Türkiye’de Edebiyat dergileri, 2010 yılından sonra epey bir çoğalmaya başladı. Şayet popüler dergileri de sayacak olursak hatırı sayılır -ama kimileri pek nitelikli olmayan- çokça dergi ile karşılaşacağız. Dergicilik nedir? Ne için dergi çıkarma ihtiyacı duyuluyor? gibi daha birçok soruyu sorduğumuz zaman, çokça derginin aslında bir amaç uğruna değil de kendince bir var olma ve dergiyi ortaya çıkaranların kendilerini birazcık olsa da duyurma dertlerinin olduğunu yer yer görebiliyoruz. Manifesto dediğimiz olay, dergilerin giriş kısmında kendilerini ifade ettikleri ve okura “biz bu yüzden evlerinizdeyiz!” deme şeklidir. Tavrını ve duruşunu daha ilk sayısında edebiyat camiasına ve okuyuculara gösteren dergiler, çok az sayıda. Yıllar önce bir tavır ile ortaya çıkan dergilerin şu an ‘devre mülk’ sistemiyle tavırlarını da kaybettiğini -kaybetme yolunda olduğunu- görüyoruz.
Bugün edebiyat dergilerine baktığımız zaman, kapaklarında çoğunlukla aynı isimleri görüyoruz. Bir noktada şairlerin sürekli dergilerde görünebilme arzuları var. Bir diğer noktada ise dergilerin adlarını duyurabilmeleri için belirli kişilerden eser alma hastalıklarının olduğu. Popüler kültürün içerisindeki dergilere baktığımızda belirli isimler, daha edebiyat odaklı çıkan ve çay bardağı altlığı, afiş vermeyen dergilerimize baktığımızda da yine belirli isimler yer alıyor. Alışmış olduğumuz bu durumların dışında çıkan dergilerimiz de var. Şimdiye kadar takibini yaptığım dergiler için bir başlık açmayı uygun görüp, bu serinin ikinci dergisini henüz ilk sayısını çıkarmış olan LÜMPEN dergisi olarak seçmeye karar verdim.
Başlayalım o zaman…
Öncesi…
22 Kasım 2019 yılında Facebook hesaplarında “Herkese merhaba. Biz LÜMPEN adıyla bir dergi çıkarıyoruz ve tavrımızı sanattan yana koymayı seçiyoruz. Çünkü inanıyoruz, çünkü farkındayız, çünkü bir şeylere susuluyor hem de en başından beri ve sözleşilmiş gibi hep bir ağızdan. Bir şeyler düşünülmüyor bile artık, onlar alışkanlığı aşmış, bağımlılık olmuşlar. Bir şeyler ille de bizi çağırıyor, çağırıyor, çağırıyordu uzun zamandır.
Geldik.
Şiir, öykü, deneme, makale, müzik, senaryo, felsefe, tiyatro, resim, röportaj ve nicelerine kapımız ardına kadar açık değil, bunların hepsine kapımızı söküp attık. Doğru olan kadar hızlı hiçbir söz, düşünce ve eylem örgütlenemez. Asla hızımız bir şeyleri yitirecek kadar körelmeyecek ve kısa zamanda çok işler başardığımızı, bunu ise nasıl bir inançla yaptığımızı hep birlikte göreceğiz. Herkese sevgiler. Başlıyoruz.” metni ile dergi duyurusunu yaptılar.
Lümpen dergisi, edebiyat macerasına “merhaba” dedikten sonra, önce ismiyle çokça eleştiri aldı. Asıl anlamında kısaca ‘sınıfsız, ayaktakımı’ yazıyor. Bu bağlamdan ötürü birçok paylaşımda, bir edebiyat dergisine yakışan bir isim olmadığına dair söylemlerde bulunuldu. Aslında Lümpen, istediği şeyi yapmıştı. İsmiyle kulis yaratmış, tartışmalara sebep olmuştu.
Ocak – Şubat 2020 tarihinde dergiyi okurla buluşturacağının duyurusunu yaptıktan sonra bizler de belirtilen tarihte dergiyi okumayı bekledik.
LÜMPEN DERGİ 1. SAYI
Lümpen dergisi, ilk sayısını bazı teknik aksaklardan ötürü Ocak – Şubat ayları yerine Mart ayı ortasında çıkardı. Daha öncesinde Ocak ayında derginin kapak tasarımını ve içerisindeki yazarları yayınlanmıştı.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; Ocak ayında yayınlanan kapağı gördüğümde şaşırmıştım. Kapakta -ben de dahil- 51 isim vardı. Bu kadar kalabalık bir sayının ortaya çıkaracağı ürünü gittikçe merak etmiştim. Lakin son zamanlarda -şiir özel sayıları da dahil- yayımlanan birçok dergide yer yer böyle kalabalık sayıları görüyoruz. Bu durumu çoğu zaman, dergileri çoğunlukla dergide bulunan kişilerin edindiğinden ve fazla isim-fazla reklam mantığını benimsediklerinden uyguladıklarını düşünüyorum. Belki de Lümpen, böyle düşünmeyip kalabalık bir kadro ile niteliği kaybetmeden bir sayı çıkarmayı hedefledi. Bilinmez.
