Feyruz ve Üç Şarkı
Bu gece, onun bana büyülü gelen sesinden kaç şarkı dinledim? Bilmiyorum. Düşündüm ki yarım yamalak bildiğim Arapça’ya rağmen, beni bu denli etkiliyorken Arapça’ya ve onun şiirsel cümlelerine vakıf birine kim bilir nasıl etki ediyordur? Hüznü ve umudu ninnileyen sesi ve bu iki duygunun birbirlerini incitmesine izin vermeyen söyleyiş tarzı beni bu satırları yazmaya yöneltti. Niyetim Feyruz’un (Nouhad Haddad’ın) biyografisini yazmak değil. (Dileyen herkes internetten bu bilgilere ulaşabilir zaten.) Müsaadenizle ben, onun hüzünle çağlayan kadife sesiyle söylediği üç şarkının, yürek atlasıma attığı çentiklerin düşsel izlerini sürmeye çalışacağım.
Evvela şunu söylemeliyim kio, Lübnanlıların ve Arapların gözünde Hristiyan bir kadın şarkıcı olmanın çok ötesinde Arap dili ve kültürünün taşıyıcısı olan ulusal bir sembol haline dönüşmüştür. Orta Doğu coğrafyasını, sesi ve duruşuyla birleştirebilen tek sanatçıdır.
Feyruz, aslında şarkı söylemiyor; sesine sinmiş bir masalsılıkla bize ve içimizde temiz kalmaya direnen tüm duygularımıza seslenirken durmadan gözyaşı döküyor. Dünyanın olup bitenine, kendine, yurduna, sevgilisine, annesine, anılarına, geleceğine, geçmişine ağlıyor. İnsanlaşıyor. Arapça bilmeyen çoğu kimse, onun sesindeki hüzünlü tınıdan tüm insanların ortak derdini anlatan duyguları kalbinin derinliklerinde hissediyor.
Birinci şarkı- Le Beyrut (Ey Beyrut)
Feyruz, aynı zamanda Beyrut anlamına da gelmektedir. Beyrut, onun için yalnızca doğup yaşadığı bir toprak parçası değildir; sokaklarında, ekmek ve yasemin kokularının iç içe geçtiği, kardeşlerin birbirini boğazladığı bir ülkedir aynı zamanda.Defne ağaçlarının altında umudunu asla yitirmeden, elinde bir zeytin dalıyla söyler şarkısını Feyruz. Le Beyrut (Ey Beyrut) şarkısı, onun iç savaşla yaralanmış kenti için döktüğü gözyaşıdır. Şarkısını, sızısını yüreğinden taşırıp da hançeresinden çıkan naif bir çığlıkla söylerken yalnız bir şehre ağıt yakmıyor; yüreği esmerlikle yoğrulmuş her insana, düşlerine, hepimizin incindiği bir dikenli coğrafyaya sesleniyor. Yurduna ‘habibi’ (sevgilim) diyecek kadar tutkun olan Feyruz, sevgilisi gözleri önünde can çekişirken şarkı söylemekten başka bir şey yapamamamın çaresizliğini de çığlığına ekler. Dudakları arasından sızan nağmelerle Beyrut’a ağlarken, bizi de Beyrut’un göğündeki en hüzünlü yıldızları seyretmeye çağırır. Arap şiirinin incelikli şairi Nizar Kabbani’nin “ Yüzüklerini, bileziklerini, gerdanlıklarını suda yitiren su kraliçesi ” dediği Beyrut, Feyruz’un sesinde Akdeniz’in esrik rüzgarından el alıp defne ağaçlarının hüzünlü gölgesine davet eder bizi.
