EMANET- 3.Bölüm
Cihangir’in dik merdivenlerini koşarak çıkarken nefes nefese kalmıştı çocuk. Debbağların pis suları, taş kaldırımların arasında akarken bir yandan da üzerine sıçramaması için fazladan gayret ediyordu. Şık Manol, kısa boyuna rağmen bileği ve hasmına attığı kafasıyla meşhurdu. Galata ve Kuledibi’nde takılır, ama daha çok Galata’da kumar oynatırdı. Raconu süresince kimsenin canına kast etmemiş olan Şık Manol, başında fötr şapkası ve boynundan çıkarmadığı kravatıyla bir sokak kabadayısından çok, kalem efendisine benziyordu. Delikanlı, Kuledibi’nde ki kıraathanelerde onu bulamayınca kapatması Endam’ın çalıştığı terzihaneye koştu. Kadın da Manol da ortalıkta yoktu. Hava iyiden iyiye kararırken koşmaktan bitap düşmüştü. Hem nereye gideceğini düşünüp hem de soluklanmak için bir duvara yaslandı. Dizlerine dayadığı elleriyle eğilip soluklanırken kıyamet koptu birden. Karşıdaki konağın cumbasından bir adam caddeye düştü, kırılan cam çerçeve ile beraber. O yöne bakınca pencereden hasmına bakan fötr şapkalı karaltının Manol olduğunu görüp sevindi. Koşarak konağın kapısını çaldı. Kapıyı Manol’un kapatması, güzelliği ile namlı Endam açtı :
Deriden ve yer yer yırtılmış çarıklarını çıkarıp özenle kenara koyması, Endam’ın gözünden kaçmadı. Bir çift yırtık sığır derisine bile bu kadar kıymet vermesine üzüldü. Henüz Manol’a bile söylememişti ama içinde büyüyen can yüzünden merhameti boyunu aşmıştı kadının. Merdivenlerden yukarı fırlayan çocuğun ardından baktı elini karnına koyup.
Bir solukta çıktı merdivenleri. Manol, yanında oturanların saygılı bakışları arasında mintanının sıvanmış kollarını açıyordu. Halının üzerinde içinden Acem geçmiş gibi dağınık bir sofra vardı. Onu ilk defa gömlek ve kravatsız gören çocuk konuşamadı, tuhaf gelmişti bu görüntü gözlerine :
Hemen ayaklandı sedirlerde divanlarda oturan adamlar. Birisi bir kalın hasır getirip çiviledi, eskiden pencere olan çerçevenin etrafına :
Ellerini arkasında kavuşturmuş bu hummalı çalışmayı izleyen Manol :
Endam’a olan aşkını bilmeyen yoktu. Vurduğunda kemiklerden ses getiren Şık Manol, bu kadın için hapis bile yatmıştı :
Çırak sözünü bitirince buz gibi bir hava esti içeride. Olduğu yerde kımıldamadan çocuğu izleyen Manol’un yüzüne bakamadı yanındakiler korkudan. Ne cüretle yeni yetme bir külhanbeyi için koskoca Manol’a tedbirli olması salık verilebilirdi ki? Az evvel sırf kadehini masaya vurdu diye birisini camdan atmış olan Manol, uzayan sessizliğin sonunda bastı kahkahayı :
Mintanının üzerine gömleğini atarken cebinden iki mecidiye çıkarıp çocuğun eline sıkıştırdı. Bu cömertliğe sevinen çocuğu asıl müjde aşağıda bekliyordu oysa. Endam, Hüseyin’in yırtık çarıklarını alıp yerine yenilerini bırakmıştı.
