kişilerin, neredeyse yüzde doksan beşi çocukluk dönemlerinde psikolojik olarak zorlu travmalar atlatmış ya da atlatamamış, anatomik olaraksa beyinde salgılanan bazı hormonların eksik ve fazla salgılanması sonucu bu kişiler kendilerini kontrol etme yetisini kaybettikleridir.”
İnsanları dış görünüşlerine, mesleklerine, maddiyatlarına göre yargılayarak katil ya da azılı bir suçlu yetişmesini izlemişti homosapiens figürü. Bu sadece psikolojik ya da bireysel bir sorun olmaktan öte, sosyolojik bir sorundu. Sokaktan karton toplayan birinin yahut seyyar bir satıcının zabıtalar tarafından darp edilip sahip olduğu malzemelere el konulmasıyla, güzelleşmeyecek hiçbir şey. Katil, suçlu ya da sefil diye sınıflandırdığımız kişileri, toplum içinde tekrar tekrar yargılayarak suça olan eğilimlerinin artmasına ya da işledikleri suçları tekrar tekrar işlemelerine neden oluyordunuz, kayıp tarih hatları boyunca.
Bu konu üzerine son olarak şunu söyleyebilirim:
‘’ Kendi içindeki yargıcı konuşturmayan her insan, bir katildir; çünkü üstünde taşıdığı insanlığı öldürür her öğün. ‘’
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!