“Vikingler, savaşçılıkları ile bilinen, unutulmaktan çok korkan bir halktır. Odin’in mızrağı ile göklerde dolaştığına inanılır fakat ona tapmazlar, Tanrıların da kendileri gibi birtakım şeylerle başa çıkmaya çalıştıklarını düşünürler. Holger, savaşmayı sevmeyen, sadece bilgi peşinde olan bir Viking’dir. Saatlerce düşünür ve bilgiye ulaşmanın tek yolunun tek gözlü Odin’in mızrağını çalmak olduğuna karar verir ve fırsat bulduğu ilk anda Odin’in mızrağını çalar. Odin, kendisinin tek gözünden vazgeçerek elde ettiği bilgeliği, böylesine bir dalavereyle almaya çalışan Holger’e çok öfkelenir. Holger’i yaşam ağacının en güzel yerine koyar, artık bir bilgedir ancak unutulmaya mahkumdur. Bilgelik, ilk zamanlarda göz doldurucudur, bildiklerini hiç kimseyle paylaşamamak lanetin ta kendisidir.”
Üzerimden akıp giden balçığa kendimden bir şeyler bırakıyorum: Kurutulmuş çiçek yığınları, uğursuz addedilen takvim rakamları, mavi mürekkepten yazılar karalanmış kağıtlar, buğusu üstünde bir fincan kahve ve kullanmaya vakit bulamadan pencereden fırlatılan çay bardakları.
Bu kimlikte kaç kişi uyuyor Stefan, kaç bedene gömdün sırlarını? Yollar beklemekle bitmez, beklemekle gelmez kimse. Hiçbir solumanın canlandırmadığı bir kıyıyı dilek noksanlığından kurtaracak dualar işlemek, bir diğer adıydı ümidin. Hiçbir şeyin zahmete değmediğini kabul etmekle bir kurtuluşa tutunuyorum. Ümidin itibar kaybı olarak anılacak bu savruluşu, kapı tokmaklarında harcıyorum.
Arkları tıkalı bu kargaşadan, ardıma bakmaksızın kaçıyorum. Her bulduğumu saklamaktan olacak bir çöplükten farksız hayal dünyamdan yeni bir evrime açılıyor kollarım. Bir solucan olsaydım, ezilmem an meselesiydi. İplerini gevşetmeyen yazgımın, durmaksızın ürettiği ve tükettiği onlarca kelimenin tesirine karşı gelemeyen bir kukla gibi çadır hayal oyununa öteliyorum irademi. Dikkat! Özenti içerir: Kukla ve ahşap.
Kararmaya başlamış kangrenimi kamufle etmek, hiç kolay değildi. Ağzına kadar doldurduğum türetilmiş kelimelerden heybemde mutlaka bir kılıf vardı, zaruri çıplaklıklara giydirilmek üzere saklanmış.
Mızrağı çalan kılıfını hazırlardı elbette fakat ben hazırlayamadım. Lanet, başımdan aşağı yağıyordu. Kılcallarımda, nefes alışımda ve uğultularında tepelerin. Çekil artık. Dikkat! İtiraf içerir: Mızrağını çalan, bendim Odin. Bu bir ihanet sayılır mı?
Fıtıklaşmaya başlayan bütün kelimelerin yalancı bir fikrin ürünü olduğunu bilmek, ürkütüyor beni. Bedenimin tembelliğini kayda alan değişmez evren yasalarından biri olarak işleniyor magmaya. Hayli sıcak geliyor, evrildigim yer girecek delik bulamayan bir fareden ötesi değilim, dışarıda ayaz. Ayakların çıplak mı, gönlünce basabildin mi toprağa?
Yürüdüğüm bahtın güzergahı aforoz ediyor ismimi, yeni bir isim edinmeye cüret edecek kadar sağlam değil ayakkabılarım. Bu vadi hayli yılgın, bozguna uğramaktan. Hiçliğin gölgesine saklanmaktan daha alaycı bir çıkmaz bulunamazdı. Dikkat! Avuntu içerir: Kül ve doğuş. Hem de yeniden. Bu sivriliş, yeniden doğma ümidine tanıklık damgası değil ve bir bakıma mucize beklemiyorum. Vaat edilen bütün kıvılcımlar düşkündür çünkü. Nasıl çürüdüğüme tanıklık eden buruşturulmuş kağıdı ve tecrit edilmiş mürekkep yığınlarını bastırıyorum, tamamlanmamış zaferlerimden fışkıran yüksek basınçlı kan hücrelerime. Ayartılmış bahtsızlıklar silsilesinin pelerinine takılıp tek bir güzel anla yüz yüze bakabilmek için taşlaşmayı reddetmek, zaruriyetti. Fakat çiçekler bile pencere önünde bekledikçe soluyordu. Bu kuruyuş, tekrar solmamak için nefesini tutma mecburiyetiydi. Dikkat! Bezginlik içerir: Yeknesak zihin ve tembellik.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!