SEVMEK, KÖTÜ BİR ŞEY OLAMAZ DEĞİL Mİ?
Yaşayıp yaşamadığımız arasında kaldığım keşkeler ve özgür bırakmak istediğim pişmanlıklarım var. Anlam veremiyorum,buna. Sevmek, kötü bir şey olamaz değil mi?
Yüreğim, bu doğmamış topraklarda sevdanın özlemine gebe. Oysa gitmek, insanın içinde susturulmuş bir volkan gibidir. Ne zaman ne şekilde patlatacağını bilemiyoruz. Ve ben gitmek istemiyorum.
Sevgi, hem özgür kılıyor hem de tutsak ediyor. Kemal, alnındaki boncuk boncuk terle heyecanlı bir şekilde:
” Biletleri aldım. Cuma günü, saat 15.00 te gidiyoruz. “ dedi.
Ranzadan inmeme fırsat vermeyip boynuma sarıldı. ‘’Bir yürü git, düşünmek için bile rahat bırakmıyorsun.’’dedim. Yine hangi kız buna yüz verdi diye geçirdim içimden. Ne zaman böyle heyecanlı ve mutlu olsa, altından mutlaka bir şey çıkıyor. Ertesi gün saat 15.00 te ilçeye, oradan da köye gidecek olan otobüse bindik. Okulların tatil olmasının verdiği mutlulukla, Cemal ve Kemal ile köye gittik. Amca çocuklarıyız ama Kemal ve Cemal’in babalarının benim babamla bir kan bağı bulunmuyor.Sırf soy isimlerimiz aynı olduğu için okulda amca çocuklarıyız derdik. Köyde herkes akraba, bu yüzden.
Sivas’ta yatılı okuyorduk.Köyde beşinci sınıfa kadar okuyabiliyorduk, sonrasında okumak isteyen ilçeye ya da başka yere gitmek zorundaydı. Okumak isteyip de okuyamayanlar da vardı tabi. Ruken de bunlardan birisiydi. Ruken demişken, anlatmadım değil mi?
Ruken, bizim aşağıdaki mahallede oturuyordu. Babası, yazları çobanlık, kışları ise ailesini daha da sıcak tutmak için İstanbul’da inşaatta ya da başka işlerde çalışırdı; mevsimlik olduğu için genelde hamallık yapardı. Babası evde olmayınca annesine yardımcı olmak ve beş kardeşine bakması gerektiğinden, okuyamadı Ruken. Çok güzeldi Ruken; kocaman mavi gözleri, uzun örgülü saçları beline kadar uzardı, incecikti ve benden biraz uzundu. Zayıf ve narindi. Gözlerinde hep dipsiz bir keder vardı; kaybolduğum, karanlık bir keder. Yoksulluk, yormuştu onu şimdiden, Aynı sınıfta olmamıza rağmen, birbirimize hep uzaktan bakardık. Çekine çekine, utana utana dalıp giderdim; bazen öyle dalardım ki, Ruken çoğu zaman olmazdı bile. Ürkektik ama bakışlarımıza hükmederek bakışırdık. O da beni seviyor, bunu kendisi hiç söylemedi ama ben biliyorum. Hem sevmese neden öyle baksın ki ? Bizim orada sevginin dilini pek bilmezler, bilseler de konuşamazlar; korktuklarından, uzaktan uzağa bakışırlar. Babalar, kızlarını uyuyunca severdi. Babam da öyle yapardı, kardeşim Güneş‘e. Kardeşlerim okuyacak. Kızlar da okuyabiliyormuş diyecekler. Hem Güneş de yatılı okusa ne olacak sanki?
En güzel şeylerin, kadınların eseri olduğunu biliyorum; çünkü, annem de öyle yapardı.
