SAKSIDA NİLÜFER
Kalbinin tam orta yerine düşen yıldırım ile ömür geçirmeye çalışıyordu. Dilsiz acılar ve kör sevdalar sığdırmak için çıktığı yollar, onu yorana kadar direnmişti oysa. Kırık kalbi, kısa saçları, en güzel yaşı, okuyamadığı kitapları, göremediği rüyaları ve daha niceleri… Dikiş tutmayan yaralar alsa da ömrünün baharında, başkalarının yarasına en güçlü dikiş oldu. Nitekim isteği tam olarak buydu. Çünkü biliyordu, kendinden çok onlara faydası olduğunu.
Herkesin kalbi yumruğu kadar derler, yumruğu küçücüktü. Elleri ve boyu gibi ama kalbi kocamandı; çok şey sığdırırdı. Düğüm olmuş tüm ipleri birbirinden ayırır, gökyüzü ile yeryüzünü yüzünde birleştirirdi. Yüzsüz aşkları da eklenince her günün var olan dertlerine zalim olan her şey ile bir bütün olmak istedi ve yalnızlığı seçti sonunda.
Çekmeceye sığmayan hikayeler yazdı, takvimlerden yaprakları bile koparmadı. Koparılan, kırılan, yakılan, yıkılan şeyleri sevmezdi; her şey özünde kalmalıydı, nilüfer gibi. En sevdiği çiçek buydu. Şayet bir kızı olsa, adını da nilüfer koyardı. Kaç kere yalnızlığı ile beraber çay içtiğini bile unuttu, kaç gül kuruttu göğsünün ortasında ve kaç kere susayarak sustu. Dilinin kemiği yoktu ama olanlar onu bile susturdu.
Hep kullandığı tarağı attı, sevdiği şarkıyı durdurdu, çok sevdiği turuncu elbiseyi giymeyi bıraktı, gitti. Gidişin bu kadar zor olduğunu düşünmeden, saksıda kalan nilüferi susuz bırakıp gökyüzü ile uzağa gitti. Küçükken uçak geçerdi baktığı tepeden, elini uzatıp:
” Bir gün orda olacağım, aksi düşünülemez. “ derdi, sözünü tuttu. Zira, aksi düşünülemezdi.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!