Melankolik Futbol
Futbol çok aksiyonlu bir oyundur ama her zaman heyecan ve hareket değildir. İçinde çok fazla melankoli de barındırır. Çünkü sahaya çıkan futbolcular, yedek kulübesindeki futbolcular, sahadaki hakemler, teknik direktörler, kulüp başkanları, yöneticiler, taraftarlar… Hepsi insan nihayetinde. İnsanî duyguları beraberinde getirir bu durum da. Peki bu melankoli nasıl gün yüzüne çıkıyor? Bunu güzel örneklerle açıklamaya çalışacağım.
Kıymetli ve prestijli bir kupanın finalinde oynayan bir forvet oyuncususunuz. Skor 1 – 0. Geridesiniz. Dakika 90+2 olmuş artık. Golü atarsanız maç uzatmalara gidecek ve takımınızın kupayı almak için bir şansı olacak. Sağ kanattan altı pasa doğru yerden bir top geliyor. Bomboşsunuz. Sağınızda, solunuzda kimse yok. Sadece kaleci ve siz varsınız. Hızlı gelişen bir kontra atak bu ve rakip takımın defansları orta sahaya yakın. Ayağınıza gelen topu kalecinin kucağına atıyorsunuz. O an yere yıkılıyorsunuz. Çünkü kaleci topu aldı ve ileri yolladı. Hakem maçı bitiren düdüğü çaldı. Çime yüz üstü yatıp, hıçkırarak ağlıyorsunuz. O anki melankoli insanı derbeder ediyor. Oyuncunun kendine güveni yok oluyor, saçını başını yoluyor. Ama ne fayda… Elinden bir şey gelmiyor artık. Kaçan, kupa oluyor. Taraftarlar üzgün, takım arkadaşları üzgün, yönetim üzgün… Günlerce gözüne uyku girmiyor oyuncunun. Tabii iş ahlakı varsa (!)
-Kurgudur.-
Devam edecek…
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!