Asılsız Cümleler
” Zaman volta atan bir katil,
avuçlarımda kaç lanet günün ertesi. ”
Yerdeki büyük taşı alıp var gücüyle kutuya vurdu. Kutu, o taşın gücüyle ikiye bölünmüştü. İçeride saban kağıdına daktilo ile yer yer yanlış yazılanların üstü çizilmiş bir mektup buldu. Rıfat’ın o kadar ‘en çaresiz anda açacaksın’ dediği şey bu muydu? Herkesten, kendinden bile sakladığı bu muydu gerçekten? Çok durmadı, aldı yerden ve okumaya başladı bir bir.
Ben kendi halinde hiç kimseye karışmayan, her şeyi akışına bırakan biriyim; kısacası dünya bile umurumda değildi ta ki onu görene kadar. Bu zamana kadar nasıl görmemişim ben de anlayamadım. Bizim evin iki sokak ilerisinde oturuyordu. Görmememin sebebi, hiç evden çıkmıyor oluşuydu. Birbirinize kenetlenmiş, sanki yıllardır tanışıyormuş gibi birbirimize bakıyorduk. Ben yoluma devam edip gitmiştim, bir türlü iş yerinde yerimde duramıyordum. O kimdir, kimin nesidir bir türlü aklımdan silemiyordum. O gün öyle bitti. Akşam olurken, ardından geceler sıralandı. Bense hala onu düşünüyordum, geceler boyunca bir türlü uykumu uyku gözüme girmiyordu. Ertesi gün işe giderken onu görme umuduyla yürüdüm, sokak bomboştu çok üzülmüştüm. İş yerine gittim. Dayanamadım, tekrar eve geldim. Ev halkı neden geldiğimi sordu, bahanem hazırdı:
” Anahtarımı evde unuttum.”
O sokaktan bir daha geçip, belki dışarı çıkmıştır diye yine yavaş yavaş yürüyüp onu gördüğüm sokağa doğru ilerliyordum. Tabi geçerken bir yanıma, bir sağıma, bir soluma bakıyordum. Öte yandan da dua ederek inşallah onu görürüm umuduyla ilerliyordum. Onu görmemiştim. İş yerine tekrar gittim. Akşam eve gelirken dalgın dalgın kaldırım taşlarını seyrederken bir de baktım ki karşımda, kapının önünde bir silüet. Olduğum yerde sanki ayaklarım tutmuyordu, kendimi toparladım ama her yerim tir tir titriyordu; ne ben ona baktım, ne de o bana. Birden durdum. Düğümlü bakışlarla bakıyorduk. Etrafıma bakındım, hiç kimselerin dışarıda olmadığını gördüm; yavaş yavaş ona doğru yürüdüm ama her tarafım titriyordu. Kendi kendime ”ya terslerse?” diye düşünüyordum, içim içimi yiyordu. Bir de baktım ki bunları düşünürken onun yanına varmışım bile. Yanına yaklaşarak ve biraz da duraksayarak ” merhaba” dedi. Bakışlarından cesaret alarak sormaya başladım bir bir. Konuşmalar arasında adının Filiz olduğunu öğrendim. Biraz daha konuştuktan sonra karşıdan birinin geldiğini hissederek birden içeri girdi. Ben de onun yolunu gözlemeye devam ettim.
O akşam çok mutluydum, konuşabilmiştik. Umutluydum, acaba o da aynı şeyleri düşünüyor muydu? Uyuyamamıştım bu düşüncelerle, gece zihnimi kurcalayan birkaç şey daha vardı. Sabaha karşı az da olsa uyabilen bedenim, o kısa zaman diliminde onu görmüştü. Rüyamda evli olduğunu görmüştüm, neredeyse ağlayacaktım. Sabah kahvaltı etmeden evden dışarı çıktım, iş yerine doğru yürüdüm; her şeyin başladığı sokağa baktım. Onun kapısının yakınlarında duran bir taşa oturup, onu beklemeye başladım fakat onu görmemiştim. İş yerine doğru yavaş yavaş yürüdüm ve iş yerine geldiğimde onu düşünmekten hiçbir iş yapamaz olmuştum, kendimi işime veremiyordum.
Hep onu düşünüyordum. Bu nasıl bir tutulmaydı ben de anlayamamıştım, âşık olmuştum galiba. Bir an önce akşam olup tekrar oradan gelme planları kuruyordum. O gün sanki bana bir yıl gibi gelmişti. O sokağa gelirken kapıda tekrar onu gördüm, herhalde o da beni bekliyor diye düşündüm. Ona doğru yürümeye başladım. Etrafına bakındım. Hiç kimseler yoktu sadece ikimiz vardık. Yanına yaklaşarak ” merhaba ” dedim. Muhabbet koyulaşınca ‘nasılsın’ gibi basit merasim sözcükleriyle uzayan konuşmaya şunları ekledim:
” Siz olmasaydınız, iyi olacaktım. ” dedim, bana baktı.
” Neden ben olmasaydım iyi olacaktınız?
Fırsat bu fırsat diye anlatmaya başladım neler düşündüğümü. Ne hissettiğimi tek tek ona anlattım o da benim gibi beni merak etmişti, benim onu merak ettiğim gibi.
‘‘ Evli misiniz? ” diye sorduğumda biraz düşünceli bir şekilde bana bakarak ” değilim. ” dedi. Çok sevinmiştim evli olmadığına. O gün günlerden Cumartesiydi.
” Yarın beraber gezelim mi ? ” dedim.
” Bir fırsatını bulursam gelebilirim. ” dedi.
