emekleyerek geldiğimiz bu yerden, şimdi koşar adım uzaklaşıyoruz. bütün güzellikler adına bu en kaçınılmaz ritüel. daima öyle olur değil mi. nirvana’ya ulaşmak isteyen bir budistin ağır ağır ve zahmetlice çıktığı o dağın tepesinden, kısa bir süre sonra sıkılıp insan içine son sürat geri dönüş yolculuğu yapması gibi, ulaşmak için gayret ettiğimiz noktadan cümle başına geri sararız. değmediğini gördüğümüz için mi. belki.
ne çok şeyi bölüştük şimdiye dek seninle, hesabını yapmak güç. aynı evreni, aynı gökyüzünü, aynı zaman dilimini, yağmurun şiddetini olmasa da aynı mevsimleri ve daha nicelerini. ortaklık ögelerimizden bahsedecek olursak ayrılığa alacak hiçbir manevra kalmaz.
bir paralele girmiştik seninle. karşıt istasyonlardan yola çıkan iki trenin güzergahın ortasında buluşması gibi. düşünsene listeye ilave olarak neler eklendi. aynı şehir, aynı istasyon, aynı sokak çocukları, ölüm bekleyişine birlikte tanıklık ettiğimiz aynı son dem insanlar, aynı paslı dış kapı, aynı nemli duvarlar, aynı güneşe davetkar perdesi yarım aralı aynı pencere, aynı kahvaltının coşkusu, aynı akşam yemeği huzuru, içinde farklı şeyler görsek de aynı ayna, aynı hayatın kuruntusu ve aynı yatağın tenlerimizin birlikte tayin ettiği ortak maruz kalınan kokusu.
bir şey oldu sonra, sen iklimini kaybetmiş bir çiçek gibi gerisingeri toprağına gömülmeye yüz tuttun, ben böylesi bir telefle ilk kez karşılaşan ve ne yapacağını kestiremeyen bir bahçıvan gibi çırpınmaya başladım.
deliliğe neden olan şey sadece çaresizlik midir bilmiyorum ama en çok delirten şey olduğu kuşku götürmez. istemeden baş aktörü olduğumuz her kötü mesele aslında alternatifsizliğin belirtisi. bir labirentin içinde çıkışı bulamayan bir farenin duvarları kemirmeye çalışması durumu hala bulunabilecek bir çıkış olduğuna dair umudunu kaybetmediğinin göstergesi. duvarın ardında labirente ait başka bir koridorunun olduğunu bildiği halde hem de.
kurşuni renkli bir sabah, gövden hala gövdemin yanında uzanıyor olmasına rağmen, sen pılını pırtını değil sadece ruhunu ve duygularını doldurup bavuluna çekip gittin. kıyas edecek olursak, akan nehirler, göçmen kuşlar, erozyona uğrayan toprak taneleri, saatin yelkovanı akrebi halt etmiş. öyle sınırsız gittin.
paslanmakla, küflenmekle, çakılmakla yüklemlendim ben. aslında sadece giden değildir uzaklaşan, kalan da bir o kadar sürat gösterir ayrılıkta. çünkü arayı açan mevcut hız tek taraflı eylem halinde olsa da yer değiştiren sadece gidenle birlikte ortak nokta olur. ayrılık, iki taraf içinde doğru orantılı bir paylaşım olur.
paylaşılan şeylerden sonuncusu da budur.
biz seninle aynı hatayı paylaşmakla mükellefiz, ortaklık unsurunun adı aşk olur, ayrılık olur. işte bu sebebin üzerinde etki edemeyeceği tek şey, sonuçtur.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!