Elinde mendil olduğu halde dayandığı ağaçtan kaldırdı yemyeşil suratını. Kusmaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu ve yaklaşık bir aydır gördükleri yüzünden bundan sonra kolay kolay et yiyemeyeceği belli oluyordu. Kaldı ki komiser yardımcısı Özlem’in bu hali, kimsenin de garipsediği bir şey değildi bugün. Çünkü olay yeri inceleme ekibinde yıllarını geçirmiş bazı memurlar bile bugün suratlarındaki o tiksinme ifadesini saklayamıyorlardı. Gözleri yuvalarından çıkarılmış, cinsel organı parçalanmış, yüzüklü olan parmağı hariç diğer parmakları ise kesilip köşede, taşlar ve dallardan yapılmış ilkel ocak üzerindeki tencerede kaynamaya bırakılmış ve bacakları doğum yapar gibi ayrılmış kadın cesedi, sabahın bu saatinde herkesi şok etmişti. Aslında manzaradan cesedi çıkardığınızda, yüzlerce ağacın içindeki bir sahanlıkta bulunan görkemli çam ağacının altındaki kareli örtüyü, sepeti, tabakları ve artıkları gören herhangi birisi, birazdan pikniğine devam etmek üzere eşyaların sahibinin geleceğini ve şehir yaşamınında sıradan ve masum bir Cumartesi akşamı kaçamağı olduğunu düşünebilirdi. Özlem, olay yeri inceleme memuru Yakup’un kendisine doğru geldiğini fark edince etrafı inceleyen gözlerini ona çevirdi.
– Komiserim, bıçakla yapmış kesin ama etrafta bıçak bulamadık. Diğer hiçbir şeyde parmak izi yok. Özenle hazırlanmış bir piknik alanı; dün akşam saatlerinde olmuş ne olduysa. Kadının çantasını da kimliğini de bulduk. Yüzük,kolye,para; hiçbirine dokunulmamış. Üç bin liralık tektaşı hala kızın parmağında. Sadece o parmağı duruyor zaten. Telefonu var ama o da kırılmış. Teknik ekibe gönderdim baktıracağım.
– Ver bakayım kimliği, başka bir şey? Araba ya da ayak izi bulabildiniz mi?
– Hayır,fakat arkadaşlar etrafı incelemeye devam ediyor. Öğleden sonra size bırakırım raporu. Amirim gelene kadar size her türlü desteği vereceğiz.
– Savcı da aynı şeyi söyledi, sağolasın Yakup.
– Sahi savcı bey nerede?
– Az evvel kusa kusa gitti. Tahammül edemedi adamcağız. Neyse anlat bakalım siz ne düşünüyorsunuz?
– Komiserim, henüz emin değilim ama on, on beş gündür bulduğumuz üç kurbanda da gördüğümüz şeyler var burada. Aynı teknik, aynı organlar ve kanibalizm.
– Ney? (Derin bir nefes alıp devam etti Yakup.)
– Seri katilimiz,yamyam komiserim.
– Yemiş mi pezevenk o pişirdiklerini ?
– Evet, diğerlerinde ufak tefek eksikler vardı pek göze çarpmayan, ama burada durum çok açık. Şuradaki tabakta da kadının bir iki parmağının kemikleri var. ( Piknik örtüsü üzerindeki dağınıklığı göstererek.)
Türkiye’de seri katil yoktur. Sapık vardır, katil vardır, akli dengesi bozuk veya cinnet geçiren bir dizi cinayeti işleyip yakalanan amatörler vardır. Fakat Özlem’in cinayet masasında, sorumluluğu kendisine ait ilk dosyası bir seri katildi. Amiri de açığa alınacak zamanı bulmuştu. Türkiye’nin ilk ritüel sahibi seri katili olması yetmiyormuş gibi üstelik yamyamdı da. Muhtemelen bir diziye özenip cinayet işlemeye başlamış bir deli ile karşı karşıyayım diyordu içinden. Polis memuru Osman ile birlikte şubeye giderken yolda hiç konuşmadılar. Osman daha tecrübeli bir memurdu ama o bile gözlerini kapatmaya korkar gibi bakıyordu etrafına. Çünkü gözlerini bir saniye bile kapatsa ya ilk buldukları öğretmeni, ya hayvanat bahçesindeki kadını, üniversitedeki memureyi yada bugünkü manzarayı göreceğini biliyordu. Telefonu çalınca sıçradı ve ceplerinde kısa bir aramadan sonra ceketinin iç cebinden çıkarıp açtı :
– Alo? Efendim Yakup? Ha yok Özlem Komiserim araba kullanıyor. (Özlem, telefonunun sessizde olduğunu işaret edince) Ha,sessizdeymiş.Bana söyle, birlikteyiz zaten.
