Sabah dokuz,
Oturdu masasına
Söve söve
Ve baktı
Önündeki keşmekeşe
İçli içli yakındı
“Okumasaydım keşke.”
Diyiverdi
Sıhhıye’de çalışan her rütbesiz gibi.
On bir oldu saat,
Kağıtların arasında alamıyor nefes
Makbuza boğulmuş her tarafı
Elindeki nasıra aldırmadan
İmzaladı tüm kağıtları
Cevapsız kaldı
Parmaklarının içli ağıtları.
Öğlen geldi çattı
Cevap bulacak mı
Midenin o kederli haykırışları?
Sittin sene önceden kalma iki dilim ekmek,
İtin bile tu kaka edip atacağı bir çorba,
Pilav zaten illaki lapa
Türlü türlü mikrop taşıyan bir türlü
Koyuldu masaya.
Saat üçü vurduğunda
Israrla çalışıyordu adam
Terfi beklemeksizin
Ne görev alırsa, yerine getiriyordu eksiksiz
Tek dünyası dilekçeler ve kaşelerdi sanki
Anlamsız kelimelerin hepsi
Israrla ezberindeydi
Kaç yıllık dünyada görülmemişti
Böyle çalışma azmi.
Saat beş, iş bitti
Başka bir alışkanlık devreye girecekti
Kavaklıdere istikameti
Orada Sokakbaşı Meyhanesi
Mezeler masaya intikal etmeden önce
Aklına geldi öğlenki yemek rezaleti
Bir de balık söyleyiverdi
Bir de 35’lik gelmesin mi
Yalnızlığın da gözü kör olsun
Hepsini kendi bitirecekti.
Saat yedi civarı,
Meyhane sever Neşet Ertaş’ı
“Haydar haydar” dedikçe radyo,
İçi gidiyordu bizim elemanın.
Yitip giden aşkları
Ankara’nın dik yokuşunda kaybettiği dostlukları
Hatrına getirip, kederlendi.
Son kadehi de yuvarladı,
Birkaç tanıdığa selam verip
Meyhaneden ayrıldı.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!