Çilenin Ötesi Mahvoluş
” Hasta sabahlara uyanan kırmızı gözlerin valsi bunlar. İçinden gelen seslerin yansıması belki de; ummadık bir anda gelen, mevsimsiz yağmura ve içi hüsran dolu insanlara. Mağlubiyetin nahoş satırlarında bir kez daha. Acıklı bir son değildi bu. Katli yok diye onca söze ve onca sayfaların arasına biriktirilmiş hatıralara.”
Yutkunmak zor, boğazda düğümlenen bir şeyler var. Ama haykırışlara kepenk kapatan bir silüet karşımda. Ayna ayna, söyleme bana. Çatlaklarından böl ama söyleme kırıklıklarını bana ne olur!
Berna‘nın beni dürtmesiyle hayal dünyamdan uyanıp onunla ilgilenmeye devam ettim. Evlerine daha varmamıştık ama arabadan hızlıca inmek istedi. Taksiciye parayı uzattım. Üstünü istemeden onun peşinden koştum. Evlerinin önünde bir kalabalık vardı. Kalabalığı yarıp Berna’yı takip ettim. Annesinin kollarına atılıp,’ babam nerede? ‘ diye birkaç defa sormaya başladı.
” Çığlıklar içinde Berna, tekrar bayıldı. Uyanınca sakinleşmesi pek de kolay olmadı aslında. Fazla da görünmek istemedi orada. Kendisine gelene kadar Berna’nın kaldığı odanın önünde bir ileri bir geri gidiyorduk. Gürkan‘a elinde bir tepsi olan biri yaklaştı ve ‘ çay içer miydiniz? ‘ diye sordu. Gürkan, tepsideki çayı usulca aldı:
–Eyvallah.
–Kimsin, necisin sen?
Bir süre geçtikten sonra uyandı Berna. Baş sağlığı diledikten sonra kendisiyle hesaplaşmasını yarım bırakıp dışarı attı kendini. Saatin daha erken olduğunu ve mezarlığa gidip annesini ziyaret etme isteği doğdu içine. Annesini hiç görmemişti sadece birkaç eski fotoğraftan kalan bir anı, kartpostallık hüsranlar gibi belirdi gözlerinde.
” Ya baban? ”
” Boşversene onu. Hiç görmedim belki de. Belki de yanı başımdaydı yıllardır. Sokak arasında pilav satan adam ya da her gün kaldığım evin karşısındaki kuruyemişçinin önünde nargile içip esnafa hakaretler eden. Bunlardan biri babam olabilir miydi? Yok, yok onlar olur mu hiç? Kaldı ki babam, onlardan biri (biraz küçümseyici ve ağlamaklı bir edayla) nasıl olur? ”
Yüreğimdeki ırmaklar taşmış evet kabul ediyorum lakin köşesinde oturan uslu çocuk bellediniz beni değil mi? Yıllardır bunun cevabını aradım kendimde. Ufka dolanan esir gibiyim. Bakıyorum tekrar ve tekrar. Bir toz bulutu. Aldanıyor artık, kabulleniyor yavaş yavaş insan. Mezarlığa yetişmeden bir sigarasını çıkardı. Sigarasını yakıp biraz da yürüyerek mezarlığa yöneldi. Uzunca mezarlık sokaklarından olan D23’ü geçtikten sonra annesinin mezarına varmak üzereydi.
” Rıfat, peki? ”
” Onu karıştırma.”
” Neden? O seni büyütüp belli bir yaşa getirmedi mi? ”
” Yeter! Duymak istemiyorum. Nasıl böyle nankör olabiliyorsun. Ben nankör değilim anladın mı? O adamı, ben her şeyim bellemiştim. Bir kardeş, bir ağabey, bir amca. Her şeyde çok sevmiştim onu. O ne yaptı ha o ne yaptı! ” diyerek hiddetlenmeye başladı. ” Beni kimsesiz bir kuruma bırakıp kaçtı. Sen söyle, hala nankör müyüm? ”
” Evet, halen nankörsün. Rıfat keyfinden mi bıraktı seni? Rıfat’ın ailesi sürekli sorun çıkarıyordu ona. Hep suçluyorlardı, Tevfik‘ten çaldığın paralarla başka yerlere yerleşeceksin, biliyoruz. ”
” Sen söyle şimdi. Rıfat, birini öldürebilecek biri mi? ”
Tabi olarak bunları insan bedeni hazmedemez. Bir sonbahar akşamı, kendini büyük bir olayın ortasında bulacağından bir haberdi Rıfat. Olayın yaşandığı esnada gördüklerinden pek emin olmayarak izlemeyi tercih etti bir süre. Bunun için de alınmıştı bir ara, polisler tarafından. Tabi buna alınmak denmez, kendi isteğiyle gitmişti karakola. Rıfat’ın çok da yakın olmayan ama aynı mahallenin çocukları oldukları için çocukları bozuk asfaltların arasında geçen iki arkadaştılar, Tevfik ile. Tevfik, o olayın yaşanacağı gece karşısındakilerle buluşmak için mahallenin ücra bir köşesinde buluştu. Tevfik bir katakulliye getirip elindekileri vermemeyi düşündü onlara. Gök gürültülü sağanak yağmurun altında bunları düşünmek de pek akıl karı değil tabi. Art arda gelen iki Land Rover, sokağın köşesinden görünmeye başladı. Çok dikkat çekmemek için olsa gerek farları kapalı bir şekilde Tevfik’e yaklaşıyordu araçlar. Olanların daha başında iken Rıfat da eve aldığı tablo için çerçeve yaptırmaktaydı.