– ….
– Yapma ya? Offf. Baş sağlığı dileklerimizi ilet olur mu? (siniri sesinde yükselerek) Tamam çocuklara söyle, bu aile meselesi bu dakikadan sonra. Daha dikkatli baksınlar etrafa. (telefonu cebine tıkıp, Özlem’in yol ile kendi suratı arasında gidip gelen meraklı bakışlarına çevirdi başını) Kız, bizimkilerden birinin nişanlısıymış ya; eczacıymış. İhbara gelen memurlardan birisi, yeni nişanlanmışlar daha.
– Allah’ım sen ona sabır ver. (deyip kavşağa doğru sinyal verip kırdı direksiyonu.)
Kendi çakmağı yanmadığı için kadının çantasından bulduğu çakmakla tutuşturdu ocağı. Siyah lateks eldivenleri ile tenceredeki suyun içerisine bıraktı,elindeki parmakları. Bıçakları özenle temizleyip kılıflarına yerleştirip dudaklarına bir ıslık iliştirdi. Tavayı ve içine koyacağı yağı hazırladı. Sonra meyve bıçağı büyüklüğünde ince bir et bıçağı aldı eline. Çalışma masasının arkasındaki koltukta, başını omzuna düşürmüş kadının bacaklarını ayırıp iç çamaşırını çıkardı eteğinin altından. Topuklu siyah ayakkabılarını yeniden ayaklarına geçirip masanın üzerine koydu pergel gibi açarak ve içerisinde kabarıp önünde sertleşen arzuya aldırmadan eğildi. Kadının yaşına göre bakımlı ve tahrik edici cinsel organına soktu bıçağını. Önce yukarı sonra aşağı doğru düz kesikler açıp, henüz soğumamış bedenden kanın akışını seyretti. Yeniden doğruldu. Kadının bir bacağını kaldırıp altından geçti ve yeniden özenle masaya, az evvelki yerine yerleştirdi. Koltukta kaymış olduğunu fark edip,oturuşunu düzeltti. Kandan yapış yapış olmuş halıda, galoşları kaymasın diye neredeyse dans eder gibi hareket ediyordu. Ocağa doğru yürüdü. Küçük muhasebe ofisindeki bu amerikan mutfak, işini çok kolaylaştırmıştı. Hem kullanışlıydı da. Şayet evlenme teklifi kabul edilseydi ve bu işlere hiç bulaşmasaydı muhtemelen böyle bir ocak isterdi kuracakları evde. Kurduğu hayallerden kafasını sallayarak ancak çıktı ve haşlanmış parmakları,tavada kızmış yağa attı birer birer. Biraz bekledikten sonra çevirdi ve piştiklerinden emin olunca bir tabağa aldı parmakları. Siyah plastik önlüğünü çıkarıp eldivenli ellerini yıkadı. Siyah lateks eldivenlerin üzerinden akan kanı seyredip gülümsedi. Son ziyafeti için kurduğu masaya dönüp, oturmadan önce seyretti. Kadının ayrılmış bacakları karşısına geçip oturdu. Cebinden konyak matarasını çıkarıp,açtığı kapaktan kokladı ve tabağının yanına koydu. Çatal ve bıçağı ile güzelce eti kemiklerden ve tırnaklardan sıyırıp çatalın ucu ile ağzına götürürken, başlarda ne kadar zorlandığını düşündü; değişik şekillerde pişirip yerken parmakları. Bir yandan da sanki dinliyormuş gibi karşısında vajinasından ve ellerinden kan sızmaya devam eden kadına dert yanıyordu:
– Neymiş efendim vejetaryenmişim. Hanımefendi öyle mi ama? Et yemeden duramazmış. Et yemek marifetmiş gibi. Bahane! İşim bile gerçek bir iş değilmişmiş de ailesine açıklayamazmış. Sen git kendine senin gibi gece gündüz koşturacak birini bul öyleyse. Halbuki herşeyi doğru yapmıştım. Güzelce yemeğimizi yemiştik. Lokanta da yeterince lüsktü, gül yaprakları ile donatılmış masamız bile vardı. Diz bile çökmüştüm inanır mısın! Ne kadar küçük düşeceğimi umursamadan çekip gitti. Üstelik kalkmamıştım çöktüğüm yerden.
