Popüler Edebiyat Dergiciliğinin Giderek İvme Kazanması ve Edebiyat Dergilerinin Konumlanışı
Hep aklımızın kuytuluklarında saklı olan ve zamanında önemli kalemlerin de enine boyuna eleştirdiği bu gündemi, sabah izlediğim bir programda üstüne eğilinmesi üzerine kaleme almak istedim. Dergiciliğin yaygınlaşması ve memlekette neredeyse her ay yeni bir dergi çıkması, edebiyat- yazar,şair-okur üçgeni açısından şüphesiz umut ve mutluluk vericidir. Yalnız, yığılan dergiler ve bazı mesnetsiz editörlerle edebiyatın biçim değiştirdiği ve ’herkes için, herkese edebiyat’ kapılarının çok farklı düzlemlere yol açtığı da su götürmez bir gerçektir. Yıllardır gerek ana akım, amiral gemisi diye tabir edilen varlık gibi dergiler; gerekse de daha lokal ve gücünü şiir, öykü, deneme ve hazırladıkları kapsamlı, kafa açıcı dosyalardan alan Hayal, Sincan İstasyonu, Bireylikler, Edebiyat Nöbeti, Eliz Edebiyat, Yeni E, Şiiri Özlüyorum, Şehir, Kurşun Kalem, Lacivert vb. edebiyat dergileri, Ot,Kafa,Bavul üçlüsünün başını çektiği popülist anlayış ve uygulamalarını rotasına alan edebi içerikli kültür-sanat-magazin dergilerine mesafeliler. Ve bu mesafe, kimi dergilerimiz için keskin ve uzlaşmasız gözüküyor. Hatta zaman zaman sosyal mecrada bu dergilerin editörlerinden, yazarlarından ve sıkı edebiyat çevrelerinden bu edebi magazin dergilerinin birer çöplük olduğuna dair sert yazılar okuyabiliyoruz.
Peki bu dergiler için böylesine ağır ithamları kullanmanın hayattaki ve edebiyattaki karşılığı nedir?
Bu edebi-magazin dergilerinin işleyişini, editöryal süreçlerini, dağıtım ve pazarlama koşullarını ve piyasadaki yerini öğrendikten sonra ben de mesafemi net olarak koyan ve bu tip dergilerde yer almamaya özen gösteren bir şairim. Neden mi?
– Öncelikle yazdığım şiirin bende, hayatımda ve belleğimde kapladığı özel anlam. Evet, bu tip dergilerde şiir yayınlatmanın şiirimin değerini ve şiirin bendeki ehemmiyetini düşüreceğini düşünürüm. Çünkü bu tip dergilerde sıkı edebiyatçıların hemen yanında TV program sunucularına, seksi manken ve oyunculara, pilatesçi hatunlara, şarkıcılara, iş adamlarına, yandaş-muhalif- ‘bağımsız’ gazetecilere, youtuberlara, inovatif girişimcilere kadar trend olan ne varsa rastlayabiliriz. Bir edebiyat dergisinin kapağında ismimin, bu tip edebiyat dışı ve salt tirajı yükseltmek için içeriğe entegre edilen şahıslarla anılmasını istemem.
– Başka bir husus dağıtım ve tekelleşme: Derdi, sadece edebiyat olan dergilerin ne zorluklarla çıktığını, düşük tirajlarla okur-yazar emekleriyle ve aboneliklerle ayakta kaldığını biliyoruz. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde birçok dergi, yayın hayatına son verdi. Hepsinin derdi ortaktı;kendini döndürememek. Diğer taraftan edebi-magazin dergilerine baktığımızda 30-40-50 bin gibi tirajlar görüyoruz. Yaptıkları işin karşılıklarını almalarında, cirolarını büyütmelerinde ve açtıkları yolda şovlarına devam etmelerinde elbette bir beis yok.Bırakalım yapsınlar, bırakalım geçsinler de, bunu edebiyat dergiciliği altında yapmak, biz edebiyat yapıyoruz algısı yaratmanın kendisi, başka tartışmaları da beraberinde getiriyor. Kaba bir özetle; bu edebi-magazin dergileri, edebiyat sahasını bir yandan trendlerin ifrazatına dönüştürüyor. Kendilerine edebi-magazin dergisi deseler ve edebiyat dergilerinden ayırsalar, sanırım bu husumet hafifler. Yüksek tirajlı bu dergilerin arkasındaki sermaye ve organizasyon ağı, neredeyse hiçbir edebiyat dergisinde yok. Bu hüzünlü tabloda en acısı ise şu; yeni neslin çoğu, yukarıda saydığım edebiyat dergilerinden bihaberler. Fakat genellikle tek sözcük ve ağırlıkla hayvan, bitki isminden yürüyen bu magazinel dergileri, hepsi biliyorlar! Yani bu dergiler sadece tekelleşmekle ve tirajlarını büyütmekle kalmıyor; yeni nesildeki edebiyat algısına ve edebi estetiğe, edebiyat dışı sükseleri olan ünlüleri içlerine yığmalarıyla tecavüz ediyor.
