Üzerimde değeri öldükten sonra bilinen sanatçı ve eseri ruhu var, sanırım öldükten sonra anlattıklarım anlam kazanacak ve öldükten sonra sevileceğim.Ama korkarım ki ben bunu hissetmeyeceğim, mezarıma koyduğunuz karanfiller beni inandırmaya yetmeyecek.
Ayak tabanlarımdan başlayan uyuşukluk kafama kadar uzanıyor ve susturuyor kelimelerimi ardı ardına yanan ve sönen sigaralar..
Çok afili bir yalnızlığın ortasındayım, mutluyum bundan çoğunlukla ama sanırım bazı zamanlar yalnızlığım sınıyor beni; merak ettiği şey ona ne kadar bağlı olduğum.Acaba yetmiyor mu saçmalama ve şımarma lüksümün olmayışı, yetmiyor mu Didem Madak şiirleri okuyup soğuyan kahvemi bir dikişte içmek, yetmiyor mu beynimde dönüp duran
” neden? ” sorusu ve alev alan nöronlarım…
Çanakkale’de yağmur yağarken şemsiye açmaya çalışmak kadar gereksiz bir aktivite hala umutla bakabilmek yarınlara, bu arada bu şehirde yaşamayanlar için bilgilendirme yapmış olayım bu kent rüzgârıyla meşhurdur yaz kış farketmeksizin.. yani açarsın o şemsiyeyi açmaya da ya rüzgâr alır götürür ya telleri batar eline.
Konu çok dağılmış da toplayamamış bir stajyer öğretmen edasıyla yazıyorum şu an bunları, saat öğlene yaklaşıyor. Öğle paydosu verildi yemekhaneler bir oturup bir kalkan işçilerle doluyor, boşalıyor tüm sıralar öğleden sonraki ilk derste dolmak üzere ve yine hissediyorum bu günün de öldüğünü, içimde hep bir geç kalmışlık hissi..
Oysa ölmeyi de severim, kaktüslerimi ve yeni çiçek vermiş limonumu sulayıp kahve suyu koymayı sevdiğim kadar ve bilmem ki sabah ilk işi makyaj yapıp müzik dinlemek olan biri bir kapalı kutuya girip üzerine toprak atılıp dualar okunmasını ve sevdiklerinin ağlama krizine girip attığı çığlıkları nasıl kaldırır ?
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!