Bütün rakamsal istatistiklerin üzerinde, naçar bir absürdlüktür; işsizlik.
Senin dışında bir çok bileşeni de ilgilendirir hattı zatında. Sözde seni senden daha çok düşünen, tüm mahalli dinamikler yani aile, yakın akraba ve konu komşudan oluşan o bildik senfoni, tutar senin adına dedikodulu, ahlanmalı ve mübalağalı tespitleri ile seni senden daha çok ‘seven’ bir türkü tuttururlar. Ülkede olup biten ne kadar boktan durum varsa unutulur – hatta kendi çaresizlikleri de dahil – oturup senin durumuna üst perdeden çare ararlar. Bittabi sen bu işsizlik durumlarının baş müsebbibisindir. Çünkü; var olan ekonomik daralmanın, IMF’nin, özelleştirmelerinin, Suriye’li göçmenlerin, yoksulların daha da yoksullaşmasının, zenginlerin daha da zenginleşmesinin ya da iktidardaki islami soslu filanca partinin yandaşı olmamandan kaynaklı iş olanaklarının daralması filan çok da umurlarında değildir. Bu çok sesli fakat aklı kendinden menkul senfoninin müsebbipleri, işşizliğinin tümünün olmasa da yüzde doksanının senin suçun olduğunda hemfikirdirler. Falancanın oğlunun işi övülür, patronları tarafından ne kadar sevildiği anlatılır ya da bilmem kimin aldığı son arabadan yahut düğününde takılan altınlardan bahsedilir. (Keza nişanlın da 160 ekran plazma diye de tutturmuştur.) Bu arada nişanlın da hayli zor durumdadır, çünkü ‘’seninki çalışmıyor mu?’’ sorusu, bir tespitten ziyade çok daha vahim bir mevzuya parmak basar, nişanlın bu kinayeli sorulara her maruz kalışında gevelenecek sözcüklerden kilometrelerce yol arşınlar. Senin işsizliğin, mevzubahis senfoninin ağzındaki dünyanın en lezzetli ve çiğnendikçe büyüyen bir sakızdır artık. (Dahası düğün de yakındır.)
Ellerin her görüşmeden temenniler ile boş döndüğünde, yeni bir boş vaatler denizine yelken açmak için umut denizinde rüzgâr biriktirirsin. Gayrı tüm parklar ve boş boş yürünmesi gereken caddeler senindir. Durmadan elin cebine gider ve mahzun bozukluklarını sayarsın. Her yeni sigara yakışta kaç yetim tek kaldı diye çaktırmadan ve paketi utandırmadan kontrol edersin. (Aksilik, düğün zamanı da yaklaşmıştır.) Sen her şeye yetişmeye çalışırsın fakat her şeyin niyeti çok yavaştır. Kavanozdaki az kalan kahveden bir tane daha doldurursun. (Malum içki alacak para da yok.) Ben böyle olacağını biliyordum ukalalığına da gerek yok, Hatice değil netice önemlidir o çok değerli kalabalık senfoni için. Sen sigortalı, dolgun maaşlı bir iş tutmuş musun tutmamış mısın onu ölçer,tartar senfoni. Arada sololar geçilir akordu bozuk kemanlarla, sen meramından bir notayı henüz çalmadan, hayırlısı olsuna bağlanır konu. Her sözün, her hareketin hatta sarf ettiğin her cümle bile usulca batmaya başlar etrafa. Bir ehemmiyeti yoktur ne düşündüğünün, nasıl yaşadığının ya da nasıl sıkıntılara gark olduğunun. Sonuçta bir gerçeklik var, işsizliğin. Nişanlın niyetinin ne ve nasıl olduğunu biliyordur fakat sonuç itibari ile henüz çalıştığına tanık olmamıştır ve bu senin için aşılması zor bir eşiktir. (Üstelik düğün zamanı da çok yaklaşmıştır.) Dolmuşta ve kahvehanelerde kaç yolcunun inip bindiği, kaç çay içilip ne kadarının kar olduğu matematiğine sarılırsın sıkıntıdan. Şiirden ve okuduğun kitaplardan bahsetmek, sende eksilen duyguları (geçici olarak) karşındakilerde gereksiz ve karın doyurmayan tırı vırı şeyler olarak (sürekli olarak) yerine aheste aheste oturur. Öte yandan bahar da usulden bir ninni ile peydahlanıverir.
Düş kurmalar ertelenir, çiçekçilerin önünden mahzun geçilir, akabinde kırlar da teğet geçilir. Derdin,günün işsizliktir. Taksitler, eşyalar, borçlar hiç durmadan arsız bir misafir gibi oturur ve kalkmaz beyninin içinden. Çocuklara, ölümlere, sömürüye, vahşete arada bir hüzünlenirsin ama o kadar. Çünkü; işsizlikle o kadar meşgulsündür ki sen iş bulunca tüm bu olumsuzluklar ortadan kalkacakmış gibi geliverir.(Hem unutma düğüne de az kaldı.) Dört bir koldan aranılan şu maaşı, sadaka bile etmeyecek işler, bir anda yok oluvermiştir. İşin tuhaf yanı onca çalışmalar bile bir baltaya sap olamamaya kadar indirgenir – sanki bütün bu ekonomik sistemi kuran senmişsin gibi – otuz sekiz yıldır biriktirdiğin (yarım yamalak) tecrübelerin kıymeti harbiyesi de yoktur senfoninin gözünde. Bir topala ya da köre yaftalanan bir sıfat gibi yapışır üstüne işsizlik. ‘ Hala bulamadı mı? ‘ filan girizgahlarıyla inceden bir dudak büzüşler belirir suratlarda. Halbuki falancanın oğlu,sigortalı bir işte şunca yıldır çalışıyordur; senin o işin aynısından bulamaman garipsenir inanmazlık kisvesi altında.
Biliyorum, düğüne de az kalmıştı değil mi?
Hem kim ister ki işsiz biriyle evlenmeyi ?
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!