tebdil-im muamma oldu. çarpılmanın olağan olduğu bir vücutta kaybettim yorgunluğumu. ilk kucağa oturduğumda sabrım mitralyözdü. yağmalanacak şehirler biriktiriyordum ve gittiğim tüm şehirlerin duvarına işedim. huyuna aşina olmadığım kadınlar kalbime özgün façalar attı. zaman her zamankinden sıkıntılı, durumlar: hâlis muhlis orospu çocukluğu. ne ruhumun arabeske kontenjanı kaldı ne temizlendi işkembem, açıldı giderim.. kalbim bir yazılı yoklamaya girse sıfır çeker, eminim. bıraktım ben de çetele tutmayı. yaslanacak duvarları çürüttüm tutkuyla.
kahin neyi görmüş ki inanmak isteriz mucizelere? neyi çözmüş ecdat, hâlâ böyle ırkçı pezevenkler var? sesi kısılıyor sine beşin, arapçalaşmış ulak devam ediyor x5 utanmadan. tepki ve paranoya birçok şeyi mi açıklıyor; yoksa ben bana mı böyle geliyorum? sonra ekosesinden bir dilim zehirleniyor, geceyi çorabına göre seçiyorum. bir peri sihrinde boğuluyor; jartiyere dönüyor kozası. ayrılmalıyım gövdeme hançerlenen ezberden, tekrar öğrenmeliyim papatyaların anlamını, diyorum.
ben kayboldukça o konuştu. buruşmuş amlara tercih olmaktan, sanki pek memnundu. acılarımız yol olmuş, kaza yapacak kavşak arıyordu. yalnızlıktan korkmuyorduk ama ölesiye yalnızdık.. ne de olsa netflix haplarımız vardı, kalite kovaladığımız başka alanlar. lale devri miydi bu dal taşak çatılara çıkalım? ya da ağır romanda mıydım; şekerci teyzeler kabrinden zıplayıp yerleşsin rüyama?
kimine göre ezber ve dejenere bir şehirdi burası. el alemin karıştırdığı sokaklara bizim hayallerimiz çakılıydı. gözün görmediğine dirsek halleniyordu. karanlıktan sabah, bulamaçtan sofra yapmasını iyi öğrenmiştik. aldanıyorduk hiç tadılmamış ete, feda ediyorduk bir çuval inciri. kendi canlarımızı tükettiğimiz oyunların en geçilmez bölgesiydik. insandık, hastalığımızın çaresi yoktu. dilbaz üç kağıtçılara abone ve yakındım kartlaşmış büyücülere..
heyhey üzengisini huyhuy’a evirdi. koparak ve kopçalanarak mıhlandı ezberime adın. seni öldürdüğümden beri daha iyi cinayet bulamadım. ama yerimde saymadım, donattım tuvalimi bin bir renk. bohçama çeşit alengir buladım. kızartma daha iyi giderdim ama günün sonunda hep buğlamaydım.
giderek tedirgin ve mutsuz oluyorum. ve bunu sürekli, sorgucu kitle psikolojisine uyumlu sayılabilecek şekilde içinde olduğum çağa ve yaşadığım ülkeye bağlıyorum. yeri geliyor, tarafı olmadığım bir öfkenin fiyongu olup artıyorum; yerine göre mahmurum. sanki yaşamanın bencil telakkisini kapitalizm olmadan öğrenmişim.
(olur olmaz ağlıyorum.) ((onu bir daha aramayacağım.)) (((sabırla kaynaşmayı hızlandırmalı ve o kimyasalları bilinçten uzak tutmalı.))) susmalı ve sustalamalıyım diyorum, vakit çürümek olduğunda. yakıt yetmez diye işkembeyi yorduğum onca yolluk, karmanın fedailiğini yapıyor bana bela anaforları örerek..
hiçbir zaman tam razı olmadım bu kaygılı rutine. zaman geçtikçe biraz daha ölüyordu hayal. bu ticareti bilmeden geçti çocukluk. ve insanların birbirinden kopan güvenlerini ancak sizin mezarlarınız üstüne inşa edebiliriz.. lamı cimi yok, yüksek acılar çekmelisiniz.
muz kaplı bir pasta, denize sıfır bir sauna ve eski yazlık gibi kokan bir vajina istiyorum. mekanların dokusunu koruyanlarını beğeniyorum; kadınların tecrübeli ve kusurlu olanlarından daha bir tahrik oluyorum. içimi kemiren heves, suçladığım geçmişe sanık oluyor. güdük bir memleketin güdülü modern mahkemelerinde sürekli zamanaşımına uğruyor haklılığımız..
öldürmek istediğimiz ne çok politikacı var, kaçmak istediğimiz ne çok cennet. karma! bir kez de keyfime iltica et. sıkıntı bürüdü günü, uzaklaştı yakın. rengine küstü yaşam, hoşaf oldu felsefe. düşecek olduğumda sirenler var hâlâ kuytumda çalan. demek ölüm yeterli rol çalmamış henüz meraktan.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!