“Kimleri okuyorsun?” ya da “Hangi şairi kendine daha yakın buluyorsun?” tarzında birçok soru sorulur şairlere. Hatta yazdığımız ya da okuduğumuz şiirlerde bazı mısralar, başka şairleri anımsatır bize. Aslında her şair kendi dilini yakalayıp oturtana dek, birçok şairden izler taşır. Mühim olan bu etkiyi çabucak üzerinden atmasıdır. Özgün dili ne kadar hızlı yakalarsa, o kadar kısa sürede şiirini adının yanına mıhlamış olur şair. Bugün birçok şairimizi bir dizesini duyunca anımsıyorsak, üsluplarını oluşturdukları içindir.
Eşref Yener, Varlık Yayınları’nın ilkini 1984, ikincisini 1986 yılında düzenlediği ve 1991 yılından sonra günümüze kadar aralıksız devam ettirdiği Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde 2015 yılında Fazla Uzaklaşmış Olamam adlı dosyasıyla Dikkate Değer görülmüştü. Bu dosya üzerinden üç yıl geçtikten sonra, 2018 yılında Hayal Yayınları tarafından yayımlanmıştı.
Eşref Yener, son olarak 2019 yılında yapılan Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne bu defa Döndüğümde Yoktum adlı dosya ile katıldı ve 2019 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde ‘şiir dalında’ ödüle layık görüldü.
Eşref Yener’in ödül serüvenine değindiğimize göre şimdi ödüllerin amacını ve niyetini kısa bir şekilde özetlemek isterim.
Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri gibi birçok önemli edebiyat ödülünün asıl özelliği, liselerde düzenlenen ve gençleri özendirmek, hevesi olanları şiire yönlendirmek niyetinde olan şiir yarışmalarından ayrışmasıdır. Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri gibi ödüllerin meselesi; kendi dilini oluşturan ve farklı bir şiir ortaya çıkaran kişileri, edebiyata kazandırmak olmuştur. Bugün bu tür büyük ödülleri kazananlar listesine baktığımız zaman bunu daha iyi anlarız. Elbette ödüller, iyi şair olduğunuzun diplomasını size vermiyor. Aksine, ödülü kazandıktan sonra sürekliliğiniz de izleniyor. Bu tür ödüllerde kazanan nice şairin, sonraları bu mecradan silinip gittiğini yahut artık yazmamayı tercih ettiklerini görebiliyoruz. Ayrıca ödül kazanmanın iyi şair olmakla alakalı bir şey olmadığını, hiç ödül almayan, hatta ödüllere karşı olan iyi şairlerin de olduğunu unutmayalım.
Ödüllerin amacından da kısaca bahsettiğimize göre Eşref Yener’in Döndüğümde Yoktum adlı kitabının incelemesine geçebiliriz:
Yener, kitabının girişinde ‘Ben: Avlu’ şiiriyle selamlıyor bizleri. Şiirin ilk dizesinde “önce Gülbahar vardı” diyor. 1959 yılında Turgut Uyar zaten bu selamı bize Dünyanın En Güzel Arabistanı adlı kitabında bulunan şiirlerinde vermişti. “önce Hümeyra vardı onunla çatı kurduk” Biz elbette bu iki dizeyi önceleyerek ithamlarda bulunmayacağız. Lakin Eşref Yener, Turgut Uyar’ın “Akçaburgazlı Yekta” karakterini çok iyi okumuş ve işlemiş. Burada kendisini takdir ediyorum. Şiirin girişinden öte kitabın birçok kısmında da Turgut Uyar’ın bu karakteri üzerinden yapılmış olduğu belli olan şiir kurgusunu ve sesini görebiliyoruz. Yine aynı kitaptan ‘Gülbeyaz’ karakterinin yoğunlukta olduğu yerleri de iyice okumuş, Yener. Olsun, Turgut Uyar bugün yaşamış olsaydı bunu pek mesele etmezdi sanırım. Biz de bu durumu -tırpanlamayı- pek mesele etmeyip daha mühim yerlere değinelim.
Şunu söylemeden edemeyeceğim. Eşref Yener, ciddi bir Seyyidhan Kömürcü hayranı. O kadar ki Seyyidhan Kömürcü’den dizeler sahiplenecek kadar büyük bir hayran. Kitabının ilk şiirinde çokça rastladığım ve iyi niyetli düşünmeye çalışarak “Seyyidhan Kömürcü’ye nazire yapmıştır bence.” desem de kitabı okumaya devam ettikçe şaşkınlıklar içinde kaldığım benzerlikler var. Seyyidhan Kömürcü’nün özellikle Dünya Lekesi (2012, Everest) adlı kitabında kurmuş olduğu şiir ritminin tıpkısını Eşref Yener’in kitabında duydum. Yalnızca ‘fesleğen’ kelimesini zahmet edip de ‘kiraz’ olarak değiştirme gayretini takdir ettim.