İlk sevişmelerini düşündü çatalını yeniden küçük bir parçaya batırırken. Islak ve sıcak dudaklarını, yumuşacık göğüslerinin sert uçlarını. Bacaklarının arasına uzanıp içine girdiğinde yüzündeki o zevk ve acı karışımı değişimi hatırladı, oturduğu yerde yeniden sertleşirken erkekliği, içinden çıkarken sızan parlak kırmızı kanı. Birbirlerine ait olduklarını zannetmişti o an. Parmaklarını avucunun içinden çekip, arkasını dönüp gidişi geldi gözünün önüne yeniden. Çatalı bırakıp çiğnediği etin tadını çıkardı önce. Sonra bir yudum konyak içip matarasını yeniden cebine soktu masanın üzerinden alıp. Birbirine paralel şekilde tabağın içerisine koydu ve ayağa kalkıp teşekkür eder gibi kadını selamladı nazikçe eğdiği başı ile. Pencereden kararan sokaklara bakıp son aşama için çıkması gerektiğini düşündü. Polis merkezini arayıp adresi verdikten sonra telsiz telefonu şarjına koydu, ağzına denk gelen kısmı silip. Etrafta son kez dolaşıp tüm izlerini yok etti ve çantasını alıp çıktı ofisten.
Şimdi Cinayet şube gelen son ihbarla birlikte genel bir durum değerlendirmesi yapacaktı birlikte. Tüm tecrübesi ile Çetin Amir de onu kırmamış yardım için –müdürün izni ile- gelmişti. Muhasebe ofisinden de olay yeri fotoğrafları gelince Polis memuru Cabir, tahtanın başına geçip cinayet kurbanlarını yazmaya başladı alt alta:
– Öğretmen Aydan Akıncı, hayvanat bahçesinde Banu Kırboğa,laboratuvarda Lale Şavk, eczacı Neslihan Çakar ve son olarak muhasebeci Bilgi Karakaya.. Hiçbirinin diğeri ile ilişkisi yok. Hiç birisine tecavüz edilmemiş, hiç birisinin bir eşyası kaybolmamış. Parmakları yüzükler hariç kesilmiş ve bazılarını yemiş orospu çocuğu. Cinayetler belli bir zaman çizelgesi ile işlenmemiş. Bazılarının arasında bir gün bazılarında bir hafta var. Son cinayet bugün işlendi, diyip tarihi tahtaya, muhasebecinin isminin yanına yazıp kalemi bırakırken Özlem,son cinayetin fotoğraflarına bakıyordu. Osman kendisini tutamadı ve kalkıp bir noktayı düzeltti.
– Hayvanat bahçesindeki kız,zoologmuş; hayvan bilimi ile uğraşıyormuş yani.Bu bilgiyi de diğerlerini düzeltip ekleyerek, kalemi bıraktı masaya.
Özlem elindeki fotoğraflara bakarken bir detay dikkatini dağıttı. Uykusuzluktan konsantre olamıyordu zaten ama tabağın içerisine birbirine paralel bırakılmış çatal ve bıçağı görünce aklına eski bir anı geldi. Kafayı fotoğraflardan kaldırıp bu anı ile gülümseyecekken tahtada gördüğü şey bazı anıları tetikledi ve o görüntüler tebessümünü mıh gibi çaktı suratına.
