I.
gelmeyeceğim nahide, bağışla
yıl olmuş bin dokuz yüz bilmem kaç
saçımın sakalımın tarihi geçmiş
yüzüm benzemiyor artık kimlikteki fotoğrafıma
miadı dolmuş bir plak çalıyor salonda
hangi bardaktan su içsem dilime
ekşi bir şarap tadı çarpıyor
badanası yeni yapılmış bir evde kız olmak kolay tabi
unutmak kolay davayı, kavgayı ve kargaşayı
fakat izah edilmiyor her şey
üstüne tütün basılmış bir yaraya
beyazıt meydanı ne zamandır boş mesela
arap kağıdı hala ucuz ama
harmana eski ihtimamı göstermiyorlar
oysa ne uzun meseledir
bir çiftliyle duman olan memleket
ne çetin uğraştır asgari devrimden
allah gibi korkan devlet
fişlenmek pahasına yumruğunu
cebine sığdıramayana
bağışlanmış düşük bütçeli bir mektep gibi
müfredattan taşıyor aklım şimdilerde
sen bana bakma
kursağımdaki denizden
fırkateynler geçiyor sık sık
bir bağırsam
ezbere bildiği marşı unutacak dilim
merasimler romantizme ve slogana
muhtaç kalacak, korkuyorum
korkuyorum, sabaha karşı
boşaltılmış bir nezaret gibi
duvarlarından sarkan yosunlar
sokaklara taşacak kalbimin
artık hiçbir anahtar
paslanmış kilidine uymayacak evimin
nahide, gelmeyeceğim bağışla
şurada gece yarısına birkaç dakika
cüzdanımda üç beş kuruş bir de vesika
ömrümden bir ihtiyarlık bir de musalla kalmış
hatıralarım bile akran değil artık yaşadıklarıma
bir şehri düşün istiyorum tam burada
isten, inşadan, insandan yoksun
bütün caddelerinden düz ayak geçebileceğimiz
bir okyanus söyle hemen sonra
hiçbir karaya kıyısı olmasın
ya da bir deniz, gökyüzü hariç ama
bağışla, gözlerini işaretleyecek
uygun bir yer bulamıyorum gövdemde
nedense hep içinde fırtına geçen
bir hikaye olmak düşünüyor benim payıma
neye tarafım
nasıl bertarafım sorma
kanım çalkalanmıyor artık
renginde bir güle denk geldiğinde
her kervanın dağıldığı bir durak varmış meğer
her kafilenin yoldan çıktığı bir keskin viraj
neden azaldım nerde biriktim bilme
her dağınıklığı toplayacak bir matematik
her çözünmeye formül olacak bir kimya
bulunmuyor sonra
miadı dolmuş bir plak çalıyor salonda
bir bana mı manasız geliyor şu şarkının sözleri
zaman benim gibi seni de kötü mü besteledi yoksa.
II.
kelimenin evvel tarihini düşün nahide, bağışla
atlaslara konu olan vahşiyi düşün
bir kıta kaç santim eder
cilası çizilmiş tahta bir masanın üstünde
bir okyanusu kaça bölebilir insan
karasularından, angajmandan, tampondan bahis açılınca
bir ökçe sesi yankılanıyor soğuk avluda
süs çiçeklerini suluyor bakır bir ibrik
yoksunluktan haberi yok kum saatlerinin
zaman akmanın bir yolunu buluyor nasılsa
kalbimde bir maden işliyor ne zamandır
demir yolları, katamaranlar, azot ve çelik
bir yolu olsa da açıp gösterebilsem diyorum içimi
kurt düşmüş, talim görmüş ahşap gibi delik deşik
yarıda bırakmanın hüznüne terk ediyorum her şeyi
sonsuz süreceğini sandığım sevincimi, gayretimi
mağlubiyete ihtimal vermiyorken hem de, ne garip
şimdi kalbimde taşlara isimleriyle sesleniyorlar
kimi elmas, kimi kömür, kimi kil, kimi akik
hepsi toz olup suya karışıyor üstelik
uyanmaya benzemiyor bu, uykuya duyulan ihtilaf
sonra büyük istinaf, soğuk avlu ve süs çiçekleri
ben bu soysuz tarihin hangi sahnesinde yoruldum
kaç kulis gördüm, kaç ezber yaptım bilmiyorum
bilmiyorum bir meal mi lazım gaybı dilime çeviren
hangi tecvit kılavuz olur bana dilim ağzımda bir bıçakken
bir kitap biter, bir katip büyür, bir hatip ölür
yazılmış bir harf saksısında bir yasemin kadar uzun yaşamıyorken
ben sırra salih oldum nahide, bağışla
bir ökçe sesi yankılanıyor soğuk avluda
ne gelen benim ne giden sensin aslında.