Seyyidhan Kömürcü’nün ‘Sena’ adlı şiirinin etkisinde aylarca, hatta yıllarca kalan Yener, şiirini yazarken sıkıştığı yerlerde bu şiirden birçok dizeyi de kullanmış. Alıntı yapmış demek isterdim lakin Kömürcü’ye ait olan “artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta” dizesinin “kimsenin kimseye kiraz olmadığı bu sapakta” şeklinde değiştirilmesi, pek alıntı gibi durmuyor. Seyyidhan Kömürcü şiirinde çoğunlukla kullanılan ‘kırk’, ‘eyyub’, ‘dünya’, ‘masal’, ‘dalgın’ gibi kelimeleri, Eşref Yener de şiirlerinde aynı ritme uygun ve sadık kalarak kullanmış.
Eşref Yener, kendine has bir üslup kullanmayı tercih etmek yerine etkisinde kaldığı şairin şiirindeki dize yapısını, ritmini, dizeler arası uyumunu kendine referans alarak ortaya birçok şiir koymuştur. Seyyidhan Kömürcü okurları, aşağıda sıraladığım dizeleri okuyunca bunun farkına varacaklardır. Dilerseniz önce Seyyidhan Kömürcü’nün ‘Sena’ adlı şiirini okuyalım:
Seyyidhan Kömürcü / Sena
elim ayağım
epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum
adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim
tanımıyorum
ben biraz yavaş
günde beş defa hiçbir şey yapmayan biri
ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli
mümkünse haşhaş
yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi
diyelim zencefil
diyelim hatmi
elim ayağım
başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim
bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyeceğim sözlerim
diyelim fena
diyelim feci
elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür
tamam etmek hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya
dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalıştım buralarda
diyelim fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım beni dünyaya bulaştırma
elim ayağım
ilkin ruhunu ve duvarını duayla koruyan bir evde karıştı aklım
karıştı kalbim
doğu dağlarını yedi diyen ninem
her baktığını görmesin diye su içirdi kız kardeşlerime
rüzgar yedirdi her bildiğini demesin diye
işte ona hep bir çukurdan baktım
hep yutkundum ninem ve dünya demeden önce
dağlarını yiyen doğunun adıyla bakışsız bu yüzü seçtim kendime
dedim belki de bir yutkunma yeriydi hayat
o avlu
o dam
o çocukluk
dedim belki de bir yutkunma yeriydi dünya
elim ayağım
yani kalbi yutkunmakla dolu kız kardeşlerim
bu nasıl mümkün
saçlarından başladılar konuşmaya
dedim değil mi ki simsiyah yaşımdayım
değil mi ki ekmeğimi yüzümün teri içinde yedim
ben de gitmeliyim artık o en fena bitkilere
çağırdığım haşhaş
gittiğim hatmi
olduğum zencefil
aslında hep bir odun sarsınlar onu içeyim dedim kendi kendime
duvarımızda dua
dualarda büyülü o nine
elim ayağım
taşıma düşman beğendirmekle geçirdiğim o günlerde
ben iyiyim de kalbim delik
ben iyiyim de burası doğu
ben iyiyim de çevrem kötü diye tarif edildiğim her yerde
bu farz dedim
bu farz
bu kesmediğim şeyleri uzatıyorum sanmanızdaki uzun kusur
bu kalbinizin kenarındaki yavaşlık
cümlelerimi yarım
beni duman eden her neyse onun adına
bu nasıl mümkün ki
önce gözlerimden başladım ben konuşmaya
akşamını gördüm dünyanın
merak kuşku ve bekleme yerlerini
hayatın beni tahtaya çıkardığı bir sabah
kırıldı dünya soğuktur diye yazdığım o kalem
o ayna
gördüm
nereye gitsem ben dik gölgem kamburdu bu dünyada
elim ayağım
sen gittin yağmurun sürdü sonra
denediğim taş çarşıları oldu dünyanın
sabır bitkileri
kırk uykusunu uyuduğum doğu
kırk yolunu yürüdüğüm sokak
hayat hep tuhaf bir yapışkanlıkla kaldı boynumda
dedim kırk sesle yıkansam da gitmez kalbimden sesin
ben dik gölgem kambur
bu leke başka
Aşağıda bulunan şiirler Eşref Yener’in Döndüğümde Yoktum adlı şiir kitabında yer alan şiirlerdir. Seyyidhan Kömürcü şiirini okuduktan sonra istemsizce sizler de “bu dizeyi az evvel okumadım mı ben?” diyeceksiniz.