Bu sırada Tünel’de…
Çöktükleri yerde barbut çeviren üç berduşun omzuna yüklenerek bıraktı kendisini bir iskemleye :
Hilmi ve Salih, meyhane ve kumarhane gibi işleyen bu barakanın bir nevi işletmecisiydi. Her akşam olduğu gibi yatsılayın Kosti gelir hâsılatı alır, sonra keyfi yerindeyse birlikte yunan rakısı (Uzo) içip havadisleri konuşurlardı. Salih, köşede sinmiş oturan Joseph’e baktı. Akşamüzeri geldiğinden beri ağzını bıçak açmamış, gelir gelmezde Kosti’yi sormuştu. Kosti zaten sarhoş geldiğinden ayakta duramıyordu. Hilmi’ye işaret edip Joseph’i getirmesini istedi. Her ne kadar sağ kolu olsa da Kosti’nin öfkesinden herkes korkardı. Barbut oynayanlardan komisyonunu alıp onları kapı dışarı edince diktiler Joseph’i Kosti’nin başına. Hilmi, Salih, Joseph ve Kosti baş başa kalmışlardı nihayet :
Dediği anda kırılan kapı menteşelerinden ayrılıp, devrildi yere gürültüyle. Hilmi, boğazında pirinç kakmalı bir kama ile masanın üzerine yığılırken silahını yokladı Salih. Daha çekemeden iki el patladı –suratında- başka bir silah. Geriye doğru yığılıverdi o da:
Dikkatli adımlarla masaya yaklaşıp silahını Kosti’nin iki gözünün ortasına dayadı. Bir eliyle de Joseph’in belinden tabancasını aldı. Kapıdan tarafa atıp dirseği ile burnunu kırdı Joseph’in. Kosti, gözünü namludan ayıramıyor ama neredeyse şaşı olacak gözüyle bir ümitle kapıya bakıyordu. Onun da üzerinden tabancasını alıp yere attı Yakup :
Joseph, burnunun derdini bırakıp üzerine hamle ederken boşa çıkan eli ile boğazını tuttu Yakup. Gözlerini Kosti’inin gözlerine dikip soluksuz kalana kadar sıktı Joseph’in boğazını. Kızaran, sonra mora çalan çiçekbozuğu suratı çaresizlikle kaybederken dönüp bakmadı bile o yöne. Gözleri, Kosti’inin çatık kaşları altında kendine güveni öleceğini anlayınca gelen bakışlarındaydı. Cansız bedenini bırakıp silahını beline soktu Yakup. Gidip Hilmi’nin boğazından ata emaneti kamayı aldı, onun üzerinde temizleyip soktu sağrısına. Elini yavaş yavaş indiren Kosti’ye :
Manol ve adamları, Pera’dan Tünel’e sokak aralarından inerken birden koşturan insanları gördüler. Bir anlam veremedikleri bu kargaşaya sebep olanın yangın olabileceğini düşünseler de meydana vardıklarında anladılar gerçeği. Elinde usturası, kolundan akan kana aldırmadan kalabalığın karşısında dimdik duran – onlara arkası dönük- delikanlıya bakıyorlardı herkesle beraber. İçlerinden birisi delikanlının ayaklarının altında yatan adamı göstererek :
Kalabalığın ortasında, hala usturasından kan damlarken ayaklarının altındaki Kosti’nin cesedine soluklandı Yakup. Aslında gelmeyeceğini biliyordu ama zabit bekliyordu ya da asker. Odesalı, Kosti’nin adamları da ortalıkta yok diye düşünürken iki kişi çıktı kalabalığın içinden. Bellerinden silahlarını çıkarıp attılar Yakup’un ayakucuna. Saldırmalarını çıkarıp böğürlerinden yere bıraktılar. Birisi gidip ötede, yerde duran fesini ve ceketini aldı Yakup’un. Omzuna atarken :
Usturasını katlayıp kuşağına koyarken adamın elinden aldığı fesini taktı başına. Omzundaki ceketini düzeltti. Adamın yüzüne döndü :
Sözünü tamamladığında başını çevirip kalabalığın içinde nereden bulduysa Manol’a dikti gözlerini. Şimdi iki kabadayı birbirinin gözlerinin içinde korku kırıntısı ararken – bu sefer daha yüksek sesle- kükredi Yakup yeniden :
3. Bölümün Sonu
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!