ARAF
Ben Mert. Sabah evden çıkmış, kulaklığımı takıp sallana sallana işe giderken o sırada gelen kamyonu fark etmedim:
– Amına koyim, nasıl fark etmezsin ya o koca kamyonu?
– Fark etmedim işte.
Kamyon şoförü de beni fark etmemiş. Ben daldım gidiyorum, sen niye yola bakmak yerine o telefona bakıyorsun? Bok mu var? Ulan beş dakika Facebook’a bakmasan ne olur? Hayır, nasıl bir hayatın var bu kadar önemli? İnsanların ne halt yediğini görmek için bu kadar mı can atıyorsun? Bir an kafamı çevirdim ki, Mavi Ford üzerime geliyor. Kaçamıyorum, oradayım. Kamyon geliyor. Şoför beni gördü, ‘ciyyyyyaaak’ diye bir ses… Frene bassan ne olur? Durur sandı herhalde pezevenk! Sol kolumun kırılması, kaburgamın parçalanması, bacağımın üç yerinden kırılması ve en sonunda boynumun büyük bir şiddetle kırılması. Bunların hepsini nasıl oluyor da hem beş saniye içerisinde olmuş hem de saatlerce sürmüş gibi hissedebiliyorum? Kamyonun çarpmasının şiddetiyle ruhum bedenimden koptu ve bedenimin yere düşüşünü HD 1080p ile izledim resmen. Daha ne olup bittiğini anlayamadan ölmüştüm. Kafamı sağa çevirdiğimde onu gördüm.
Elinde tırpanı ile bekleyen siyah kapüşonlu. Ulan, hep efsane sanırdım. Ölmeden bilemiyor tabi insan. Kolumdan tuttu ve konuşmadan beni yukarı doğru çekmeye başladı:
-Telefonum! Daha taksidi bitmemişti.
-Siktir et, yukarıda Steve Jobs ne modeller geliştirdi. Bunlar ne ki?
Aklım çıktı resmen.
-S.. Sen konuşabiliyor musun?
-Tabiki, ne sandın?
-Nereye gidiyoruz? Cennete mi?
-Evet. İşimiz gücümüz yok, hemen cennet. Önce bir sorguya çekileceksin. Günahlarına ve sevaplarına bakılacak.
-Bu kapüşonla sıcak gelmiyor mu ?
-Mevsimlik bu. Ne pis geyiğin var, bir sus be adam!
Yukarıya çıktığımızda bir bekleme salonuna bıraktı beni. Benden önce ölenler vardı. Çıplak kadın ve erkek vardı. Yanlarına gittim:
-Yani bu durumda ne denir bilmiyorum, Allah rahmet eylesin diyelim. Nasıl oldu ?”
Adam:
-Amin. Sağol, seni de Allah rahmet eylesin. Kocası kamyon şöförü, şehir dışındaydı. Erken geleceği tutmuş. Bizi vurdu, kamyona atladığı gibi de kaçtı.
-Ulan! Sizin bok yemeniz yüzünden o sinirle bana çarptı demek pezevenk.”
Daha sonra elinde tuttuğu taşı, ip yardımı ile boynuna geçirmiş adamı gördüm. Su akıyordu üzerinden. Ölüm sebebini anlamak çok zor değildi. İlk çıplak çifti aldılar içeri. Onlar girerken dışarı çıkan kadını gördüm. Sevinçli değil hüzünlüydü. Yanına gittim:
-Ne oldu?”
-Cehenneme gidiyorum
-Hadiiiii. Günahlar mı daha çok çıktı?
-Aynen öyle. O son kovup tazminatını hiç ettiğim işçi olmasa cennetteydim.
Çıplak çiftin içeride işi fazla uzun sürmedi. Cehenneme doğru yol aldılar. İçeri girdiğimde bir projektör vardı. İki tane melek vardı odada, baştan aşağı beyazlardı. Beni şöyle bir süzdüler. Projektörün başına geçen melek:
-Bence günahları daha fazla.
Diğeri ortaya para koydu:
-Bence de sevapları daha fazla.
-Ee, siz bildiğin kumar oynuyorsunuz.Günah değil mi?
-Günah, size günah canım benim.
Oda karardı birden, projektör duvara yansıdı. Günahlarım ve sevaplarım, birer birer oynatılmaya başladı. En çok işlediğim günah olarak birinci sıraya, üst kat komşumu dikizlemek yerleşti. İkinci günah serim, bilgisayardaki arşivim. Ulan, günahlarım bile düzgün değil. Böyle böyle son sevabım da yayınlandıktan sonra toplama-çıkarma yapıldı; eşit çıktı. Eşit çıkar mı ya? Çıktı işte. Beni bir sevinç kapladı. Filmlerde izlediklerim aklıma geldi:
-Ee, şimdi eşit olduğuna göre dünyaya geri gideceğim değil mi? İkinci şansı aldım herhalde?
O iki melek, biraz düşündüler daha sonra aynı anda koca bir ‘nah’ yaptılar elleriyle:
-Öyle bir dünya yok canım be.
-Ne olacak peki?
-Yazı tura atacağız. Yazı gelirse Cennet, tura gelirse Cehennem.
-Şansımı si….”
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!