“sonra Gülbahar diye bir yas bırakıldı taş avluya
dedem ve dört kardeş
dünya diye en fena şaşkınlığı yutkundu
…
yakasında dargın Gülbahar taşıyan dedem
dünyası beş defa Eyyub bir defa Gülbahar olan
şeyh, kaftan, neft ve amber
bunlar ne büyük laflar diyen dedem
ağır ağır, safra safra
tespih geçirdi içinden, dünyanın sabır otlarını
…
saçları ömrünce meşakkat çoğu kez dalgın olan annem
aklarında annesinin yere yığıldığı bir kış bulduğum annem
her gece hicran anlattı Eyyub’a
o anlattı, Eyyub dinledi
geceye kahır sesleri bıraktı
…
dünya artık gülbahar diye mezarla, kış adında bir evdi
annem Türkan diye bildiği her yerde yarım
her bitkide acemi
…
annem Eyyub’a işgal anlattı, kardeşleri hasar
onlar çok tespih günde beş kez azaldı
hayır etmedi dedem, hayır etmedi annem ve üç kardeşi
dedem dargın
dört kardeş dalgın artık bu masalda”
BEN: AVLU / Döndüğümde Yoktum
Yukarıda ‘ Ben: Avlu ‘ şiirinden aldığım bölümleri çıkarınca, şiirde üç-beş mısradan başka bir şey kalmıyor. Kitabın ilk şiiri olduğu için nazire veya gönderme olarak düşünmüştüm. Fakat esas sorun, bundan sonra başlıyor. Bundan sonraki örneklerim, şiirlerinden altını çizdiğim bölümleri göstermek olacak:
“iki uzun kış geçirdim
kına kokusunda kahırlar öğrendiğim
kiraz adında desturların sendelediği
iki uzun kış
kimsenin kimseye kiraz olmadığı bu sapakta
beklemeye dair peygamberler denedim
“elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
Seyyidhan Kömürcü / Sena
…
çakmağı çeviriyorum saatlerdir
kendimi kiraz adlarında düşünüyorum
çakmağı çevirmek diyorum
dünyaya dalgın dalgın bakmaktır”
“baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya
Seyyidhan Kömürcü / Sena
ANNEM: YETİM / Döndüğümde Yoktum
“orada her akşam ayinsiz tırpan
orada her sabah adına devlet dedikleri sakallar kesiyorum
…
senin korkağın
kendimin en feci yanlışıyım
yürüdüğüm yanlış, hiç söylemediğim kiraz
bu metruk Doğu evleri demekmiş
öğrendim bu en uzun ayıp
bilinsin ki meşakkatiyle kırk kez dalgınım dünyada
…
denilsin ki ben Eyyub ben eyvah ve avlu fena halde yavaş
kahveye fotoğrafınla çıktım yakama sebep diye
istedim, Gülbahar adından bir yüzle sesleneyim dünyaya
bulunduğum hunhar
dönüp bir kez olsun çağrılmayan kendim
üzgün üzgün kalmak diye anlatıldığım bu masalda
figanımdır, bir uçtan diğerine çağrılmakta
“kalbimin çeşitli peygamberleriyle
tutup saçlarına eyyub anlattım
dedim senin de saçların cumhuriyetin ilk günleri
Seyyidhan Kömürcü / Yas
artık burası, Gülbahar otları verip kırk Doğu almak
burası, geyikler öldükten sonra
eyvah diye diye kırk kere fotoğrafına baktığım
“dedim benim seninle kırk kere fotoğrafım var
senin bundan kırk kere haberin yok
dedim ve uyandım!
başkasının sesiyle devam ettim dünyaya
Seyyidhan Kömürcü / Kış Kahrı
…
dünyayı değil mi ki kendime seslenmekle yürüdüm
seslenip seslenip de bir türlü duymakla
değil mi ki yüzünüzün en dargın en aktarlı hikayesiyim
…
çehreme izah bildiğim Gülbahar
eninde sonunda mükemmel hatadır
bu, dünyada olmak ve dünyaya uymak hatasıdır”
“dilemiştim ki en çok kar yağmasın bu kış
bu kış kalp suyumla ıslanmasın yastık!
dilemiştim ki yoktur aşk
bu mutlak hasar bu mükemmel hata
bu belki mümkün bir kusurdur sinemdeki
Seyyidhan Kömürcü / Sinem
DEDEM: Geyikler vurulduktan sonra gördüklerimdir
Alıntılamış olduğum dizeler, Seyyidhan Kömürcü şiirine aşina olanların doğrudan anlayacakları ve Eşref Yener’in intihalle dans ettiği kısımlardır.
