Naylondan Gerçekler (9. Bölüm)
Veda edilenin sevilmesi ne kadar kolaydır?
Hatta bunu düşlerken neden bir bir dökülüyor parmak uçlarından pişmanlık?
Neyin pişmanlığı?
Ötede görünen yalnızlığın mı yoksa şehvet duygularını bastırmak için yön değiştiren bir yadsımanın mı?
Manasız tasvirlerden ırak tabiat duvarında eskiyen portrelerden arta kalan bir beden. Neye tahammül edebileceğinin bile bir sınırı yok. Ya da olmalı mı? Peki, neden onca yoğrulmuşlukların arasında çürük tadı veren sohbetlerden öteye gidemiyor insan? Bunun geçerli bir sebebi olmalı,şüphesiz. Elbetteki bu yalnızlaşan bireyin, kendi konumuna kılıf uydurması değil. Öyleyse bile kendi tabutundan ağır gelen bu düşünce çölünde, kum fırtınalarına yakalanmamak içten değil. Daha baskın bir düşün, dolma fikirlerle üst üste yığılışının ardından.
Artık ne geçmişse o gelecek. Bilinmez bir yolun ardından söylenen cambazlı sözler ve gereğinden fazla buhranda olan bedenlerin içinde-manzarası tepeden olan-kırıklıkların boy aynası. Kırılan tarafı kime batarsa acının rengi ona bulaşır. Temiz kalmaya ne gerek var? Üstelik bunca ezik fikrin olduğu bir evrende, kim köle olmaktan utansın ki? Varsın mendili bile kullanılmış olsun. Soluğunun pençesine yığılan, yayılan düşünceler… Bu bir görüş değil,ayrıca. Nefret mi bilinmez, apaçık ortada olan sadece kelimeler ve harfler. Mana bunun neresinde? Mana yok, çünkü mana kendini zamana bırakmış.
Edindiklerinden mütevellit, o gece uyku girmemişti gözüne. Kül tablasında yine bir dakikadan az yaşayan insanlıkları, doluşmuştu ciğerine. Ağır ağır indi merdivenlerden. Önünü bile göremeyecek durumdaydı. Saate baktı ardından.Bir iç çekerek üstünü giydi. Bir çığ gibi geçti, sokakların arasından. Her gün karşılaştıklarını, ilk defa görüyormuş gibiydi. Bir tercihin kıyılarına yaklaştığının farkındaydı. O da biliyordu lakin bu süreyi uzattıkça içteki muhakeme, sürekli dürterek düşüncelerde boğulmasına neden oluyordu. Bu öğrendikleriyle ne yapacaktı? Anlatmalı mıydı birine? (birinden kasıt Berna‘ya)
Bu yaşadıklarım rüya mıydı?
Bu acizliğimi biri görmeli miydi yoksa?
Hayat ne kadar ciddiye alınacak kadar değerli değilse de dün öğrendiklerinin tesirinden kurtulamıyordu bir türlü. Salona geçerken küçük bir çocuk, elinden tutup koltuğa oturttu. Çocuğa ikinci defa baktığında çocuğun, kendisi olduğunu anladı. Pencere kenarında Rıfat, çay içiyor; babası gözlerinin içine bakarak tekli koltukta oturuyordu. Hepsinden alacağı varmışçasına öfkeyle bakıyordu Gürkan. Masaya tüm gücüyle kuvvetli bir tekme salladı. Bu hırçın davranışından vazo da nasibini aldı. Paramparça anılar, şimdi her bir yana savrulan. Etrafı iyice dağıtmaya çalıştı.
Öğrendiklerinden midir mecali kalmamışçasına, nemli duvar dibinde oturdu. Hayal meyal gördükleri de bir bir kayboldu. Bir ses yankılandı kulaklarında.Bu sözü iki defa tekrarladı; ‘ intikam,yanlış yaptırır insana.’ Bu neyin öfkesi, neyin intikamıydı? Hayatının mı? Hayat bile diyemiyordu ki buna. Hele ki kendisine yaşıyorum bile demiyordu. Bunları hiç öğrenmemiş gibi yapsa? Olmaz elbette. Bu yüzden gerçeklerle bol bol yüzleşmeliydi. Bunu azaltmak da ona kalır bir nevi. Bunları anımsatmayacak bir an olmalıydı şimdi ve geçmiş arasına sıkışan bir birey olmaktan öte, bir şeyler düşünmeliydi. Uykusuzluğun doruk noktalarını yaşıyor ve kimseyle konuşmak istemiyordu. Geçenlerde okuduğu bir şiirden bir dize aklına geliverdi:
‘’ Uyuyamadığım gecelerin sabahında /gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı./Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları. ‘’
Bu halinin farkında olan yalnız kendisi değil, çevresi de bu durumun gayet farkındaydı ama bu buhranın ne olduğu hakkında kimse bir fikir sahibi değildi. İşten çıktıktan sonra eve uğradı. Hızlıca mor kutuyu alıp dışarı attı kendini. Üç yıl önce mesai arkadaşlarıyla beraber gitmek durumunda kaldığı tanışma yemeği iptal olmuştu. Yerine bunun telafisi olarak piknik yaptıkları yere gitti.
Dalgalar karaya vuruyor, karadan bir parça alırcasına hırçın ve sert. Rüzgâr yüzünü keser gibi esmekte ve dalgalanıyordu rüzgârdan gözüne girmeye ramak kalan saçları… Kutuyu almış, o hızla çıkarken anahtarını almayı unutmuştu. Biraz zorlasa da nafile. Açamıyordu kutuyu. Berna düşünmüş müdür acaba?
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!