Bir:
Peşinden gittiğimiz şeyin tersini gerçekleştiririz, kendimize vaat ettiğimiz güzel yalanların aksi istikamette ilerleriz. Vasat yazın türlerinin en az sıkıcılarından biyografilere duyduğumuz ilginin kaynağı da budur.
İki:
… insan ne zaman olacakları bütünüyle öngörmeye kalksa mutlaka Mahabharata’nın hükmü gelir akla: ‘’Kaderin ördüğü düğüm çözülemez, bu dünyada hiçbir şey bizim eylemlerimizin sonucu değildir. ‘’
Üç:
Zevk, gerçekten de heveskarlara, aylaklara, fazladan zamanı olup da bu zamanı boş inceliklere, planlı programlı fuzuli işlere harcayabilenlere, özellikle de zamanı kendilerine karşı kullanabilenlere has bir ayrıcalıktır.
Dört:
… hangi devrim olursa olsun, bir devrim ancak gerçekdışı bir düzenle çarpışıyorsa galip gelebilir. Bütün büyük yükselişler, bütün tarihsel dönüm noktaları için aynı şey geçerlidir. Gotlar, Roma İmparatorluğu’nu değil, bir kadavrayı ele geçirdiler. Barbarların tek meziyeti, burunlarının iyi koku almasıydı.
Beş:
Her geçici heves, tıpkı her özgürleşme tezahürü gibi olumsuz bir yan içerir: Bütün görünmez zincirlerimizden kurtulduğumuz anda, içeriden bizi kısıtlayacak hiçbir şey kalmadığında kendimize yeni yasaklar koyabilmek için gerekli masumiyetten ve yaşam enerjisinden yoksun olduğumuzdan, cinselliğin uygulamasından ziyade lafzında ustalaşmış bir çelimsizler kitlesi oluşturacağız.
Altı:
Zamanın kendisinin hızla yoğun bir şekilde dağılması, hiçbir şeyin artık dönüşmeyeceği bir dönüşüme doğru telaşlı bir adım değil midir?
Yedi:
Bugünkü haliyle insanlığın, bütün ihtiraslarını, hatta yok olma ihtirasını dahi kaybedeceği bir can çekişme çağına maruz kalarak bekleyiş içinde çürüyüp takatten düşmesi yerine şimdi silinip gitmesi kendi hayrına olmaz mı ?
Sekiz:
Aşağı bir insanla sohbet. Durmadan içimden ” Aslında vakit kaybı sayılmaz, insanlığın birkaç nesil sonra dönüşeceği türü yakından seyretmek de büyük şans. ” diye geçirip durmasam, azap halini alabilecek üç saat.
Dokuz:
İnsanın tanrılar olmadan yaşayamayacağı iddiası yanlıştır. Bir kere her şeyden önce, taklitlerini yaratır. İkincisi, insan her şeye katlanır ve her şeye alışır. Hüsrandan ölecek kadar soylu değildir insan.
On:
Sadece şüphe duyduğumda kendime faydam olduğunu ileri sürdüğümde, hiçbir halt olmadığımı ima ediyordunuz. Fakat şüpheci değilim ben, bir şüphe-perestim, içi içini kemiren bir şüpheci, vecd halinde bir şüpheci, inançsız bir fanatik, kararsızlıklar kahramanı.
On Bir:
Origenes’e göre; yalnızca kötülüğe sürüklenen ruhlar, ‘kanatları kırıldığı için’ bedene bürünürler. Başka bir ifadeyle, meşum iştah olmasaydı, ne ete kemiğe bürünerek tecessüm olacaktı ne de tarih. İşte korkutucu apaçık hakikat, ancak ilahi aygıtla sarmalanınca katlanılır hale geliyor.
On İki:
Rüyada maktul olduğunu gördükten sonra uyumanın, katil olduğunu gördükten sonra uyumaktan çok daha kolay olduğunu kim bilir kaç kere tespit ettim.
Katil için iyi bir not.
On Üç:
Herhangi bir dava için savaşan birini gördüğümde, zihninden neler geçtiği ve bu kadar bariz olgunluk yoksunluğunun nereden kaynaklanabileceği aklıma takılıyor. Boyun eğmeyi reddetmek belki bir ‘hayat’ emaresi olabilir ama basiret ya da derin düşünme emaresi olmadığı kesin. Aklı başında insan, protesto ederek kendini küçük düşürmez. Olsa olsa hoşnutsuzluğunu belli etmeye razı olur. Beşeri mevzuları ciddiye almak, gizli bir yetersizliğin delilidir.
On Dört:
Delilik kıskançlığı yok etmiyor, yatıştırmıyor bile. X. buna şahit, hiçbir zaman olmadığı kadar kindardı hücreden çıktığında. Deli gömleği bile insanın içine işlemiş olanı değiştiremedikten sonra, başka bir tedaviden ya da hatta yaş almaktan ne umulabilir? Nihayetinde bunama, yaşlılıktan daha radikal bir sarsıntı. Ama görüldüğü gibi o da hiçbir şeyi düzeltemiyor.
On Beş :
Vaktimi yazıyla intiharı tavsiye ederek, sözlü olarak da ondan vazgeçirmeye çalışarak geçiriyorum. Birinci durumda felsefi bir çıkış söz konusu, ikincisindeyse bir insan, bir ses, bir yakınma.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!