Üçüncü şiir kitabında henüz kendi dilini bulamamış, şiirini bir düzleme koymamış bir şair için gerçekten üzücü bir tablo. Buraya kitabın tamamını eklemeyeceğim elbette. Fakat kitabın ikinci bölümünde de bu sefer İsmet Özel’den sesler duyabiliyoruz. Sağ olsun Eşref Yener, bu defa ikinci bölüme İsmet Özel’den bir alıntı koyarak -endişelenmeyin, alıntının altında İsmet Özel olduğu belirtilmiş.- neyle karşılaşacağımızı bize önceden haber etmiş. Oradaki kısımları paylaşmayacağım, dileyen kitabı okursa kavrayacaktır.
Bu yazının başlığını ‘Okuduğumda Yoktun!’ koyma sebebim de buydu. Ciddi manada, bazı dizelerin dışında Eşref’in kendisine ait üslubunu bu kitapta göremedim. Bu yüzden “Yoktun!”
Daha önce de bu yarışmaya katılan bir şair olan Eşref Yener, tahminimce dosya hazırlama sürecinde başkalarıyla fikir alışverişinde bulunmuştur. Yener’in fikir alışverişinde bulunduğu kişiler, ya şiirle içli dışlı insanlar değiller ya da Yener’i uyarmayı es geçmişler. Bu dosyayı bir defa alıntıladığı şairleri okuyan birine gösterdiğinde kendisine “Sence de burada şu şairin dizesine çok yakın benzerlik yok mu?” cevabı verilirdi. İkinci bir bakışı geçtim. Eşref Yener, iki gün sonra bu dosyayı açıp yeniden okusa zaten bunu kavrayacaktı. Dergilerde editörlük yapmış ve daha önce iki şiir kitabı yayımlamış biri için ciddi manada amatörce ve üzücü bir hamle.
Bu durumda tek üzüleceğimiz kişi, Eşref Yener değil elbette. Yarışmanın jürisinde bulunan isimlere baktığımız zaman her biri gerçekten şiiri bilen, tahlil yapabilecek yetkinlikte olan kişiler. İntihal ile özgün dilin ayrımını yapabilen ve 2003 yılında düzenlenen Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri kazananı olan Seyyidhan Kömürcü’yü okumuş –hatta ödülü veren jüride dahi bulunmuşlardır.– kişiler olarak, bu karara nasıl vardılar şaşırıyorum. Ülkenin gençler için en prestijli ödüllerinden biri hâline gelen bu geleneği, bu kadar aleni bir intihal dosyası ile aynı çerçeveye koymaları onlar adına da üzücü olmalı. Uzun yıllar değişmeyen jürinin de bu yıl değişmesi, her ne kadar sevindirici olsa da maalesef giderayak büyük bir hüsran bıraktılar arkalarından.
Sevgili Eşref Yener, maalesef ki üçüncü şiir kitabında da kendi dilini bulamamış. Şiir seçme yetkinliğine eriştiği bazı dergilerde olmanın avantajını doğru kullanamamış. Oluşturduğu dosyanın aldığı ödül, her ne kadar biyografisinde yazacak olsa da kitabın kendisi ve edebiyat serüveni için bir hüsran olacağını erkenden görememiştir. Dilerim en kısa zamanda kendi şiir dilini bulup, isminin de şiirinin de arkasında durulamayacak bir imaj yarattığı gerçeğini ortadan kaldıracak ve bizleri şiiri ile ikna edecektir. Üzgünüm Eşref, OKUDUĞUMDA YOKTUN!
Not: Kitap yayımlanalı beş ay oluyor. Kitabı İstanbul TÜYAP kitap fuarında edinmiş ve bugüne kadar bu kitap hakkında söylenenleri okumak için köşeye çekilmiştim. Döndüğümde Yoktum‘a yönelik herhangi bir yazının gelmediğini görmek, beni elbette şaşırtmadı. Ben bir okur olarak, okumuş olduğum bu kitap hakkında olağan durumları aktarmaya çalıştım. Şiirle kalın…
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!
azıcık toz kalksın da eşyanın tabii rengini görelim.
Soluksuz okunan, ince çizgisi ile şiir avcısı bir yürek….