Ellerimin yazdıklarının bir seansta silineceğini sanıyor. Psikanalizden başka her şey hakkında konuşuyor benimle. Her şeyin bu kadar beyaz ve lekesiz olması sinirimi bozuyor. Beni her gördüğünde bıyıkları biraz daha gürleşen sarışın, ellerimin titremesine alışamadı henüz. Sanırım birkaç hafta oldu buraya gelmeye başlayalı ve kadersel çizgime inançsızlığımla ilgili birkaç suale çarptırılacağım birazdan. Portakallı kurabiye kırıntılarını çiğnediği için ayaklarım. Günlerden, bilmem at kafası çiçeklerden, sümbül zarflarından, ve bağlacından, at sürülerinden. Geçiyorum. Nedenini bilmediğim birçok hüsran dikiliyor koridorlara, nedense klorak kokuyor. Lastik iplere geriliyorum. Çivilerim şu siyah kaygan koltuk üzerine çakılmış, oturmam ve kanamam isteniyor. Daha sonra ve daha fazla kanamaması için şimdi buna razı olmak, İsa’dan. Çarmıhımı masanın üzerine bırakmıştım canım diyorum, uzatabilir misin rica etsem?
Gerilemiyorum. Kaburgam ellerinde yuvarlanıyor çocukların. Öteki parçaya nispet edercesine kopardıklarında bir parçamı ve daire şekli verdiklerinde. Duyuyorum. Gülüyor. Hasat zamanım için dua eden tüm çocuklar. Biri daha çok gülüyor. Muntazam bir kalçayı okşar gibi okşuyor dairesini. İsmet abi ile bisiklet ve gözlük yaptığımız daire bu. Fakat okşanan bizdik, her anlamda. Diz kapağımıza tüneyen karıncalarla birlikte. Neticede her karınca korkar sıcaktan, her fil penisini savurur durur pencere önüne. Her çocuğun bir yaşı vardır, adına daire ya da arzu dediği x bir şey için ezdiği, çiğnediği, kopardığı ve layık olduğu ölüm için büyüttüğü.
Biraz da şu tarafa geçelim canım. Baksana, çamaşırlarının aklığından böbürleniyor yan komşum. Mutfak camlarına ithaf edilemeyecek birkaç cümle kurmak istiyorum lakin boşalıyor, öykünmeye durmuş gümüşi bir aralık. Halbuki her çıplak merdiven için yakılan bir mum olduğuna inanıyordum ben, yuvarlanana kadar yirmi birinden. Şu divanın üzerinde ölürken akıttığın anırtılar kalmış. Gel, biraz da burası için heba edelim ses tellerimizi. İnleyip duran bir yeşil fıstık kadar mağrur bakıyorsun. Neden? Uğulduyor bak şurası, tam içi. İçin. Katılmak ister miydin adına duvar denen gezegenlerin çığlığına? Ne kadar silebilirsin göğü? Yüzünü ne kadar buruşturabileceğinden bahset bana şimdi ya da azalmakta olan çoğul türkülerden. Sabah ayazlarına kıvrılırdı babam, pardon kırlara koşuyorduk ellerimizde çürük beslenmelerle demek istemiştim besmelelere yuvarlanıyorken zaman. İşte şuradan ve işte şurası. Ağzımda bayat bir oruç dönüp duruyor, ışığını çekerken cennet denen an. Niçininden vurulup sedye üzerinde sendeleyecek kadar büyük bir günah mı işlemiştin sen ya da hangi teatral dizayn için vurulmuştun abdominal aortundan?
Özgürlüklerimizin aksayan bir yanı olduğunu betimlemekten çok da hoşlanmıyorum aslında. Sadece devletin ucuz tahta sıralarına yapışan kıçımı tek hareketlendiren şeyin halley olduğu günleri yazmak istiyorum. Asla pay ve payda eşitleyemediğim, eteğimi başıma geçiren orospulardan bıktığım günlerden. Küçük, çelimsiz ve sarışınlardı. Bilmediğim küfürler dururdu ceplerinde, benimki delikti. Biraz da çürük. x bir şey de orospudur ve doğru bir orantı vardır yediyle yetmiş arasında. Kantin sıralarından, kafamda kırılan doksan ikilik cetvelden, bildiği tek geometri saatindeki üçgen şekli olan yetersiz sınıf öğretmenimden ve alnımda duran ökse otundan. Bahsetmeyeceğim şimdi. Zebil olmuş nice sabah ihtiva ediyorum zaten.
Yani ben, yani x, yani çelimsiz ve sarı: Orospu.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!
Bütün bilinenler orospudur. ben bilmekten yana değilim bilinmekten yana da değilim ama soyunmayı seviyorum çünkü soyunmuyorum. Aldatmacalarımız farklı kabullenmeyişimiz. ben kendimle barışmak istiyorum sen savaşmak. ben ve sen aşınırız. bize polyannayı hamuduyla yutturdular 🙂
yazıyı beğendim…