” Bizim orada meşhur lokantamız var, yarın sizi orada bekliyorum. ”
Eve doğru yürürken ayaklarımın beni nasıl eve getirdiğini tahmin bile edemiyordum. Çünkü hem çok yorulmuş, hem de çok mutluydum. Onu beklemeye başladım. Bir saat, iki saat derken onunla kararlaştırdığımız saatin üzerinden beş saat geçmişti ama Filiz gelmemişti. Hesabı kapatıp kalktım. Bir de baktım ki kapıdan içeri girdi. Masaya oturduk.
” Niye geç kaldın? ‘‘ diye sorduğumda misafirlerden dolayı gelemediğini söyledi. Basit ve etkili bir cümleydi.
Konuşmaya başlarken ikimiz de kendimizden geçmiştik zaten, hiç farkında bile değildik zamanın. Gelecek Pazar, yine buluşmaya karar verdik. Etraf iyice kararmıştı, hemen kalkıp beraber evin yolunu tuttuk. Eve yaklaştığımızda iki yabancı gibi kaldırımın iki karşı tarafından yürüyorduk, kimseler anlamasın diye. Günler geçiyordu ve ben onu hala göremiyordum. Her geçen gün, aynı sokaktan tekrar Filiz’i görmek umuduyla yavaş yavaş ilerliyor; hem sağıma hem soluma baka baka yürüyordum. Nedense o da hiç dışarı çıkmıyordu. İyice işkillenmeye başlamıştım.
Sabah kahvaltımı etmeden evden dışarı çıktım, aynı lokantaya gidip oturdum. Hiçbir şey yemedim onu beklerken. Canım hiçbir şey istemiyordu. Sadece bir çay içip onu beklemeye başladım, saatler geçmek bilmiyordu. Saate baktım, saat yine eskisi gibi beşi çoktan geçiyordu. İçim içimi yiyordu, beklemiştim ama gelmemişti. İyi de neden? Huzursuz olmaya başlamıştım, kötü kötü şeyler geliyordu aklıma. Acaba hasta mıydı yoksa başka bir şey mi vardı ? Bir anlam veremiyordum. Aynı yolu tekrardan onu görme umuduyla yavaş yavaş yürüdüm, kapının orada beni bekliyordu. Daha ben konuşmaya başlamadan, ‘akşam lokantada buluşalım’ dedi ve içeri girip kapıyı yüzüme kapattı. Neye uğradığımı şaşırmıştım ama umursamamaya çalışıp akşamı düşünmeye başladım ve nihayet vakit gelmişti. Oraya doğru yol aldım beni beklediğini görüp yanına yaklaştım. Masasına oturdum neler olduğunu merak etmiştim, yoksa çıldıracaktım. Ağlamaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini anladım.
“ İlk tanıştığımızda durup durup bana evli misin diye sormuştun ve sana değilim demiştim ya, doğruydu. Evli değildim ama beni istemediğim birisiyle sözlendirdiler. Ben istemesem de ailem beni zorla verecek, zorla o düzenin içinden mahvolacağım. “
Beynimden vurulmuştum. O ağlıyor, ben ise iyiden iyiye sinirlenmeye başlıyordum. Lokantadan ayrılıp eve doğru yürümeye başladık, birimiz için ayrılık vaktinin geldiğini söyledi. Daha da ileri gitmeden buna bir son vermek gerekiyordu. Konuşamayacak haldeydim. Hiçbir şey söylemedim, oradan ayrıldık. Bu sefer biz değildik ama.
Birkaç ay sonra Filiz’in düğünün olacağını öğrendim, buna daha fazla dayanamayıp onu kaçırmayı düşündüm, kararımı vermiştim onu kaçıracaktım. Etrafı iyice süzdükten sonra dedemden kalma silahı aldım. Tam çıkacakken birkaç araba, güya gelini gezdirmek için evin önüne yaklaştı. Olan biteni izliyordum uzaktan, arkadaşımın arabasını alıp onları takip etmeye başladım. Ön tarafta olan birkaç arabayı kullandıktan sonra arabayı onların önüne kırıp hızlıca arabadan çıktım. Adamlar karşılarında beni görünce dönüp kalmıştı. Filiz’i arabaya aldıktan sonra beni takip etmesinler diye lastiklerine iki el ateş ettim. Epeycene uzaklaştıktan sonra bir imam bulup nikâhı kıydık. Aradan 5 yıl geçti ama kimseden ses çıkmadı. Bir gün bir şeyler patlak verecekti, az çok sezebiliyordum bunu ve öyle de olmuştu. Biraz borç harç ve riskli bir işin ardından epeyce bir para kazandım ama hep uğursuzluk getirdi. Sevdiklerimi korumak zorundaydım. Yeni doğan bir bebek ile eşim, en büyük zaafımdı bunu biliyorlardı. Filiz’i gündüz vakti alıkoymuşlardı. Ne yaşadığı ne de öldüğü hakkında hiçbir şey bulamadım.
Halit, yiğeni Rıfat‘tan söz etmişti birkaç defa ve bu fikir benim de kafama yatmıştı. Elbette ki bu, senden kurtuluşum manasına gelmiyordu. Dedim ya, sevdiklerimi korumak zorundaydım.
Rıfat, onlara iyi bakacaktı. Bundan emindim. Bense o kirlenmiş hayatların arasında kirli biri olmaya devam edecektim.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!
anlatımını beğendiğim bir kalemin yazılarını okurken zaman nasıl geçiyor bölüm nasıl bitiyor anlamıyorum. ellerine emeğine sağlık. devamını sabırsızlıkla bekliyorum…
Teşekkür ederim Kadir.Beğenmene sevindim.
Okurken resmen film seyrediyor gibiydim. Kalemine sağlık canım benim