III.
aslında büyük kehanettir masiva
korkunç bir denklemdir zahir ve batın
denir ki zübdesidir insan maddenin, alemin ve kainatın
dört kitaba birden denk düşsem bir kuşun uçuşu kadar
tesiri olmuyor saltanatımın, ne fena
ahirin çarşısı dağıldı, bağışla
yüksek kalıyor balkonlar erdeme ve bilgeliğe
kimse bir şey sormuyor, bende de cevap yok aslında
bir tarifi olsa da edebilsem diyorum ne ala
kulaklarıyla hangi sesin diyetini ödemiş olabilir bir sağır
gözlerini hangi görüntüyle takas etmiş olabilir bir kör
niçin hep eksiktir insan ve zaman
hep kısadır rüya, yarımdır saadet
niçin bitişiktir hep korku, devriktir cümle
hep kısa kalır yol varılacak yere
niçin hep yenilgi ve bozgunudur
her mücedeleden geriye kalan merhale
malum olmuyor bana
sahi bir gül kaç dil öğrenir varlık süresi boyunca
ya da kaç nehre ağıt olur
kuruyup dökülürken dizginlediği feryat
onu taşlardan ayrı kılan tabiata
hiç düşüyor mu aklına
dünyanın bir çatısı olsa çökerdi başımıza
ne mimarı benim, ne yazgı bizim
yaşamak bir yanılgılar silsilesidir her nasılsa.
IV.
suyu oluşturan kaide tektir ama
tabiatta üç değişik halde bulunur
değişir zamanla hasar ve hata
imtihan ihtimalle birdir nahide
ihtilal daima tek başına
bir gölge beliriyor perdenin ardında
en çok kaygıya ve eşyaya biriktiriyor insan
ne zaman bir şey diyecek olsam
ağzımda çürümüş et, ekşi kan tadı
soluk alabilsem çiğneyip tüküreceğim aynaya
sonra ellerim geliyor aklıma
neyi saymaya kalksam eksik kalıyor parmaklarım
kendi yüzünü tahriple onarabilen bir cerrah
kendi derisini tahminle biçebilen bir terzi
kendi kavmini tufanla temize çekebilen bir ilah
değilim biliyorum
biliyorum cürete ve çelişkiye yem olacak maksadım
cehaletimi cesaretlendirecek bu sanrı
eşgalim devrik bir anıt diye geçecek kayda
hiçbir yapıya verilmeyecek adım
öyküm geçmeyecek hiçbir kitapta
karşılık bulamayacak merakım
yine de yargılama talihi bununla
sesinde birikmesin acıya duyduğun merhamet
yangının nöbetini tutabileceğin
keskin bir öfke bulundur yanında
bağışla.
V.
kamuda kambur evde matem ben
yarını ve ertesini yormuyorum geçen dünlere
neyi bağırsam karşılığı yok sesimin
bu hangi antre, kulis nerede
bilmiyorum
ne var ki
dağların yürüdüğünü görmekte ustayım
biliyorum düz ovaların ibraz ettiği sarsıntıyı
elemi, düşünceyi ve her felaketle dost olmayı
meşru her yıkıma bir afet uydurmayı
sükutu ve dinginliği cinnetle bastırmayı
en iyi ben biliyorum
bağışla
hangi sokaktan geçsem
kaldırımların dili tutuluyor
adres değiştiriyor dükkanlar, evler
hangi kapıyı çalsam
herkes içeride ama kimse duymuyor
önüme set kuruyor eşikler, eller
hangi muhite gitsem
yağmak başka bir dile çevriliyor
yağmurlarla aynı dili konuşmuyor pencereler
ceketimi unutalı çok oluyor uzak ağaçların orada
eskimiş bir gövdeden başka hiçbir şeyim yok
ruhumun düğmeleri patladı patlayacak nahide
gidip almaya kalkmak ölüm geliyor bana.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!