Bilgi nedir? Var mıdır? Gerçek midir? Aşk, aile bağları, sevgi; gerçekten kalbimizde midir? Ya da onları bir kenara bırakalım. Şu elimin altındaki klavye, gerçekten orada mıdır? Bu, herkes için bir klavye midir? Bu kalem, pembe renkli midir yoksa aslında bir kalem bile yok mudur? İkiyle ikiyi toplamak, mümkün müdür? İki var mıdır ki? İşte bu sorulardır, septiklerin üstüne onca yaygara kopardığı. Bilmek isterler ancak herkesin aynı şeyi bilebileceğine inanmazlar. Öyle ya, Ludwig Wittgenstain’ın da düşündüğü gibi kavramların herkesin aklında kendince bir tanımı vardır. O nedenle de aslında aynı sandığımız şeyler, birbirinden ayrı; benzer sandığımız şeylerse, oldukça farklıdır.
Mutlak bir bilgiden söz edilemez. Nasıl edilsin ki? Bu kırmızı benim için kırmızıdır, bir başkası için yavruağzı. Masa, kimimiz için üstünde iş yapılan bir obje, kimimiz içinse dört ayaklı bir düzlemdir. İlk şüpheci Protagoras’ın çok bilinen şu örneğine değinelim: ‘’Her şey, bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine karşıt iki söz söylenebilir.’’
Septisizm, kuşku duymaktan ibaret değildir. Daha çok izafi bir kavram olarak dallanıp budaklanmış; göreli şüphecilik, yöntemli şüphecilik gibi birçok başlıkta incelenmiştir. İzafiyeti öyle bir derindir ki; şizofren hasta örneğinde, beyninde bir çarpıklık olan mı şizofrendir yoksa doktor mu; emin olamaz. Politika gibi, iyilik ve kötülük gibi. Aristo ile Platon, Epiküros ile Stoa gibi zıtlıklardan oluşan ikilemlerin gövde gösterdiği yerdir. Peki hep farklılıklarla dile getirilen septisizmde huzura yer var mıdır?
Septiklerin külhani bir üyesi olarak Pyrrhon, mutluluk vaadini septisizm üzerinden yapar. Kuşku duyanın mutlu olacağını, huzurun yargıdan kaçınmakta yattığını söyler. Çünkü mutlak bilgi yoksa bilgiyle ilgili ortak bir yargıya varmanın ya da ortak yargı için kavga etmenin de anlamı yoktur. Bu nokta, aynı zamanda devrilen ağaçla sembolize edilmiş solipsizim ile benzerlik gösterdiği noktadır. Bir yerde bir ağaç yıldırım çarpıp devrildiğini ancak kimsenin görmediğini düşünürsek ağaç, orada yok sayılır. Çünkü kimse için var olmamıştır. Dolayısıyla benzer şekilde septikler de kendi fikri dışında olanı kabul etmez. Ancak solipsizmin aksine görmezden gelmez, yalnızca sorgulamaya devam eder. Çünkü mutlakiyet, imkansızdır. Tabii durum, tüm septiklerin için böyle değildir.
Descartes; genel septisizm akışının tersine, septisizmi bir yöntem olarak değerlendirir. Ona göre, mutlak bilgi mümkündür. Ancak gerçeğe götürecek yol, kuşkuculuktan geçer.
Nitekim septisizm, tüm fikirler gibi zamanla olgunlaşan bireyin yaşanmışlıkları çerçevesinde gelişmiş bir tepkidir. Örneğin; Pyrrhon için felsefi bölünmelerin öğretilere olan güvenini zedelediği için septisizme kapıldığı düşünülür. Bir çocuğun annesini memnun etmeyecek bir şey yaptığında ceza alacağını öğrenmesi gibi öğrenilmiştir. Biraz ileri gidecek olursak; hayatın tamamen bir savunma mekanizması ürünü olduğunu, septisizmin de bu ürünün bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Her bir toprak parçasının, bir diğeriyle kanlı bıçaklı olacak bir meselesi vardır. O toprak parçasının kendi içindeki çatışmalar ya da çatışma gruplarının kendi içindeki fraksiyonları gibi, herhangi bir sebeple iletişimde olan iki insanın kaçınılmaz bir şekilde karşılaşmak zorunda olduğu septik bağlam gibi. Neticede uzlaşmak; uzlaşılmış sanıldığında bile iki ayrı zihinde iki farklı tasvirle can bulacağından, septisizm mağdurudur. Her bir yargı, sahibinin zihninde inzivaya çekilmiştir.
Septisizmin günümüz dünyasında ne kadar yaygın olduğuna gelince; akademikten ziyade mahalli boyutu için her zamanki kadar denilebilir. Çünkü karşıt herhangi bir görüşe saygı duyabilse de en nihayetinde herkes, kendi doğrusunu doğru bilir. Bizi, seni ya da diğerlerini akademik boyuttan ayıran da budur. Çünkü gerçek septikler, her koşulda kuşkucudur.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!