Le Beyrut (Ey Beyrut) dinlemek için : https://www.youtube.com/watch?v=jo3KcpkzmW0
İkinci şarkı- Hıbbeytek Bıl Sayf (Seni Yaz’da Sevdim)
” Neden güleyim ki? Sahnede mutlu şeyler söylemiyorum. Bu yüzden Orta Doğu’da kadınlar gülünceye kadar gülmeyeceğim. ” diyen Feyruz, üzgün ama yine de mağrur bir ses tonuyla kırgın bir aşk hikayesini anlatan Hıbbeytek Bıl Sayf’ı (Seni Yaz’da Sevdim’i) söylerken sevdadan yana yükü olan, eli yüreğinde gezen herkese, küskünlüğün naif serzenişiyle sesleniyor. Feyruz, özlemin ve aşk acısının tüm kederin dilinin hazin makamına yükleyip kalbimizin atlasına, sözün hançeriyle incecik bir ayrılık haritası çiziyor. Nafile ve kederli bir bekleyişin anlatıldığı şarkıda her birimizi ayrı ayrı, kederli bir aşk masalının yakıcı efkarıyla sarsıyor. İnanmış ve sevmiş bir kadının gözlerine yüklediği bütün ikircikli sözcüklerin ayetini okuyor bizlere. Feyruz bizim sevdadan yana küskünlüğümüze, yüreğimizden kirpiklerimizin buğusuna dek bize eşlik edip anneliğin merhametiyle, kırgın saçlarımızı Akdeniz’in ılık rüzgarıyla tarıyor.
Hıbbeytek Bıl Sayf dinlemek için : https://www.youtube.com/watch?v=_eNk8i1hVOk
Üçüncü şarkı- Wahdon (Yalnız Başlarına)
Feyruz, sanatı ve şarkılarıyla her daim ezilen halkların safından ve onların yürek mesafesinden seslendi bizlere. Filistinli çocukların kan ve gözyaşıyla yoğrulu hikayelerini çoğumuz onun sesinden işittik evvela. Şair Talal Haidar’ın gittikleri yerden dönemeyen üç Filistinli direnişçi için yazdığı Wahdon (Yalnız Başlarına) şiiri Feyruz’un sesinde sürgün ve göç yurdu Filistin’e dair bir ağıda dönüşür. Onun hüzünlü sesinde yalnızca aşk, kırgınlık ve özlem yoktur. Sesi sürgünlerin umudunu, yurtsuzluğun ve çaresizliğin bütün renklerini, içimizi burkan bir mevsime taşır. Umutlu bir direniş ile umutsuz bir ihanetin at başı gittiği, kardeş ve mazlum coğrafyanın sokaklarına sesinin yasemin kokusuyla umut aşılar. O yitik ve direngen ülke için söylediği tüm şarkılarda üzünçle akan bir nehir gibi durmadan ağlar. Filistin’in en büyük şairlerinden Mahmud Derviş, onun için “ Feyruz gökyüzündedir ve ulaşılması imkansız bir yıldızdır. ” der.
Wahdon dinlemek için : https://www.youtube.com/watch?v=L-neek30EvU
Adını umudun rengi turkuazdan alan Feyruz, yüreği, sesi ve varlığıyla hiçbir zaman ülkesini terk etmedi. Barışa, aşka ve umuda olan inancını da hiçbir zaman yitirmedi. Bize aşk ve yurtsuzluk karşısındaki yitikliğimizi büyülü bir sesle durmadan hatırlatan, umudumuzu asla incitmeyen, sesiyle hüznümüzü rüzgarın kanatlarında mavi gökyüzüne taşıyan, limon ve zeytin ağaçlarının kırılmış dallarına nefesiyle merhem olan, Akdeniz’in kırılgan dalgalarını bile sesiyle kucaklayan, gözleri hüzne dönük tüm çocuklarını sesiyle sarıp sarmalayan bir peri masalıdır; Feyruz. Klasik Arap musikisi ile Batı müziğini harmanladığı eserlerinde sesinin sızılı tınısı, sevenlerinin kulaklarında daima içli bir makamda çınlayıp duruyor.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!