ENFEKSİYON
” Bir insan en fazla ne kadar yalnızlaşır?” sorusunun ruh bulmuş haliyim ihtiyar…
Buluşmamıza yarım saat kala, ” Çok geç kalmam gelirim. ” dedikten sonra her zamanki yerde buluşacağımız için ezberlediğim yolları bir bir yürüdüm. Her zamanki gibi erkenden gelmiş, elinde beklemekten soğukluğunu kaybeden iki soda ile beni bekliyordu. Birlikte olalı o kadar uzun süre olmuştu ki on sekizinci günümüzü kutlamak için dün onu evine bırakınca sözleşmiştik. Daha doğrusu kendince karar vermişti. Sarılıp güldükten sonra banka oturmak yerine çimenlere oturmanın daha güzel olduğunu dile getirdim. Çünkü dünkü halı saha maçında acayip yorulmuştum. Sıcak sodayı içmeden ağacın dibine bıraktık. Zaten farklıydık; o sadesini içerken ben limonlusunu içiyordum. Sürekli sevda sözleri, yapmacık sözler söylemekten gına gelmişti. Yıllardır yalnızlığa alışan biriyim ben, bu denli ilgi bana ağır geliyor. Ayaklarını uzattıktan sonra başımı dizlerine koyup saçlarımı okşamaya başladığında ve daha ilk iç çekişinde anladım hayal dünyasının kapılarının sona kadar açıldığını.
-Hayatım çok mutluyum biliyor musun? Hayatımın en mutlu anlarını seninle yaşıyorum. Gece seninle uyuyor, gündüz seninle uyanıyorum. Aslına bakarsan hiç biteceğini düşünmüyorum. Biliyorum sen de öyle düşünüyorsun, bunu gözlerinde görüyorum. Gözlerine bakınca yuvamızı görüyorum. Hem biliyor musun? Çocuğumuz da sana benzesin istiyorum. Babası gibi çoğu zaman gözleriyle konuşsun. Ayy! Beni gelinlik içinde hayal etsene hayatım. Ama kesinlikle topuklu giymem gerekiyor, kısa kalmamam gerek yanında. Hem arada tartışsak bile uzun sürmesin. Bana sabahları kahvaltı hazırlayıp gönlümü alacağını biliyorum. Çoğu zaman elinde çiçekle eve gelip bana güzel sürprizler yapacağını, güzel anılarımızı ve yıl dönümlerimizi hatırlayıp güzel bir kutlama yapacağını biliyorum. O kadar şanslıyım ki bu kadar romantik biri ile birlikte olduğum için. Seni çok seviyorum.
Gerçekten harikulade. Bu kadar art arda atağı, dünkü maçta bile yememiştik. Anlayamıyordum. İki cümleyi bir araya getirdik diye, bir iki şiir yazdık diye neden bu kadar farklı kılınacak hale gelmiştim? Romantik değildim. Ağzında kaçak sigara ile masa etrafının oyunculardan çok olduğu bir okey oyunundaki adamdan tek farkım, çifte açtığımda elimde iki yüzden fazla sayı çıkmasıydı. O, bunları anlatırken aklımdan:
“Ulan her şey iyi güzel de şu elektrik, su faturası neden dahil değil hayallere? Neden sadece keyifli olan anlar düşünülür? Açlıktan kıçımızda don yokken ve bu yüzden kafe yerine park köşelerinde tanesi yetmiş beş kuruş olan sodalar ile romantizm yaşıyorken, çocukların gözlerini düşünmenin yanında bezi, maması, okul masrafını da dahil etmiyoruz. Neden? Babamız saraylarda yaşıyor sanki de kiradan muaf gibi davranıyoruz. Bu kadar saf olmanın gerçekten sadece mutluluk getirdiğine inanmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?” cümlelerini geçiriyordum.
Kalkıp, hiçbir faydası olmadığına inandığımız içecekleri de orada bırakıp yürümeye başladık. Bir ara yüzüne bakıp:
-Bence televizyondaki şatafatlı dizileri izlemeye ara vermelisin. Romantik Hint filmlerinin de kimseye bir faydası yok. Gerçekleri görmek için hayal dünyanın kapılarını açıp içeri girdiğinde ayakkabını evde yaptığın gibi kapının önüne bırakmalısın. O zaman anlayacaksın, daha filmin başında hayatın senden çalacaklarına kıytırık babetlerinden başlayacağını. Çok güzel bir elbiseyle girdiğin o dünyadan çırılçıplak çıkacağını kabullendiğin zaman anlarsın, şiirin sadece aşkı anlatmadığını ve aşk denen şeyin aslında hiç olmadığını.
Gülüşmek üzere, der gibi sıkıp ellerini;ayrıldım. Şimdi en başından geri geleceğim diye söz verdiğim kahvenin, en arka masasında çifte dönüyorum. Üstelik limonlu soda da soğuk. Çayın fiyatı da elli kuruş. Burada herkes daha samimi ve sıcak. Üşümüyoruz. Unutmadan, biriyle buluşup hayal kuracağınız zaman sıkı giyinin. Hayaller, gerçekler kadar yakmaz canınızı; bir g(a)rip olursunuz.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!
bir solukta okudum Yusuf… iyi geldi..