-Öğretmen Aydan Akıncı / 01.10.2008
Zoolog Banu Kırboğa / 07.10.2008
Laborant Lale Şavk / 12.10.2008
Eczacı Neslihan Çakar / 25.10.2008
Muhasebeci Bilgi Karakaya / 26.10.2008
Geçen yıl, yani 26.10.2007’de bir lokanta geldi gözünün önüne. Yemeklerini yeni bitirmişlerdi ve erkek arkadaşı çatal ve bıçağını yemeği beğendiğini çalışanlara belli etmek maksadı ile tabağına fotoğraftaki gibi birbirine paralel bırakmıştı. Sonra ayağa kalkıp diz çökmüş ve herkesin mutlu ve alkışlamaya hazır bakışları arasında cebinden bir yüzük çıkarıp kendisine evlenme teklif etmişti. Şimdi ise mesleğini beğenmediği, vejetaryen olduğunda soğuduğu ve elinde bir yüzükle onu terk ettiği erkek arkadaşı… (yutkundu.) Kadınların mesleği ile adını akrostiş olarak yazmış, hepsinin etini yiyerek yeme alışkanlığını hatırlatmış ve geride bıraktığı her yüzükle aldıkları teklifleri kabul etmiş kadınları cezalandırıyordu. Bu olabilir miydi? Bekâretini verdiği adam, kadınların bacaklarının arasına neredeyse kan doldurup mesaj veriyor olabilir miydi ? İçinden yükselen çığlık atma ihtiyacını bastırıp birden fırladı, silahını belinde ve kılıfında tutarak. Ne olduğunu anlayamasalar da o kısacık an içerisinde, Osman ve Çetin amir de peşinden koştular. Koridor ve merdivenlerde arkasından bağırsalar da durmadı Özlem. Ağlıyordu ve haklı olmamak için kendince dualar ederek arabaya koşuyordu. Kapıyı kapatıp anahtarı kontağa sokmaya çalışırken Osman ve Çetin amir bindi arabaya, neredeyse son anda. Acı acı bağıran lastiklere aldırmadan ve kimseyi dinlemeden, hıçkırıkları arasından nefes almaya zorlanarak kökledi gazı. Eğer tahminleri doğruysa nereye gideceğini, kendisini nerede bekleyeceğini biliyordu katilin, çok iyi biliyordu.
Gelen acı fren sesi ile pencereden dışarı baktı memnuniyetle. Mesaj alınmıştı demekki. Göz göze geldiği garsondan hesabı istedi ve beklerken cüzdanını çıkardı. O sırada Özlem ve peşinde iki adam –muhtemelen iş arkadaşları- koşarak trafiği geçmeye çalışıyorlardı dışarıda. Bir yıl önce aynı masadan kalkıp koşarak giden Özlem şimdi koşarak ona geliyordu. Kırılırcasına açılan kapıya ve panikleyen diğer müşteri ile çalışanlara aldırmadan bir miktar para koydu o ara gelen hesaba karşılık. Bolca da bahşiş tabii ki. Yüzük kutusunu cebinden çıkarıp açtı ve masaya bıraktı.
– Yarım bıraktığın işi tamamlamaya mı geldin Özlem? Kalbini sakatladığın adamı öldürmeye?
– Ben değildim de, ne olur? Kendini vurdurtma bana! dedi, ağlayarak.
– Bendim, üstelik tüm deliller de çantanın içerisinde. Dur bıçakları da göstereyim madem.
Çantasına doğru eğildi. Panikle koşuşturan müşterilerin çığlıkları, devrilen bardak ve tabakların kakafonisi ile az evvel onunla gelen ve bir delilik yapmaması için Özlem’e bağıran adamların sesi arasında eğilip bıçakların olduğu kılıfı yani diziyi çıkardığında bütün dünya birden sustu. Kulaklarında keskin bir çınlama vardı. Ensesindeki etin yırtılma sesini ve onu öne doğru iten baskıyı hissetti. Direnmedi ama yüzüğü düşmemesi için tutarak bıraktı bedenini, kendi kanı ile rengi değişen masanın üzerine…
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!
vay be… işte özlenen polisiye öykülerden biri. tebrikler. tek sıkıntı çabuk bitti tadı damakta kaldı
İnanılmaz bir kurgu, devamını merakla bekliyorum 🍃
Öykü çok sürükleyici ve gerçekçi bir anlatım olmuş. Çok beğenerek okudum . Serinin devamını sabırsızlıkla bekliyorum
Valla keyifle ve merakla okudum bir solukta. Detaylar muhteşemdi. Devamını merakla bekliyorum.
Uzun zamandır okuduğum en güzel hikayeydi lütfen devamı gelsin nefes almayı unuttum resmen kalemine sağlık 🙂
Gerçekten harika bir kurgu.. Devamı bekleniyor ☺️
kıymetli yorumlarınız için çok teşekkür ederim dostlar…