İçine sığamadığım, büyük bir dünya içerisinde kaybolmuş gibiyim. Hep aynı güneş yakıyor beni ve hep aynı gecelerde yanıyorum; güneşe inat. Aklımın kontrolünü kaybetmek üzereyim ve bilinmezliğin bilinmeyenleri, gitgide artmakta. İçinde olduğum dünyaya ait bir insan değilim! Savaştan ibaretim sanırım. Barış için başladığım savaşın esiri mi oldum? Uğruna barış yapacağım bir ruhum olmadığından mı bu savaş bitmiyor? Düşman ben miyim? Ama bir dakika…
Ne anlatıyor ki bu? Sen değil misin yolda üstü yırtık olandan uzaklaşan, gözlerini belerten? Ne oldu da şimdi Doğu’nun çocuklarına merhamet duymak gibi bir hissiyatı satın aldın? Neşet Ertaş’ı yoksul bırakan dünyayı boynuzunda tutan öküz, sen değil miydin? Ne oldu da şimdi Neşet Ertaş’ın türkülerini söylemektesin? İçine, kokuşmuşluğunun altına hapsettiğin o iyi insan mı ayaklandı? Yok! İyi insanla alakası yok sanırım… Seni ezen, alaşağı eden, hayalini çalan tüm bu toynaklıların yaptıkları hokkabazlıklara olan hayranlığın sende yarattığı ihtişamı görüyorum. Şöhretli olmak, unutulmamak, bir kenarda standart bir kalp krizi ile herkesten uzakta ölmek istemiyor, ruhun. Yanılıyor muyum?
Ben şair yürekli biriyim. Geceler bana ait ve ben de gecelere… Bir yıldız tuttum. Bana benziyor. Karanlığın en derininde yalnız ve ürkek. Geceye bıraktığım sözlerin hepsi, gökyüzünde bir yıldız misali parlıyor. Fark edememişim, tüm sözlerimin gökyüzünde güneşin ışığını kapatarak karanlığa sebep olduğunu. Ben, kendimi bulmak peşindeyim dostum. Kaybetmediğim halde, üstelik. Mecbur değilim ben bu savaşta, taraf olmaya… Dur! Ne söyleyeceksen, uzaktan söyle…
Sen, yazılmış tüm şiirlerin katilisin! Mirasına sahip çıkamayan bir kumarbaz! Tüm iyilikleri bir parça kötülük için bırakıp çıkmış bir budalasın! Cesur olamayacak kadar çaresizsin ve karanlıkta görünmediğini düşünüyorsun. Yanılıyorsun! İçindeki hırs, neon ışığı gibi parlıyor karanlıkta. Sen, yazılmış onlarca kitabın celladısın! O kitaplar, o şiirler, o hayatlar; hep savaşlar içerisinde gerçekleşmişken, sen, anlamsız dünyevi savaşına dahil ettin tüm o ölümsüz savaşları. Senin savaşın Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de, Afrika’da, Türkiye’de , hatta tüm dünyada kanlı ölümlere sebep oluyor. Ve senin bu savaştaki yerin, korkunç! Büyük bir sessizlik ile kötülüğün safındasın. Ve günah çıkarma peşindesin… Ne diyebilirsin ki?
Benim savaşım değil, bu! Ben sadece iyi bir hayat elçisiyim. Üzülüyorum ben de… Elimden hiçbir şey gelmiyor. Şiirler yazıyorum. Öyküler yazıyorum. Bazen gizli gizli ağlıyorum, tüm bu olanlara. Ama ben! Ben ne olacağım? Beni kim sevecek? Beni kim önemseyecek?
Tam bir ahmaklık! Senin sebep olduğun bir savaş, bu. İyi ile kötünün savaşı ve kötü, çok değil! Ama iyi çok az! Sen neredesin? Sosyal medyadaki takipçilerini, ne kadar önemli veya değerli olduğunu ikna etmek ile meşgulsün! Sen, bencil bir varlıksın! Sebep olduğun savaşın tarafı bile olamıyorsun! Tekelleşme, yoksulluk, yozlaşmak ve asimilasyon kelimeleri bile, sana bayağı gelmeye başladı. Tüm olanlara kendi aklın ile vakıf olamıyorsun. Hayatlarına özendiğin insanların ağızlarından dökülecek birkaç süslü cümle ile yolunu çizmekle ilgileniyorsun. Çünkü sen de önemli olmak istiyorsun. Değerli olmak istiyorsun! Üstelik tüm bunlar için somut bir çaban olmadığı halde!
Sen hak etmediğin bir hayatı diliyorsun, tanrıdan!
Haksız bir hayatı kazanma peşindesin!
Cümleleri süslemeyi bir kenara bırak ve gerçeğe bak!
Gerçek, senden çok uzakta…
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!