günden güne ısınmakta dünya
yavaşlayan adımlarımdan anlıyorum
çocuklar herkesten önce anlıyorlar
ve anlatıyorlar göğü kokutan yanmış sesleriyle
bir silah gibi doğrultuyorum kemiğimi
duymanın keskin tadıyla
sahnede kan sesleri sıkıntılı solumalar
ve çocuksuz korkunç bir akşam vakti
perdelerin bağı kalmamış güneşle
camlar içimize kırılmakta saatlerdir
sabah parıltısı gülmelerden
yıldızlı kelimeler taşımaktan uzak şehir
durakta ekmek ve defter kokusu
uzaklarda korkunç bir duyma hâli
kelebekler kurutan parıltı
hâlâ karartmakta aklımın beyaz çağlarını
duydum bir anne dişinden teşhis etti yavrusunu
yavrusu ölüme kattı yarım kalan uykusunu
boşalttı yükünü kursağımıza ateşler sırtlayan gök
uzatmanın mümkün olmadığı kollarımıza
bitişi olmayan bir koşudaki ayaklarımıza
ağaçlar taşıyor artık gövdemizin kokusunu
çığıklardı
ağzımızın yerini keşfettiren
yoksa sustuğumuzu kim kanıtlayabilir
bir de türkü vaktine denk gelinmediyse
kaşlarımız yıldırımlar beslemekte
gövdemizde aydınlığı çekmenin diri kasveti
inanmak sonbahar giyerek çöktü cümlemize
kırılmış bir özgürlük düşü
şimdi afetten sayılabilir
biz düştük iri bir çarpışmada
ama vakit doğar doğruluruz
biz demirden inanç deriz buna
ve sizin seyirlik cesaretinizi korkuturuz.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!