“Bir hançerin paslanırken çıkardığı gürültü.”
I.
adsız bir çağ var
damsız akan evler, gözyaşları
birkaç tırnak izi, tentürdiyot kokusu
uzun akşamlardan kalan upuzun gündüzler
acısıyla yaralarımızı zapturapt altına almış
kukla idollerin göbek bağları / bir
kesilmiş bulutların tazeliği gökte / iki
kol boyu uzaklıkta birbirlerini dürten ağaçlar
dökeceksem kendimden kalana dökerim yapraklarımı
ben kimim, sen kimsin, adım neden var?
sorularla kucakladığım dünya
cevaplarla kulaçladığım dünya
şöminesinde öfkenin, hırsın izi
zaman gibi sevimsizim de ondan
altı üstü genç bir ölü: kadavra
bağışlayan / bağışlatan adını
adım nedensiz var, adlarınız
gelip kalbimi kopardığınız dallarım
çiçekler açmaktan utanıyorlar / şimdi
ortaya koy telaşın mihenk taşını çağın
kovboy filmlerindeki çizmelere paspas manzaralar
eşliğinde
tamamlanmamış bir devrim gibi kal / ortasında
dünya denilen adanın / ütopya gibi kal
sonuçta dört yanımız karanlık, dehlizlerle çevrili
haritalar perde, inanılan her şey icat
kendi kalemimden tiksindim, yazmaktan
burada canavar piyesleriyle eskiyor, polisiye
bir acıya ortak olan herkes, herkes suçluyken masum
o masalların azan tadından geriye kalan korku
iğrençliğin kakafonik tutumuna dekadans
panjurlu gözleriyle büyüteç süzen ahbabım
saçlarının karından, kadarından utangaç
pelikan çağırıyor adımı, flamingo
göller deniz olmak için büyümeye çalışıyor
yağmur yağmıyor nicedir, kar yağmıyor / nehirler kurudu
gideğenlerin sabitliği tılsımların aşikârlığından
ark: im, fırtına: sabotaj, yüzüm: hangi tanrının emri?
dökeceksem kendimden kalana dökerim yapraklarımı
II.
yakışıksız bir gül gibi duruyorum / yakasında
azametin. dengesiz bir sarkaç / havada sekiz çizen
yüzümdeki adetin yaratıldığı pasak / rölyefli
aksanı şiddetli kanamamın / dilimde damağımda kuruyan
ülkem gibi bir ağaç / toprağına düşmekten usanmayacağım / sızım
bağrıma savaş açmış / içimde barışçıl çözüm önerileri
iki sözcük yan yana gelince tehlikeye işarettir / hee
o kürsüleri, o mükemmel masaları yurt edinmiş kozalaklar
boylarından postlarından utanmayan kapıların dingilleri
aşk bile paravan, aşk bile şarlatanca artık
insanların elleri kollarından fazla uzuyor
arka ceplerindeyse bir şey büyüyor / nedense (?)
neden: siz
insanların dilleri hadlerinden fazla uzuyor
ağızları koyacak yer bulamıyor / sözcüklere
karanlık dizelerle girdim / şişiğime
bir iğne gibi iltihabımı akıttım
şairler, yazarlar / mankenlerle aynı kategoride
nereye baksam bir podyum / podyumda çaresizlik
zor günlerden, koşullardan geçiyoruz
insanların endekslerle çatıştığı günlerden
illiyet bağlarının çıkar üzerine kurulduğu günlerden
şatoların önlerine hendekler kazılan günlerden
sosyal medyada şov gibi! şov yapılan günlerden
anlamakta güçlük çekiyorum / aptallığıma verin
ağzınızdan akan o salyada kimin payı varsa rest!
aklınız ağzınıza çok uzaktan bakıyor
bırakın iğrenç iğrenç gülümsemeyi merceğe
sonbaharın tadını böyle çıkaramazsınız
dökecekseniz kendinizden kalana dökün yapraklarınızı
kalbi çokça kırılmış bir şiir gibi yalnızlığınız
gelin, yine kalbimi koparın
Çağın Özbilgi
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!