”Halit ağabey, normalde erken kapatırdın hayrola diyeceğim ama işime geldi gerçekten bu elimdeki tabloya bir çerçeve yapabilir misin? ”
Tabloyu Rıfat’ın elinden aldı. Metresiyle ölçtükten sonra:
” Güzel bir desenim var ama bir de sen bakıver, ne olur ne olmaz. Hem neme lazım, belki beğenmezsin. ” diyip hafifçe gülümsedi.
Rıfat da eşlik etti ardından.
” Bu olur, evet. Karşıda, dolabın yanında durandan var mı? ”
” Bakmam lazım, sen şu tabureye otur da geliyorum hemen…”
Arabadan inenlerin yanına yaklaşmaya başladı, Tevfik. Şimdiye kadar zihnini kurcalayan düşünceleri, kafasında kurduğu planlardan ırak bir şekilde yürüyordu. Amacı belliydi. Büyük bir ihalede hile yapıldığına dair belgeleri ele geçirmişti Tevfik ve bunun kendisi için bir fırsat olduğunu, kurtuluşunun bu belgeler olduğunu düşünüyordu. İhaleye hile karıştıran da tanıyor gibiydi. Bu olayın sonu nereye varır? Tam mafyaların çantayı uzatıp içindeki paraları gösterdiği an, silahına davrandı ama geç kalmıştı. Tetikteki mafyanın adamı, ondan önce davranarak Tevfik’in vücudunu kurşunla doldurmuştu. (biri soluna, diğeri karnına)
Sokak arasındaki bu kanlı hesaplaşmanın failleri , acele etmelerinden midir yoksa yanına aldıkları adamların acemiliğinden midir bilinmez çantayı orada unutmuşlardı. Yolda her ne kadar akıllarına gelmiş olsa da geç kalmışlardı, hiçbir şey ihtimale bırakılamazdı. En azından belgeleri aldık, diye avunuyorlardı. En büyükleri Tevfik, orada hareketsiz yatarken elindeki tabloyla eve doğru yürüyen Rıfat’ı korkunç bir olaylar hengâmesi bekliyordu. Sokağa vardığında yerde kıpırdamadan duran ve üzerindeki beyaz gömleğin kandan bir alev topuna dönüştüğünü görünce gözleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Onu da bu halde görünce ne yapacağını bilemedi. Çareyi bağırmakta bulan Rıfat’ın bu haykırışına çevreden ve apartmandan çizgili pijamasıyla Cengiz indi aşağıya. Alelacele Tevfik’i arabaya bindirip hastaneye götürdüler. Gidiş o gidiş. Hastaneye getirilirken ölmek üzere olduğunu doktorlardan biri asistanına söylerken duymuştu. Zaten çok geçmeden yoğun bakımdan ölüm haberi yankılandı. Garip kokulu ve uzun uzadıya olan hastanenin koridorlarında tokat gibi yüzüne yapışmıştı, bu. İfadeler alındı, görgü tanıkları, olay yeri, soruşturma derken iş uzadı uzamasına ama kimin öldürdüğü ortaya çıkmadı.