Her şeyden önce dergide bulunan çizimlerin sahibi arkadaşları -Müjgan Bilgili, Tanzer Özder, Berna Yangın, Hilal Ünal, Merve Yiğit ve Aysun Öz- tebrik ediyorum. Hemen hemen her metne ayrı çizimler yapmışlar. Büyük bir emek söz konusu. Bu yüzden Lümpen’in en dikkat çeken bir diğer yönü benim açımdan çizimleri oldu.
Dergiye -en başta da belirttiğim gibi- isminden ötürü çokça önyargılı yaklaşımlarda bulunulmuştu. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Aykut Akgül –maalesef- bu tepkilere karşı sadece giriş kısmında şöyle bir metin yayınlamış: “Binlerce insan, niçin ‘çapulcu’ sıfatını kabullendiyse tam olarak o yüzden.”
Belirtilen bu kısır açıklama, beni tatmin etmedi. Güzel bir noktadan benzetilen lakin bu sıfatın edebiyat alanına ‘lümpen’ olarak aktarılmasındaki asıl amacın ne olduğunu anlatan bir yazı yok. Ha, olmalı mı? Zorunda mı? Elbette ki değil. Yine de dergicilik alanında ciddi bir emek sarf ediliyorsa, bu konunun es geçilmesi pek manidar bir durum değil. Nitekim ismin yaratmış olduğu polemiklere cevap verme mecburiyetini bir tarafa atalım. – ki öyle bir mecburiyet de söz konusu değil. Kendisi “keyfim öyle istedi” de diyebilir.- Dergi, içerisinde bir sunuş yazısı veya bir manifesto dahi barındırmıyor. Bugün Lümpen derginin ortaya çıkma nedeninin ne olduğu, tavrının ne olduğunu, kime yahut neye karşı çıktığını, nerede ya da edebiyatta ne tür bir eksiği gördü de tamamlamak için çıktığını soracak olursak; altı dolu, alt metni olan, sağlam ve tavır sahibi bir sunuş yazısı gösteremeyeceğiz. Edebiyat dergileri, son zamanlarda çoğunlukla “merkez dergilere bir tepki, kabul görmeyen, reddedilen, hakkı yenen, çevresi ve tanıdıkları olmadıkları için şiirleri yayınlanmayan kişilere bir alternatif olarak ortaya çıktığını” dile getiriyor. Bu söyleme sahip onlarca dergiyi bulabiliriz. Bence bu noktada maalesef Lümpen, bir farklılık ortaya koymuş görünmüyor.
not: Dergi kurulu, giriş sayfalarında dergiye eserleri ile katkıda bulunan herkese teşekkür ederek güzel bir davranış sergilemiş. Tebrik ederim.
Altmış altı -çizerler dahil- ismin bir arada olduğu dergide genelde -kişilere göre- nitelik zayıflığı ile ithamda bulunur. Ben kendimce Lümpen’in ilk sayısında bu kadar ismi bir arada tutmasına olumlu yaklaşmadım. Çok çeşitli bir Kültür-Sanat-Edebiyat dergisi olarak, bu konuda sadece belli bir alanda ürünleri içerisinde bulundurmamış. Öykü, şiir, deneme, makale, günce, çizimler ve söyleşi de var.
Hepimizin bildiği ‘Yeditepe İstanbul’ dizisinin senaristi ‘Ali Ulvi Hünkar’ ile gayet hoş ve güzel bir söyleşi gerçekleştirmişler. Söyleşiyi okurken dizinin belli sahneleri gözümde canlandı. Kısa bir nostalji turu dergiye renklilik katmış.
12 öykü, 6 deneme, 39 şiir, 1 söyleşi, 1 makale ve 1 günce ile toplamda 60 eser bulunuyor. Bu kadar geniş kapsamlı bir dergiyi düşündüğümüz ve duyuru tarihini de göz önünde bulundurduğumuz zaman, yayımlanma nedeninin gecikmesini de anlayabiliyoruz.
