Ben şair olamam a dostlar
Zamanım olmamış şiirin tedrisinden geçmeye
Çok çok kırmızı domatesler satmışım pazarlarda
Kallavi bir yükün altında ıh demem ama
Gel gör ki dizlerim çözülür
Hüzünlü bir dizenin daha ilk satırında
Kapılar söker, pencereler silerim
Bardağınıza çay döker
Ömrümü çekiçle döver
Alnımın terini şiirimin yüreğine işlerim
Ama öyle, ben şair olamam a dostlar
Misal afili sevda hikayelerim yoktur
Fiyakalı cümleler de olmaz gömlek cebimde
Çok çok Nazım’dan, Benerci’yi ezbere bilirim
Her gün gittiğim bir meyhane,
Ve yurt edindiğim deniz kenarı bir masam da yoktur.
Paris’i komün zamanlarında,
İstanbul’uysa isyanlı günlerinde severim.
Evet, ben şair olamam a dostlar
Melankoliye zamanım yetmez,
Gitmişliğim yoktur misal Heybeli’ye
En fazla üşüyen duraklarda otobüs beklerim
Eve heybemde yorgunluğumla gitmeyi,
Ve kedere peş peşe sigaraya eklemeyi,
Bak işte onu çok iyi bilirim.
Fakat burası önemli
Hayatımı kendi ellerimle yoğurur
Hamuruma koşut bir isyanla
Umuduma erik yeşilini de ben eklerim.
Dedim ya, ben şair olamam a dostlar
Kolaydır aşkı ve bilcümle mevzuatı
Deri koltukta,
ve ceviz ağacından yapılma bir masada
döktürmek
Şarabın iyisi mi?
Elbet bir bilene sormalı derim.
Bohem hayat mı?
Ona da kıçımla güler geçerim.
Yakışmaz bizim mahalleye bunlar
Ben kopmak ‘zorunda’ olan kolu
Yüksek katlardan süzülen değersiz bir gövdeyi
Ve toprağa bir nehir gibi terini akıtanı bilir söylerim.
Öyle öyle, ben şair olamam a dostlar
Mesela nerede bir amele görsem
Varıp yorgunluğuna selamımı gölge ederim.
Yoksulluğu yutkunan kursağı
Ve bir işçi kadının gözlerindeki kederi
Nerede görsem hüzünle sendelerim.
Bir sokak çocuğuna cümlemi emanet eder
Yağmurlu havalarda
Varoşların yüreğine giderim.
Fakattt, bunca yorgunluk ve kahırda bile
Gördüm mü sökülüp kaldırım taşlarının,
Ümitli bir türkü gibi savrulmasını havada,
İşte o zaman
Kalkıp hüznümün başından şairliğe yeltenirim.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!