Modern zaman başlangıcı, iki önemli tarihsel olay ile gelişmiş olup bunlardan birincisi İstanbul’un fethi, diğeri de Amerika’nın Kolomb tarafından keşfidir. İki önemli olay ile birlikte bir zaman başlangıcını, –olayın derinliği ne olursa olsun– tek bir olaya dayandırmamak lazım. Modernlik; herhangi bir topluma özgü olmayıp, başta belirli toplumlarda görülse de zamanla tüm dünyayı ve toplumları etkileyen evrensel bir sosyolojik süreç olarak ortaya çıkmıştır. Bugün ise modernliğin sonuçları; bütün farklı toplumları aynı hedef etrafında toplayıp, birbirine benzemelerine yol açmış durumdadır. Modernliğin evrensel niteliği, Batı dışı coğrafyalara yayılmasını sağlamıştır. Bu nedenle de modernliği, tarihsel bir süreçte okumak lazım gelmektedir.
Modernlik Tanımlamaları
Çok fazla modernlik tanımlaması vardır fakat genel geçer birkaç tanımlamayı şöyle açıklayabiliriz: “ Aydınlanma hareketine dayalı olan ‘modern’ kelimesi, latince ‘modernus’ kelimesinden türetilmiştir. Modernus ise latince ‘Modo’ dan türetilmiştir ki bu kelimenin anlamı; ‘hemen şimdi’dir. ‘Modern’ kelimesi, latince “Modernus” şekliyle ilk defa 5. Yüzyılda Hıristiyan dünyasını Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için kullanıldı. (Kızılçelik, 1994: 87).
Temelde, bir zaman kavramı olan ‘modernus’; köken olarak, eskiye ve antikiteye karşı ortaya atılmıştır. (Therborn, 1996,61.)
Türkçe sözlüklerde de modern; çağdaş, asri, muasır, çağcıl, hem hem asır vb. sözcükleri, birbirinin yerine geçmesi üzerine kullanılmış, aralarında bir fark görülmemiştir. Bu bakımdan Türkçe’de, Osmanlılar döneminde de kullanılan ‘muasırlaşma’, Cumhuriyet’ten sonra ‘çağdaşlaşma’ olmuş ve bu kavram, Batı dillerinde alınan ‘modernleşme’ ile aşağı yukarı eşit anlamlarda kullanılmıştır. (Berkes, 1973:19)
Modernliği Hazırlayan Etkenler
1.Rönesans:
Bu dönemde insan ve tabiat merkezli bir arayışın ön plana çıkmıştır. İnsanların bulundukları fiziki çevredeki rollerini, bu çevreyi daha iyi tanımayı, çevrenin kendilerine sundukları tanımayı, aynı zamanda geliştirmeyi, insanın dünyadaki konumunu güçlendirmesi amaçlanmıştır. Doğa ve sanat; Rönesans sanatının, ilminin, edebiyatının ve düşüncesinin temel temaları olmuştur.
‘’ Dini dogmalara duyulan itaat; kader, batıl inanış ve cadı avcılığına yönelik eğilimler, Rönesans’ın akılcı ve ilmi yaklaşımları ile zayıflamıştır. İnsan, dini konularda özgürce hareket etme alışkanlığı kazanmış, kiliseye açıkça karşı gelmedikçe kimse dini alışkanlıkları ve yaklaşımlarından dolayı cezalandırılmamıştır. Kilisenin bozukluğu ise gittikçe daha fazla eleştirel bir konu haline gelmiştir. “ (Sander, 1989, s. 73-74)
Bu dönemde güçlü merkezi devletler ile genişleyen ekonomiler, geleceği daha aydınlık bir şekilde değiştirmeye çalışmıştır. Avrupa’da gelişen ekonomi, hayatın hemen hemen her alanına yayılarak zenginlerin artmasına sebep olmuştur.
