Varoluşsal sancılar çektiğini sanan insanların sancılar çektiklerini sanmalarının sancılarını biz çekiyoruz. Katlanır sandalyeden, dekoratif at kafasından, amigurumiden, ‘pavırbenk’ ten derin derin anlamlar çıkaranlar var. Çıkaralım mı biz de bir şeyler? Çıkarıp gösterelim mi?
Yollara düşmenin şovenizmiyle depresyonlararası seyyahlığa soyunuyorlar. Fiziksel bir transfer bu, sakin olun. Bir yerden başka bir yere gitme eylemine daha ne kadar anlam yüklenebilir ki? Bedenler, istenilen çöplüğe atılabilir. Fakat ruh öyle mi? Ruh var mı ki? Onu da bilmeyiz biz. Bilakis, bilhassa belirtiliyor; varoluşsal sancıların ruhların yüzü suyu hürmetine çıktığı, bir çeşit rahim aralığından. Nereden çıktı şimdi bunu konuşmak? Çıkarıp gösterdik işte. Kötü şeylerden bahsetmeyince edebî olmadığı söyleniyordu edebî metinlerin. Kötü şeylerden; kötü bir dille yazılmış, kötü kurgulanmış, kötü bir eserde bahsediyoruz biz böyle. Yüzleşmedikçe yüzsüzleşir kötü şeyler.
Biz, varoluşsal sancılar çektiğinin sanan insanların sancılar çektiklerini sanmalarının sancılarını çekenler olarak kötü şeylerin de eksikliğini hissediyoruz. Gidemiyoruz buradan kalkıp şuradaki Dardanellia ya da Kale-i Sultaniye’ye. Soran yok tabi, “Neden?” diye! Ayol iyi ki yok da kalçamızın keyfi yerinde. Kalçamız da nasıl güzel ama. Neyse, nerede kalmıştık?
Diyorduk ki; nerede kalmıştık? Kaldığımız yeri bilmediğimizdendir, devam edemeyişimiz. Yarım kalmışlarımızdan haberimiz yokken biz neyi tartışıyoruz burada? Varoluşçuluk taslayan yaradılışçılardan sıyrılıp kendi derdimize düşelim. Derdimiz, ‘’Mor külhanidir.’’ Neruda’nın en hüzünlü şiiri yazabilme vaadinde bulunduğu gece gibi bir gecede sevdik biz o derdi, o da bizi sevdi bir ara. Bir keresinde biz de en hüzünlü şiiri yazma vaadinde bulunduk, en gülüncünü yazdık. Düşünsenize, belediyenin park yapmasıyla ilgili bir şiir yazdığımızı. Belediyenin park yapmasını hizmet olarak kabul edenlere, parktaki salıncağın dibinde çektiğimizi hezimet olarak kabul ettiremeyiz elbette.
Önümüzdeki kitle, her gün en az iki litre su içiyor ama musluğa ağzını dayamıyor. Arkamızdaki kitle, milyonlarca insan öldü diye millî bayram kutluyor. Bir de sağımız var. Bir de solumuz. Dört bir yandan kuşatılsak da bir şehir etmiyoruz. Bizim için seçim yapılmıyor çünkü. Yaşlılıkta rahat etmek için yatırım değil de çocuk yapanlara seslenmiyoruz. Kendini tardigrad sananlara kendi allahının selamını vermek de bize düşmez. Sonuçta biz bugün sigara içmediğimiz için mutlu ilan edildik. Ve biz bugün alkol tükettiğimiz için tükenmiş ilan edildik. Kimden ötürü?
Soracaksınız, soracaksınız, soramıyorsunuz. Biz dediğimiz kim de siz dediğiniz kim?
Biz; varoluşsal sancılar çeken biriyim!
Siz; sensin.
Yazar: Umut Palamut
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!