inlemesinden tanıyorum babamı, yan odadayken
üstelik tenha, üstelik yalnızca tasarruf tedbirleri neticesinde
bir babadır düşen bir baba hacmine.
rahmin aynı kını doğrulttuğu
ki olan yine fakire, ölen yine beje ve hakiye
ve hakire
ve biz varmaktan öte yola çıkmak istiyorduk diye, kendimizden başlayıp kendimize varan bu yol.
bu hayatın çelişik bir idrak, bir ikilem olmasına kanıyorum
bu, boşuna dövünüp karın ovduğumuz, bir leğenin ayak ucu işte duruyor orada
orada yolun sağını adımlıyoruz
sonra başımıza gelen şeyler için başımıza gelmemiş gibi davranıyoruz
yağmurun yevmiyesi diyoruz ve sözleşmeli toplu intiharlar oluyor.
günaydın ihtar!
sanıyorum
bilmenin izafiyeti veyahut erişimin sonsuzluğu bu.
Bu mutsuzluğa iyi gelen, bu yürünmüş yol hatrı,
mide ağrıları, sonunda yürüdüm ve tırmandım kendime
seslendim, seslendim, seslendim : kalbim neredesin ?
geçik ağrı kadar, bu yolun ısırılmış tarafı,
bu yassı zemin, bu oval surat, bu eklektik son niçin ?
yutkunup andığımız her şey, bizi bir fotoğrafa, bir şarkıya, bir sokağa, bir pencereye, bir duvara, bir kendimizden geçmişliğe itiyor, bu yanık ondan geçme
ondan bu yankı, bu ulu orta yanıyorum kremi
artık, yaşadıklarımızı üzerinden çok zaman geçmiş gibi anlatıyoruz, çok önceymiş gibi, çok müsait gibi unutulmaya.
öyle ki,
yaşamla, dünyayla aramıza şüphe girdi, özlem bundan.
ve bundan geçim
stabilize yaşam, stabilite ölüm, sta bile böyle iken,
evvelin ağzı, azı yok tümden dişe gelmek mümkün gibi banıyorum, gibi bakıyorum, gibi bayıyorum
işte suskunluk başlangıcı, sarıyoruz ve sayıyoruz hepten
tüm bunların sonunda, bazen tanışmış olmak daha büyük yabancılıktır.
bazen bilmek daha fazla bilinmezliktir, bir arada olmak daha ayrı, inanmamak daha inançlı
neyse, havzaya dökülen sesi toplayıp biraz dinlenelim, başkasınca
bu bir s’ayıklama
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!