– Gelelim herkesin bu popülist dergileri konuşurken ağzından düşürmediği bardak altlığı ve poster meselesine. Burada bardak altlığının ya da posterlerin kendisini kötüleyip, kötü bir materyalmiş gibi davranmaya gerek yok. Neticede bardak altlığı da poster de endüstriyel diğer ürünler gibi kapitalizmin tüketiciye sunduğu bir metadır. Tüketici, bu tip ürünlere ayrı anlamlar yükleyip alabilir. Ama bunun bir kültür haline dönüştürülmesi, edebiyata, özellikle de şiire ara-dolgu malzeme muamelesi yapılması, bu altlık ve posterlerin nihayetinde ‘okur‘ un algısına yeterli serotonini zerk edecek birer hapa evrilmesi, işin başka bir boyutudur. Çünkü bu edebi-magazin dergileri, çoğunlukla şairin şiirinin tamamını yayınlamaz; bardak altlığının tasarım ebatının elverdiği ölçüde dizeler yerleştirir. Yine bu dergilerin sırtlarını dayadıkları ve şiirimizin belki de en önemli can damarı olan ikinci yeni şairlerini tüketme furyası var. Bu duruma diyecek tek sözüm; bütün bu ikinci yeni şairleri bugün mezarından çıksa gelse, bu dergilerin yürütücü ve yayıncılarına hiç de terbiyeli davranmazlardı. Hele Turgut Uyar, bence ıslak sopayla falan dövebilirdi bunları…
– Son olarak telif meselesi. Kendini bile zor döndüren ve merceğini satış-tirajdan ziyade içeriğe ve nesiller arası edebiyat aktarımına odaklayan edebiyat dergilerinden hiçbirimiz telif almıyoruz. Yine daha genç ve dostlarla dayanışarak çıkardığımız dergilere hiçbir kaynak bulamıyor ve cebimizden ödüyoruz. Bunlarda sıkıntı yok, şiir için savaşmak da bizim zamana düştü; varsın, savaşırız. Ama bu dergiler bildiğim ve duyduğum kadarıyla içeriklerinde yer alan şahıslara teliflerini ödüyorlar. Ama sanmayın ki belli bir telif ücreti var. Duyduğum ve dinlediğim kadarıyla bu dergilerin çoğu, şahısların popülerliğine, ünlülüğüne -kaba tabirle taşağına –göre ödeme yapıyorlar. Yani o çevreye yeni dahil olmuş ve daha ham bir yazarsanız atıyorum 200 tl alıyorsunuz, ama TV’de düzenli sunduğunuz bir program varsa ya da Instagram takipçi sayısı 450 bin olan bir kişisel gelişim uzmanıysanız bu telif, yazı başına 1000 TL olabiliyor. Yani iç boşaltma, sadece edebiyatın ahvalinde yok; baya kapitalist ve PR’cı çarklar, bu dergilerin dümeninin rotasını çiziyor. E tabi içeriğe ve gönderilen/istenilen ürünün edebi yüküne bakıldığı da oluyordur. Ama ünsüz ve ‘çevre’lerine yeni girmiş birinin –ne kadar sıkı öykü, şiir yazarsa yazsın- o işleyişte ünlü abilerinden fazla telif alabileceğini düşünmüyorum.
Sonuç:
Bence derdimiz, özellikle bizim nesle ve bizden sonra gelecek nesillere bu magazinel dergiciliğin kendini var etme-oluşma-palazlanma ve pazarlanma koşullarını iyi ve gerçekçi bir biçimde anlatmak olmalı.
Herkese sevgiler.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!