” Rönesans, İtalya’da başlayarak insanın akılı ve yetenekleri sayesinde ilmini, sanatını, kültürünü, siyasetini, sosyal yapısını ve günlük yaşantısını daha iyi bir duruma getirebileceğini ortaya koymuştur. Rönesans ile Batı, gelecek dünya hakimiyetine giden yolda önemli bir aşama kaydetmiştir. Avrupalının bilgisi ve yetenekleri geliştikçe, doğaya ve diğerlerine karşı galebe çalmak için askeri, siyasi ve ekonomik gücü artmıştır. Yeni buluşlar, bulunanların etkin bir şekilde kullanımı, Avrupa’nın modernleşmesine katkı sağlamıştır. Rönesans, birçok şeyin doğuşunu ifade ederken; birçok şeyin de yıkılmasına yol açmıştır. Avrupa’da aklın ufkunu genişletmiştir, Batı medeniyetinin doğru devamlılığını sağlamıştır. Skolastisizm, feodalizm ve dini birlikteliği yıkmıştır. Dünya ve ev ile ilgili 15 ve 16’ncı asır keşifleri, ‘bilimsel ruh’ a büyük bir işlerlik kazandırmıştır. ‘’ (Yetişgin, 2014,s. 63-64)
Bir buluş diğerini doğurmuş, gelişme gösteren Batı medeniyetini güçlendirip geliştirerek dünya gündemine taşıma süreci başlatılmıştır.
2. Coğrafi Keşifler:
“Keşiflerin başlangıçtaki harekete geçiren nedenlerinden ilki, zenginlik kazanmak ve ikincisi de Hristiyanlığı yaymaktı. Bu amaçların tatmin edebildiğini görmek, mümkündür. Birçok misyoner ve zenginlik için yanıp tutuşan kimseler, bilinmeyen coğrafyalarda amaçları peşinde mücadele etmişlerdir. Gittikleri yerler, Avrupa için ‘harcını’ ödemiştir. ‘’ (Esler, s. 441)
‘’ Belki başlangıçta ‘Tanrı ,altın ve şan’ için kalkışan coğrafi keşifler, zamanla zenginlik kazanımı hırsına dönmüştür.’’ ( Gail, 1973,s.3)
Coğrafi keşifler ile dünya üzerindeki kültür, medeniyet ve politik güç merkezleri yer değiştirmeye başlamıştır. Avrupa, on sekizinci asır sonlarına kadar medeniyette ön sırada olmasa da gelişmeler, bu asırdan sonra farklı bir seyir ortaya koymuştur. Dinamik İslam kültürü, köklü Çin medeniyeti, sayısız Afrika krallıkları ve bağımsız Amerika imparatorlukları önlemlerini yitirerek, Avrupa’nın yükselişine tanıklık etmişlerdir.
“Avrupa’nın gelişmiş ekonomik, kültürel, askeri, idari ve sosyolojik yapıları, modern zamanlarda ırkçılığa varan ayrımcılığı doğmuştur. Avrupa’nın gözünde ‘kolonileştirilen halklar’, biyolojik veya kültürel olarak aşağı görülmüş; yönetilen yerlerin geliştirilmesi, Avrupalıların sırtına yük yüklendiği algısını yaygınlaştırmıştır.’’
( Omvedt s. 3, akt.Yetişgin 2017, s. 127)
Coğrafi keşifler; dünyanın etnik, dini, sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve ticari şekillenmesini sağlamada önemli rol oynadıkları gibi, coğrafi keşiflerle şekillenen dünya, günümüze kadar bu etkileri sürdürmüştür. Küreselleşme, coğrafi keşiflerin önemli bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Küreselleşme ile güçlü Batı ekonomilerinin dünyayı sömürdüğü bir gerçek iken, Batı’nın kültürel nüfuzu, dünyada farklı medeniyetlerin zayıflayarak tek tip ve Batı merkezli, aynı zamanda da büyük oranda Batı’dan şekillenen yeni bir medeniyet doğmuştur.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!