Katil katlinin vacip olmasını bekleyenlerin teni kül ya da mürdümdür:
” Kan ve gül şarkılarda, bizde kan ve kül. (Habersiz) Başlarımızı kara bağlamaları rutin. Söz gelimi, kan kırmızısı karaya çalar -biz kara çalarken kadere- ve bizim de kanımız mürdüm akar. Aslında duvardaki monarşik tüfeğin namlusu buna daha net cevap verebilirdi. Külü de anlatacağım, yalnız üfleyerek konuşmazsanız… ”
Suyu arı:
” Çalkalaya çalkalaya arsız sular arındırılır ağzımızda. Malum, tek tencere taşı kaynatıyor. Ji’lerin mevsimi geç gelir buralara, onları biz kaldırdık rafa. Fazladan kömürünüz varsa verebilir misiniz? Yanlış anlamayın yakmak için değil, biz Etiyopya’ya göçmek isteriz. Etiyopya’da evler kuyuya paralel derler. Hem orada kömürsüz de ısınabiliriz. ”
Alnı yaralı:
” Alna kalem vurulur mu? diyorlar. Alnımın kendi kendini çizdiğini onlara kanıtlamam kolay olmadı. Hak veriyorum, böyle bir harita kalemsiz asla çizilmez. Fakat yaraları kendim yaptığım doğrudur. Alnım her gün toprakla dalaşır; toprağı sudan, ekmekten, nimetten saymama rağmen. Hatırlarım, salımı indirdiğimde toprağa tam on beş yaşındaydım. O gün bugündür içinde bekliyorum. ”
Benliği diğerkâm:
“Ah, dönem çok değişti artık herkes cüzdanında kendi vesikalığını taşıyor. Ve taşıyor dil ağızdan ve saldan beni anlatmaktan. (Genellikle elleri de sarkar saldan.) Benlerin hepsi benliğe leke ve hor görür görebildiği herkesi kor gibi bakan lekeli gözler, hodkâm. Atın ve nalbantın aynı kişiliğe bürünmesi, ardından kamçıların kaçınılmaz güzellik gösterisi, buyurun hodri meydan. ”
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!