Garip Bir Olay
“ Bazı paralel evren teorisyenleri, zaman içerisinde ne kadar kırılma olursa olsun bu kırılmaların tıpkı ana damarlarda birleşen kılcal damarlar gibi hep aynı zaman çizgisi içerisinde birleştiğini iddia eder. Yani bu teoriye göre farklı evrenlerdeki farklı versiyonlarımız, mutlaka bazı noktalarda buluşur. ”
Kardeş Payı Dizisi. Bölüm 19
Dört arkadaştık, lisede arkadaş olup okul bittikten sonra yollarımız hiç kesişmemişti; ta ki Adem’in arayıp:
“ Bir ara buluşup rakı içelim. ” teklifine kadar. Şimdi buradayız işte. Sanki kişinin farklı yollar izleyip, tekrar aynı yerde buluşması gibi. Adem, Ferdi, Erol ve ben. Ne kadar değişmişler. Yani çok iyi arkadaştık ama yollarımız ayrılmıştı işte. Kimin olduğunu bilmediğim Marlboro’dan bir dal aldım yaktım; sigaramı ilk fırtını içime çekip dumanı üflerken, Adem:
-Ulan ne iyi oldu ha bir araya geldiğimiz.
Erol:
-Aynen öyle, nereden geldi aklına yıllar sonra bizi aramak hayırsız?
Adem:
-Ah kardeşim, polis olduktan sonra oradan oraya gittim yıllarca.Hazır gelmişken sizleri de görmek istedim.
Erol:
-Hadi ya, demek polis oldun. Ben de öğretmenim; ne kadar güzel öğrencilerim var, bir görseniz. Hepsi beni çok sever.
Rakı bardağımı Ferdi’ye uzattım, tokuşturmak için. Geldiğinden beri sessizce oturup demleniyordu. Okuldayken de böyleydi bu çocuk. Bardağını uzattı, tokuşturduk. Belli ki hala bana kırgındı. Lisede yanık olduğu bir kız vardı, Berna. Çekingen olduğu için gidip konuşamamıştı kızla. Ben konuşmuştum. Nereden bilebilirdim ki! Bana söylememişti hiç. Berna ile sevgili olunca da uzaklaştı benden. Ben de çok sevmiştim Berna’yı. O da beni sevdi, şu an evliyiz. Hatta bizim evde rakımızı dolduran, mezemizi hazırlayan tabiki güzeller güzeli eşim Berna’ydı. Zaten Berna’yı görünce iyice bir kızardı ama ses etmedi. Hiçbiri evlenmemiş, işe güce dalmışlar. Saatler geçmişti. Lisedeki anılarımızdan, dertlerimizden, hocalardan bahsetmiştik. Gece yarısı olmuştu bile. Birden kapı çaldı. Berna stresini belli etmemeye çalışarak açtı kapıyı, birkaç beyaz gömlekli adam girdi içeri. Daha ‘ n’oluyor? ‘ diyemeden biri boynuma iğneyi saplayıp beni bayılttı. Berna ağlıyordu. Masadaki arkadaşlarım ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Kaç saat, gün geçti; bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda karşımda eşimi gördüm, yanı başımda uyuyordu. Ellerim ve ayaklarım yatağa bağlıydı. Berna’yı uyandırdım. Beni uyanık görünce sevinçle doktoru çağırmaya gitti. Doktor ve hemşire, arka arkaya odaya girdi. Hemşirenin elinde kağıt kalem, doktordan gelecek emirleri yazmak için sabırsızlıkla bekliyordu. Doktor:
“ Bugün nasılız bakalım? ”
“ Valla iyiyim ama ne olduğunu siz söyleyin, neden buradayım? ”
“ Mete bey, sizde çoklu kişilik bozukluğu hastalığı var. Yani, uzun süredir varmış. Neden ve nasıl oldu bilemiyoruz ama yıllar sonra yeniden kendini gösterdi. ”
“ Anlamıyorum. Bunlar ne demek? ”
“ Siz o sabah eşinize ne dediniz? ”
“ Liseden arkadaşlarım gelecek, bir rakı sofrası hazırlar mısın? ” dedim.
” Evet. Ama gelen giden yoktu. Çünkü onları zihninizde yarattınız. Eşiniz sizi bozuntuya vermedi çünkü o sizi tanıdığı için bu arkadaşların olmadığını, hepsini sizin yarattığınızı biliyordu. Ve sizi endişelendirmemek için her şeyi ayarlayıp bize haber verdi. ”
Berna’ya baktım, yine ağlıyordu ama bu sefer umutluydu. ‘ Bu kadın da ne çok ağlıyor yahu! ‘ dedim içimden. Ama bir dakika..
“ Eşim gerçek değil mi? ”
“ Evet çok şanslısınız ki eşiniz gerçek ve sizi çok seviyor. ”
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!