Kızıl Saçlı Kadın’ın uzunluğu sırtına kadar uzanan dalgalı saçları vardı ve saçının kızıl oluşunun sebebinin sevecen, sempatik, sıcakkanlı bir birey olduğunu, büyüyüp serpilmeye başladığı yıllarda arkadaşları, dile getirmişti. Kızıl’ın sıcakkanlı olmayı simgelediğini düşünürdü. Bu yüzdendi, saçlarının kızıl oluşu ve tabi ki ona yakışıyor olması. Yüzünün güzelliği, ayrı bir çekiciydi. Sanki Tanrı bile isteye yaratmıştı onu, bir rastlantı sonucu oluşacak türden değildi, güzelliği. Fındık burnu, büyük ve aynı zamanlı manalı bakan gözleri, doğal olan ince kaşları, bakanlarda öpme isteği yaratan dudakları…
Tıp fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydi. Şiddetten, savaştan nefret ederdi. Bir insanın başka bir insanın hayatına son vermesine anlam veremedi hiçbir zaman. Belki de çocukken yaşadıklarından kalma bir mirastı, bu düşünceler. Seni seviyorum demenin, bir insanı sevmeye yetmeyeceğine inanırdı. Sevgi, gösterilince ve hissettirilince anlamı olanı bir şeydi; ona sevgisini en güzel hissettiren kişi, annesiydi.
Geceleri uyumadan önce kutsal kitabı incelemeyi, şiir dinlemeyi, hafta sonları erkenden kalkıp koşmayı, sessiz sinema filmlerini izlemeyi; çocuk esirgeme kurumu, huzurevi, rehabilitasyon merkezleri gibi kurumlarda gönüllü olarak çalışmayı, çocuklara ve yaşlılara masal okumayı severdi. Çocukların ve yaşlıların aynı ruh hali içinde olduğuna inanırdı; inancına göre yaşlılık, ikinci çocukluk dönemiydi.
Kızıl Saçlı Kadın’ın saç renginin siyah ve yaşının dokuz olduğu dönemlerde, sadece gözleri görünen ve kara çarşaf giymiş iki kadın vardı… Bunu, dinin bir gereği olarak mı yoksa yiyecek bir şey bulmak için çöpleri karıştırmaktan utandıkları için mi yaptıklarını bilmiyorum. Hükümetin, kendi vatandaşlarının yaşadığı bir yer olan Cehennem Mahallesi’ne medyanın dokuz yaşındaki çocuğun öldüğü ve üç kadının yaralandığı hava saldırısını tam isabet başlığı attığıyla duyurduğu iç savaşla ilgisi var gibi.
Kara çarşaflı kadınlardan daha genç ve daha uzun olanının, pazar alışverişinden dönen Kızıl Saçlı Kadın’ın karıştırdıkları konteynırın yanından geçmesiyle oradan uzaklaşması bir oluyor. Annesi ve abisi, eline elma poşetini tutuşturup önden göndermiş onu eve. Kara çarşaflı diğer kadının ise gözlerinde şaşkınlık gözleniyordu. Kızıl Saçlı Kadın, çocukluğun vermiş olduğu bir merhamet ile poşetinden iki tane elma çıkarıp uzatmış çünkü. Elma, en sevdiği meyveydi. Gülümsüyor konteynırın yanındaki kadın; gülümsediği, kara çarşafının altından dahi belli oluyordu. Çünkü gözlerinin içi parlıyor. Küçük bir kız çocuğu, kendinden yaşça büyük olan bir kadını mutlu ediyor; masumane yardımıyla. Elmayı alıyor minik ellerinden ve eğilip gözlerinden öpüyor, Kızıl Saçlı Kadın’ı. Ayrılık vakti geliyor derken, uzaklaşıyor oradan.
Evine –kendini güvende hissetmediği yere– gidiyor. O eve gitmeyi hiç istemiyor aslında, ama mecbur. Daha küçük bir kız çocuğu, yapabileceği bir şey yok. Yaşadıklarını ya da babası Abdul’un ona yaptıklarını kimseye anlatamıyor, anlatmaya korkuyordu. Babası Abdul, iri yarı, göbekli, ince bıyığı ve gözleri hafif çekik… Ona yaptıklarının aksine – dışarıdan bakıldığında – bir acıma hissi uyandırıyor. Yüzünde hüzünlü bir mizaç var. Her an ağlayacakmış gibi bir surat ifadesine sahip.
Dış cephesinin boyasız ve sıvasız olduğu, her katta bir dairesi olan iki katlı binaya ulaşıyor Kızıl Saçlı Kadın. Dört basamaklı giriş merdivenlerinden küçük ayaklarıyla adımını atıyor ve bir an durup düşünüyor. Annesini ve abisini, merdivenlerde oturup beklemeye karar veriyor. Düşüncesine uygulamak için basamaklara oturuyor, aradan iki dakika geçmeden Genç Adam, ona göz kırpıyor ve yanağından bir makas alıp, geçip gidiyor yanından. Heyecanla çarpıyor kalbi, bir kuş olup kanatlanıyor sanki. Bu mutlu anı, pencereden bakan babası Abdul, ona seslenip bozuyor: “Eve gel, kızım.” diyor. Duyduğu sesle sevinçten atan kalbi, bu kez korkudan hızlıca atmaya başlıyor. Babası, şiddet yanlısı biriydi. Annesine, abisine ve kendisine şiddet uygulardı. Şiddet görmek istemediği için de eve çıkıyordu, mecburen. Kapı açık ve babası, onu bekliyor. Kızıl Saçlı Kadın, eve girince kapıyı kapatıyor.
“Annenler nerede?”
“Beni önden gönderdiler baba, onlar da gelecek birazdan.”
Poşetten bir elma çıkarıp kızının eline tutuşturuyor, boşta olan diğer elinden tutup odaya götürüyor Kızıl Saçlı Kadın’ı. Odanın duvarları, krem rengine boyalı ve üstünde yaprak desenleri var; duvarların birinde, geceleri tik-tak sesi duyulan bir saat asılı. Üç kişilik, siyah renkli kanepeye oturuyor Baba Abdul ve kızını da kucağına oturtuyor.
***
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!