Uygunsuz Planlama Komitesi
Sabah, alarmın kulak patlatan zırıltısıyla uyandı. Her ne kadar parçalamak gelse de içinden, tutup sehpanın üzerine koydu tekrar. Yine boş muhabbet. ” Bu muhabbetse, iş yerinde konuşulanlar ne? ” diye düşündü. Sahi, amaçları ne ki bu mesai arkadaşlarımın? Acaba hissiyatları ile mi yoksa sadece kendilerini mutlu edeceklerini sandıkları paradan mı konuşmak onların hoşlarına gideceği bir şeydi? Bunun farkına varmak, çok zor olmasa gerek diye düşündü. Gömleğini giydi üzerine, alelacele. Bu kadar acele etmesinin sebebi, geç kaldığından değil; hem biraz dışarıda hava almak, hem de birkaç sigara içmek istiyordu. Kapının solundaki askıdan ceketini alıp dışarı çıktı. Yolun karşısına geçip az biraz da dışarıyı süzerek her zamanki güzergâhı üzerinde yürüdü. Cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. Biraz ilerledikten sonra Süleymanların evinin oralarda, yan komşusu Selim ile Selimlere temizliğe gelen Aydan‘ın tartıştığını gördü. Güya bunlar gizli aşk yaşıyor ama her şeyi göz önünde yaşıyorlar dedi içinden Gürkan. Aklına Selim’in geçen yıl yaşadığı hüsran dolu plan geldi. Selim ile Aydan’ın gizli gizli tatile gitme planları olsa da Selim’in karısı Nermin hanımın evinde ölü bulunması, hem planını suya düşürmüş hem de ona hüsran dolu günler yaşatmıştı. Hatta eve gelen polisler, ilkin Selim’i şüpheli sıfatıyla gözaltına alsa da Nermin hanımın ilerleyen kanseri yüzünden vefat ettiği otopside ortaya çıktı. Galiba çocuklarının olamayışı da karısının kanseri yüzünden diye düşündü Gürkan. Neyse aman! Bunu düşünmek bana mı kaldı?’ diye mırıldandı içinden. İş yerine varmıştı hemen hemen, son sigarasını da çıkarıp paketi eliyle ezdi ve çöpe attı. Sigarası bitmeden varmıştı oraya. İçeri girer girmez müdür Tuğrul, karşısında belirdi:
–Gürkan Efendi, saatten haberin var mı?
-Evet, var. Hem de mesaiden önce geldim. Bunun neresi suç? Müdür Tuğrul, haksız olduğunu bile bile biraz da geveleyerek: Hadi be ukala. Bitirmem gereken bir kamyon iş var. İletilmesi gereken onlarca dosya var, acele et de bir an önce bitir.
Gürkan, müdürün bu haline alıştığı için hiç oralı bile olmadan yerine geçti. Masasının üzeri, buruşturulmuş kâğıtlarla doluydu. Hafif bir el hareketiyle masanın üzerindekileri bir tarafa itip işine koyuldu. Bir-iki-üç derken arkadaşı Berna, yamacında belirdi:
-İstersen sana yardım edeyim Gürkan. Benim işim bitti, mesaiden sonra bir yerlerde bir şeyler yeriz olmaz mı?
Fark etmez, bana uyar gibisinden kafasını sallamakla yetindi.
-Ama çok kalamayabilirim, çünkü evi taşımak için arayabilirler.
-Sorun değil Gürkan.
Dedi, yüzündeki gülümsemesini eksik etmeden…
” Boş bir kafesten umut bekleyen bir muhabbet kuşunun kalbi sanki içimdekiler. Üstünden kayan yüz görümlülüğü sanki. Öylesine şaşalı, ama gel gör ve ‘ne kadar yaşanılır orada?’ diye sor kendine. Bütün güzellikler orada ama neden? Küçücük kuş, ne yapacak ki orda? Bizim gibi mi hem? Kafası nereye isterde oraya esen deli ve hırçın bir rüzgâr yahut rotasız bir gemi gibi gider, istediği yere. İçinde olmayıversin o gösteriş, bir işe yarar mı? Belki dışarıda yem olmaktan kurtulmuş nice insan gibi özgürlüğü de uçamıyor olmasındaydı… “
Etrafını süzmekten işe koyulamadığı için bir saatte bitireceği işi dört saatte anca bitirebildi.
–Ne yapayım yani? Sadece şu gördüğün paradan başka bir şey konuşmayıp yok bu araba, yok şu evler daha ferah, hem balkonu çarşıya bakıyor gibisinden ya da müdürün, Hakan ile çevirdiği dolapları mı konuşayım? Söylesene içimdeki anlamsız huzursuzluk, ben böyle bir yerlere dalıp onları düşünmektense, içimdeki alevleri harlayan o istemsiz duyguları düşünüp sizden ayrı köşemde o kafesin yalnızlığı ile konuşmam mı rahatsız eden?
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!