Milli Umutlar
Uyku tutmamıştı.
Zaten şu gelmesini beklediğim para yüzünden kaç gecedir uyuyamıyordum. Son birkaç gün kalmıştı ve artık dibi görmüştüm. Bu son şansımdı ve birkaç gün daha sabretmem gerekiyordu. Rahmetli anam babam, ben ve kardeşim Ahmet’e bu evi bırakmasalardı belki de dışarıda kalırdık.
Balkona çıktım, sokağın köşesine yeni açılan tütüncüden altı liraya aldığım sarma tütünü yakmak için -aynı tütüncüden iki liraya aldığım- çevirmeli çakmağı çıkardım cebimden. Bir iki sefer denedim yanmadı, elimi siper ettim çakmağa; biraz da öyle denedim, yine yanmadı. Çakmak yanmadıkça önce tütüncüye, daha sonra artan sigara fiyatlarına ve sabah kahvaltıda bile nargile içen Suriyeliler sayesinde lokmacı gibi her yere açılan tütüncü furyasına daha sonra popüler kültürün köpeği olan topluma sövdüm sırayla.
” Ulan ben bu konulara nasıl geldim ya! ”
Sol elimin baş parmağını çakmağın basma yerine bastırdım, sağ elimin işaret parmağıyla da çevirmeli yerini çevirdim ama yok; yanmadı. Uyuz oldum, bahçeye fırlattım çakmağı ama toprak olduğu için kırılmadı. Sinirimi alamadım,balkondan yere atladım. Giriş katta oturduğumuzdan balkon duvarı ile yer arasında iki metre vardı nasolsa. Çakmağın üzerine basmak için ayağımı kaldırıp vurdum ama ilkinde ıskaladım, biraz canım yandı ve iyice sinirlenip bir daha vurdum. Öğlen yağan yağmur yüzünden toprak yumuşaktı, çakmak toprağa gömüldü ama kırılmadı. Amına koyduğum çakmağı, sanki bana gülüyor gibi geldi. Hem soğuktan hem de sinirden gözlerim doldu. Yerden aldım çakmağı:
“ Senin yolunu yordamını s.kerim! ” diye bahçe duvarına fırlattım.
Kırılmıştı. Bütün bunlar olurken ağzımda yanmayı bekleyen sigarayı fark ettim:
“ Senin de ananı! ” diyerek onu da yere attım.
Elimi cebime attım, pijamamın cebinde evin anahtarı yoktu tabi ki. Balkona zıplayıp atlarım dedim ama o da olmadı. Apartmana girip kapıyı çalmaya başladım. Ahmet, evde uyuyor. Şu dünyada uykusu en ağır kimi tanıyorsun diye sorsan, hiç düşünmeden bu pezevengin adını veririm. Ya dibinde çalan alarmı duymaz mı bir insan? Ben diğer odadan kalkıp geliyorum artık, uyandırmak için. Gel de bu adamın uyanmasını bekle. Kapıyı yumrukluyorum, zili çalıyorum. Yok! Ahmet, senin de belanı diye sövmeden önce:
“ Ulan! Acaba cenabetlik bende mi?” dedim.
Bir insanın işi hep mi ters gider? Apartmanın ışığı söndüğü anda karşı komşunun kapısındaki dürbünden ışık geldi. Cemre ve Nurcan isminde iki kız yaşıyor sanırım. Allah var, hiçbir komşudan onlarla ilgili bir dedikodu gelmedi. Evden işe, işten eve; yaşayıp gidiyorlar. Gelen sesleri duyup kalktılar galiba. Hangisiydi acaba? Cemre bir plazada, Nurcan da hastanede hemşire olarak çalışıyormuş.
Üst kat komşu Necla teyze söyledi, geçen ay apartman aidatını almaya geldiğinde. Sahi bir insan aidat alırken o iki dakikalık anda bu kadar dedikoduyu nasıl verebilir? Çok ilginç bir kadındır, Necla teyze.
Kocası öleli on küsür yıl olmuş, iki tane oğlu varmış ama gelinler hayırsızmış. Hele küçük oğlandan olan torunu, üç aydır görmeye bile getirmemişler. Ee yaşlı kadın, kalkıp şehrin diğer ucuna da gidemez kendi başına. Gene büyük oğlandan Allah razı olsun, ayda bir çocukları alıp getiriyormuş. O mendebur gelin, kıçını kaldırıp gelmiyor. Neymiş! Necla teyze evi temizlemiyormuş, geldiği zaman temizlik yapmak zorunda kalıyormuş. Ne olur iki köşe silsen, bir toz alsan; eline mi yapışır?
Bütün bu bilgileri de bir önceki ayın aidatını almaya geldiğinde anlattı Necla teyze. Hayır hoşuma da gitmeye başladı, yani sarıyor bir yerden sonra. Mesela bir sonraki ayın aidatını vermeye birkaç gün kaldı ve şimdiden bu ayki dedikoduyu merak etmeye başladım. Gerçi arada sağolsun iki kardeş yaşıyoruz diye yemek yapıp getiriyor o sırada da dedikodunun fragmanını verir gibi kıyısından anlatıyor gidiyor.
Bu ayki konu, altıncı dairedeki adam işe gittiğinde eve başkaları geliyormuş.
” Aldatıyor galiba kadın. Gözü kör olmayasıca bir de her seferinde farklı kişiler geliyormuş. Hatta kapkara bir adam gelmiş. Ulan ne hayatlar var be! ”
Karanlıktan bunaldım, elimi havaya kaldırıp ışığın yanışını bekledim. Son bir umut; kapıyı tekrar çaldım. Karşı komşu dayanamadı, vicdanlı kızlar tam kapıyı açıyorken bizim kapı açıldı. O açılınca diğer kapı kapandı. Allahım be! Hani bir kapıyı kaparken diğerini açardın? Bana gelince niye birini açıp diğerini kapattın? Hiç mi beni sevmiyorsun bilmiyorum ki… Ahmet salağı, gözlerini ovuşturarak açtı kapıyı:
-Lan aç kapıyı donduk burada.
-Senin ne işin var lan dışarda?
-Ya sorma, gece gece tribe girdim.
Odama geçtim montumun iç cebine elimi attım. Cebimde kalan son parayla aldığım dört çeyrek Milli Piyango biletini çıkardım. Öptüm.
” Allah’ım, lütfen be! ”
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!