Nasihat vermekten ziyade örnek olurdu bize. Okumamıştı annem. Cahil olmanın okumamakla pek bir ilgisinin olmadığını biliyordum. Akşam haberlerinde gösterdikleri suçluların çoğu da eğitimli insanlardı. Cemal ve Kemal ile yaz planlarımızı okullar tatil olmadan yapmıştık.Plan derken çalışacağımız yeri, kazanacağımız parayı ve okullar açılınca nasıl harcayacağımızın planından bahsediyorum. Kemal ve Cemal, çoğu kez parayı nasıl kazanacağımız değil nasıl harcayacağımız konusunda kavga ederdi. Hayallerimiz de fakirdi zaten ama mutluyduk.Parayı nasıl ve nerede harcayacağımızı bilmeyecek kadar fakirdik. O yaz yine Veli amca, Rize’ye fındık toplamaya gidecekleri belirlemek için köyde gezinip, gelecek olanlara yarın erkenden köy meydanında hazır olmalarını ve ilçeye gidecek ilk minibüs ile merkeze gitmeleri gerektiğini söyledi. Tabi üçümüz tüm yıl gideceğimizin planını yapmışız. Veli amca, bizi götürmemezlik yapmazdı. Ki iki yazdır gittiğimiz için bizi biliyordu artık. Geceleyin
-çocukluğumun bayram gecelerinde olduğu gibi- heyecandan uyuyamadım. Bu sefer bayram elbisem ve ayakkabılarım değil, Ruken’in fotoğrafı vardı başucumda. Sabah erkenden kalkıp meydana gittik. Veli amcayı ve ilçeye gidecek olan minibüsü beklemeye başladık.
Minibüs, Veli amcadan erken geldi. Minibüse binip hayallerimize giden yollarından birinde,
kafamı cama yaslayıp teypte denk gelen uzun havaya eşlik etmiyor, sadece Ruken’i düşünüyordum. Acaba bir daha görecek miydim? Bu düşünce bile tüm vücudumu titremeye, sanki buz gibi suya girmiş kadar üşümeme yetmişti. Ta ki Hasan amcanın kederli sesi, kulaklarımda dolaşan kadar. Mehmet amca da teypteki müziğin sesini kısmıştı. Aşkları, ayrılıkları, acıları anlatıyordu her türkü okuduğunda. Minibüse daha ağır bir sessizlik çöküyor, biri konuşunca bu olağanüstü büyü bozulacak gibi oluyordu. Midemin bulantısı da azalmıştı. Hasan amcanın kabaran boyun damarlarına bakıyordum. Aşkları, ayrılıklar, dağları, ovaları, insanları anlatıyordu. Kimse, ses çıkarmıyordu. Aşklar ve ayrılıklar…
Ruken’in evlenme ihtimalini, aklıma getirmek istemiyordum. Yolların bu kadar bozuk oluşu, midemin sürekli ağzıma gidip gelmesine sebep oluyordu fakat bu, Ruken’i düşünmeye engel değildi. Yollarda asfalt yoktu, asfaltı ilk defa ilçe merkezinde görmüştüm. Midem ağzıma geliyor gibi olduğunda camdan başımı çıkartıp, esen rüzgarın yüzümü uyuşturmasına göz yumuyordum.
Köy minibüsünden inip, Veli amcanın gitmemizi tembihlediği yere gittik. Merkezden bu sefer daha büyük bir otobüse bindik. Bize kadar kalacak yer vardı ve hepsi de mevsimlik işçiydi bizim gibi. Hepsi de umutları peşine düşmüş, her biri farklı farklı yerlerden gelmiş ve kaderlerimiz, bu otobüste birleşmişti. Onların da ne hayalleri vardı, kim bilir?
Fındık tarlasına geldiğimizde Niyazi dedikleri, –saçları omuzuna kadar uzun, uzun çarpık bacakları olan, zayıf, mavi gözlü, gözleri yüzüne kaçmış bir çocuk- sağa sola emirler yağdırıyordu sürekli.
” Ulan alt tarafı tarlada fındık topluyoruz burada. Sen de bizim gibi işçisin,puşt! Ne bu ciddiyet dedim içimden. Cemal, onu hiç sevmiyordu ama sırf işinden olmamak için ses çıkarmıyordu ve bu sessizlik, çok ağrımıza gidiyordu. On saat çalışıp, Niyazi çavuşun ağız kokusunu çekmek mecburiyetindeydik. Sonuçta kimse zorla çalışmaya gelmemişti, her türlü zorluğu göze almıştık ve istemesek de bazı şeylere mecbur kalmak, insanı yoruyordu. Keşke her mecburiyet, bir vazgeçiş olsa. En güzel hayaller, fakir iken kurulanlardır. Paramız olmadığı zaman çok güzel umutlarımız vardı. Şimdi paramız var ve hiçbir şeyimiz yok.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!