Bir kitap oluşturacak sayıda öyküyü bünyesinde bulunduran Lümpen’de beğendiğim ve özellikle okunmasını tavsiye ettiğim –bence- isimler; Feyza Hepçilingirler, Çağrı Kundakçı, Müslüm Çizmeci. Diğer öykülerin kötü veya zayıf olduğu çıkarımı yapılmasın. Beni heyecanlandıran öykülerin yazarları bunlar.
Hemen hemen hepsini tanıdığım, arkadaşım olan ve benim de bir şiirimin bulunduğu otuz dokuz şiirden özellikle şiirlerinin okumasını tavsiye edeceğim -x2 bence– isimler; İnanç Ulaş Arslanboğan, Kağan Uzuner, Semih Yıldız, Burak Dikoğlu, Lokman Kurucu, Çağın Özbilgi, M. İnan Filiz, Emre Gürkan Kanmaz, Yunus Emre Suci, Batuhan Saç, Ahmet Erbaş, Göktürk Yaşar, Serkan Bozdağ, Sabahattin Cömertpay, İlhami Batı ve Gülçin Özbinici.
Yine dergideki tek makale olan Koray Feyiz’in kaleme aldığı “Günümüz Türk Şiirinin Romantizmde Benliğin Söylemsel Yapıları” adlı çalışma da okumaya değer kıymetli bir metin.
-alt taşlık-
Şair ve yazarların edebiyat dergilerine bir eser gönderirken genelde ‘daha önce bir yerde yayınlanmamış’ şartına dikkat etmelerinde fayda var. Son zamanlarda dergi kurulunda yetkin isimlerin gelen eserleri iyi bir şekilde araştırmaması, dikkat etmemeleri, daha önce bir kitapta bulunan ya da başka bir dergide yayınlanan şiiri, dergilerinde -haberleri olmadan- yeniden yayınlamış oluyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken husus, iki şekilde ele alınabilir:
Birincisi; kurulda bulunan kişilerin gelen eserleri iyice kontrol edip araştırmasıdır. Nitekim dergi, yazının ilk defa kendisinde yayınlanması şartını göz ardı edebilir ya da inisiyatif kullanabilir. Tabi bu da dergiyi, zamanla ciddi bir oluşum olmaktan alıkoyar. Yine de okunabilir ve yayım hayatına devam edebilir.
İkincisi; her şeyi dergi kurulundan beklemek de çok fazla acımasız olur. Şairin bunu bilerek aleni bir biçimde kitabındaki ya da daha önce herhangi bir mecrada yayınladığı şiiri dergiye göndermesi de bunu kendine bir alışkanlık haline getirip, açıktan kendine pay çıkarmasıdır. Sonuçta her dergi kurulu, gelen tüm eserleri inine kadar inceleme şansına sahip değil -ki bu çok zor bir şey- Daha önce kitabında bulunan bir şiiri dergiye gönderip, dergi kurulunu yetersiz göstererek açık yaratan şairlere de hayret etmiyor değilim. Gönderdiği eseri beğenip yayınlama kararı alan kişilerin, şairlerin de bu “daha önce herhangi bir yerde yayımlanmaması” şartı bildiğini umarak eseri dergiye eklemiş olması ve sonrasında bu durumla karşılaşmaları, maalesef üzücü olacaktır. Bence şair de endişe etmelidir bir dergiye kitabında bulunan şiirle ile girmeye.
ÖZET
Lümpen, ilk sayıyı herhangi bir dosya konusu olmadan -çizerler dahil- toplamda 66 isimle çıkardı. Dergi girişinde herhangi bir manifesto veya sunuş yazısı yayınlamamayı tercih eden dergi, isminden ötürü aldığı eleştirilere cevap vermeyi uygun bulmayıp, derdinin “sadece nitelikli ve çok yönlü alanlarda eserlere yer vermek” olduğunu belirtti. Derginin bence en baskın ve güzel yönü ‘Ali Ulvi Hünkar’ söyleşisi ile hemen hemen her esere ayrı bir çizim yapan çizer arkadaşlardı. Görselliği, içerisinde çokça barındıran dergide enteresan şeylere de yer verilmiş. -bu konu üzerinde durmanın benim açımdan herhangi bir önemi olmadığı için- Şiir Heykeli eseri bana bir deneme kitapçığı sayfası tadı verdiği ve şiir zevkime hitap etmediği için pek bir şey demeyeceğim. Yeni bir şiir oluşumuna kapı aralayan Lümpen, dilerim bu alanda yazmayı benimsemiş arkadaşların da şiirlerine yer verir.
Kendilerine yayın hayatında başarılar dilerim.
Not: Beni de ilk sayılarına davet ederek, “hay aksi!” adlı şiirime yer verdikleri için teşekkür ederim.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!