Uyutamadığım dertler edinmekle meşgulüm güneşin gece kızılı saçlarımda battığı akşamüstlerinde.Ellerimde pişmanlığı var son parasını sigaraya yatıran alkolik babanın, gözlerimde buğusu yağmurdan sonraki otobüs camının; iliklerine kadar kırılmış kopkoyu kahveler yaparken unutuyorum titreyişini ellerimin, lakin bir çatal ile almaya çalışsam tabaktaki aşımdan; tabağı çatlatır parmaklarımdaki dokuz nokta sekiz şiddetindeki deprem. Yine de çiçekler suluyorum sabaha karşılarda, sarışın hasretler asılıyor her sabah kapıma bir poşet, en tazelerini seçiyorum,en dayanılmaz olanlarını.
Egzoz patlatarak önümden geçen genç delikanlıları izlerken salon penceremden gerçekten bunun bir kadını etkileyeceğini nasıl düşündüklerini düşünüyorum, yüzümde “ iğreniyorum, defolun len sokağımdan “ ifadesi.. Okul çıkışını iple çeken çocuklar görüyorum önlükleri solgun muz çorapları siyah yamalı, büyük bir ciddiyetle yerdeki yaprakları süpüren belediye çöpçüleri giriyor şimdi de kadrajıma, az ötede biraz süt biraz ekmek çalıyor yavrularının ağzına iri ve asabi bir kedi, bütün mahalleye anne olmanın kutsallığı isimli bir opera sunuyor ve umarım üst kat komşum da nasipleniyordur bu didaktik gösteriden.
Bir Elvis Presley plağını çalıp dans ettirmek istiyorum ayaklarımı müthiş bir melodi üzerinde, sonra öğretisi bol resmi olmayan kitaplar okumak istiyorum tüm çocuklara rüyalarında, uyandıklarında baş uçlarında pembe arabalar oluyor erkek olanlarının, kız çocuklarının ise lacivert elbiseleri.. Nasıl da arınmışlar tüm cinsiyetçi rollerden ve nasıl açıyor dikenli yollarında papatyalar ?
Dayanılması güç olan şeyler yaşıyor insan, bazen öyle kanatırcasına geçiriyor ki tırnaklarını avuç içlerine bazen de zambak kokulu sofralar kuruyor, nolur bitmesin tadında yumurtalar kırıyor en yakın arkadaşına. Beyaz ve mavinin asilliğini okuyoruz çeyiz tabaklarımın bilmem kaçıncı sayfasından;
“ Hande Mehan’ı nasıl keşfetti ya acaba Cem ? “ gıybetine dalıyor ve uzunca bir süre psikoanaliz konuşuyoruz, sonra yeni çıkan kitaplar oluyor gündemimiz ve var olan enerjimle birer bardak kahve pişiriyorum üzerimde biraz Murakami sarhoşluğu var biraz da Didem Madak hüznü; aldırış etmiyorum.Feribota gelen son zamlardan sonra biraz belimizin büküldüğünden de dem vuruyoruz, özgür bırakılmış bir sevmenin tatlı telaşı var aramızda bir de feribot ile aşılması gereken koca bir Boğaz.
Murat Menteş kitaplarını okuyayım diye bana vereceğinden söz edince gözlerimden çıkan kalpli salak bir emoji sarıyor bedenimi, “ kime kitap verdiysem küstük, küsersek kitabımı yolla “ derken makyaj yapmak için ilerliyor adliye koridorlarını andıran antreden aynaya doğru. Taba rengi botlarını geçirdikten sonra ayağına, uğurluyorum sıcak bir hoşça kal ile evine doğru.
Yemek yemek için altını yakıyorum ocağın, tabağımı dolduruyorum, üzerimde depresyon hırkam var elimde anneannemin çocukluğumdan beri kullandığı emektar bir çatal.O an bir şey oluyor, gözümden akan birkaç damla insanlığım ıslatıyor annemin eriştelerini, ritmik bir şekilde vuruyor elim çatalı tabağın kenarına; nefes almam güçleşirken çatalı masaya atıp elimi seyrediyorum, bir ip üzerinde yürüyen o altın ve mavi renk kostümlü cimnastikçileri andırıyor sanki.Oturup buna gülüyorum, sonra da kendime..
Neyse, kahvem de hazır soğumuşken gidip biraz Blues dinlemek vaktidir henüz açılmamış bir hediye paketi heyecanı ile..
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!