Mafya , çok geçmeden parayı Rıfat’ın aldığını düşündüler. ‘Nasıl olur da polis bulamıyor ama onlar her türlü bilgiye sahip olabiliyorlardı?’ Cengiz’i de bir gün alıkoymuşlardı, bu olaydan birkaç gün sonra bu olayın üstüne de pek gitmediler. Cengiz’i yol kenarına bir yere attıktan sonra ölüme bırakmışlardı. Cengiz kalıplıydı, kendine geldiğinde yalpalaya yalpalaya kendi başına yola çıkıp yardım istedi. Hastanede kaldı bir süre. Bunu mafyanın yaptığı kimsenin aklına gelmedi. Sıra Rıfat’a gelmişti. Perşembe akşamı eve gittiği ve kullandığı yoldan sokağın başında beklemeye başladılar onu. Sokağa adımını atar atmaz Rıfat’ı alıkoyup arabaya bindirdiler. Yan koltukta oturan, cebindeki şırıngayı çıkarıp batırdı. Ardından gözlerini de bağlayıp paketleme işlemini tamamladılar. Ama Rıfat, Cengiz kadar şanslı değildi. Cılız ve uzundu. İşkenceye dayanamayıp ölmüştü. Sonra bir inşaata atıp ortalıktan kayboldular. Orada mı öldürüldü yoksa öldükten sonra mı oraya geldi, bilmiyorum. Bununla da kalmadı, dahası var. Tevfik’in vurulduğu gün, hiçbir şey yapmayıp sadece olayı izlemeyi tercih eden, sokak arasında boyacılık yapan biri oradaydı. Yerdeki Tevfik’i kurtarmayı değil, mafyanın orada bıraktığı paraları görmüştü ve gözünü onlara dikip onları almayı istiyordu ve amacına da ulaştı; parayı alıp oradan uzaklaştı. Bir süre sonra zaten Rıfat geldi oraya, gerisini biliyorsun.
Boyacı, dikkat çekmemek için parayı uzun bir süre dikkat çekmemek için ya hiç harcamadı ya da azar azar harcamaya başladı. Daha sonra küçük bir işletme açtı. Biraz zaman geçtikten sonra çevredekilere ‘ işlerim açıldı. ‘ bahanesiyle mahallenin güzel köşelerinden birinde ev aldı. O parayla köşeyi dönen boyacı kim biliyor musun? Senin acıyıp gece yarısı hastaneye götürdüğün sokak ortasında vurulan var ya. İşte o, boyacı Seyfi‘ydi. Bunun onunla alakası yok. Seyfi niye öldürüldü o zaman bunu düşündün mü? Peki, kimse onun hakkında konuştu mu? Peki, her şey ha doğru ha yanlış. Belki de bir yalanlar dünyasından bana bir kitap okudun; içinden bu senaryoyu yönlendirdin. Sen kimsin? Bana geçmişini anlattın, güya her şeyimi biliyorsun ama seni tanımıyorum. Kimsin?
Mezar başında bekleyen Gürkan’a döndü. Karalara bürünmüş suretiyle Gürkan’a baktı. Gürkan, bir kez daha dilini yutacak gibi oldu. Gözlerini birkaç defa ovdu. Siz? Ama nasıl? Sakin ol, her şeye ayıracak vaktimiz olacak ve dikkatle dinle beni. Rıfat, seni yetiştirdi ve kimsesizler yurduna bıraktı seni. Seni Rıfat’ın yanına yerleştiren babandı ve o da babanın adamıydı.
” Rıfat? ”
” Sözümü kesmeden dinle, annen vefat ettikten sonra baban enikonu kendini işe vermişti; onun için hayat, varsa yoksa işti ama onun bir parçası olduğunu hissedebiliyordum. Hem sen o zamanlar yeni doğmuştun, babanla o dönem tanıştık.
” Her dakika baban deme bana. Babaymış, babalık neyini gördüm ha! Neyini gördüm? Sen bilir misin okuldaki çocukların bana bakışlarını? Sokaktan geçerken ‘ Aa piçe bak. ‘ deyişlerini.Darda kaldığımda ya da kavgada dayak yiyince çağıracak bir babaları vardı. Kaç kere dayak yedikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Ağladım gecelerce ama dayak yediğim için değil, bunu anlatacak kimsem olmadığı için. O duygu durumumu bilmeden yastığımda sürekli bir kış havası; yaz sıcağında üşümenin ne demek olduğunu bilebilir misin ki sen ? Babaymış, hani nerede ? İsmi belli değil, cismi ortada yok; ama baba. Yok ya! ”
Gürkan, kendini zor tutuyordu ağlamamak için. Sonuçta bu güne kadar hep dik durmuştu. Şimdi de böyle olması gerekti. Ne gerekti sahi? Yalandan güçlü görünmeye çalışmak mı? Ne şaçma! Boş veremezsin bazen. Kafana takarsın, her zaman da gülemezsin; bir gün, elbet ağlarsın. Gürkan, tam zamanı olduğunu biliyordu. Lakin hala kendine hâkim olmaya çalışıyordu.
” Benimle olan münasebetine gelelim. ” dedi kadın.
” Bulduğun evi şans eseri bulmadın. Kiralık ev aradığını biliyordum. ”
O anlatırken Gürkan, anlattıklarını tekrar yaşıyor gibiydi.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!