Derealizasyon diyorum, bilmiyorlar. Çoğu kişi bilmiyor yani. Hiçbir şey hissedemiyorum diyorum, hiçbir şey yapmak istemiyorum, uyumak ya da ölmek de istemiyorum, o derece. Gittiğim psikolog bana Albert Camus’dan Yabancı’yı okumamı önermişti, okuduğumda neden önerdiğini anladım.Bir karadelik tüm ruhu çekip alıyor.
Dünyada az da olsa bu duruma düşen talihsiz insanlar olduğunu biliyorum çünkü olmasalar böyle bir terim psikoloji literatürüne girmezdi. Üzülmekten ya da sinirlenmekten daha kötü bu, o negatif duyguları bile özleyecek kadar çaresiz hissediyorsunuz. Hatta eminim şu an kurtulmanın yollarını arıyorsunuz.
Öncelikle, ilk gözlemim şu: bir duyguyu çok yoğun yaşadığınızda(olumlu veya olumsuz fark etmiyor, kafaya taktığınız veya bir meseleyi abarttığınız herhangi bir durum olabilir) bir süre sonra bünye mavi ekran veriyor: dur n’oluyoruz Allah aşkına, biraz bokunu çıkarmadın mı? Al sana Domestos! Çatt!!! Yüzeyde biriken fazlalıkları söküp atayım derken yüzeyi de aşındırıyor. İlkokulda kullandığımız sert yapılı dandik silgiler gibi işte ya, yazıyı silmeye çalışırken kağıdı yırtıyor. Zor, biliyorum ama n’olur biraz denge kurmaya çalışın. (Yükseleni Terazi olan İkizler burcu hayal dünyasından bildirdi).
İkincisi, fiziksel ortam ve durağanlık da epey tetikliyor. Biraz ayağa kalkıp dolanın, hatta o an yapabiliyorsanız açık havada uzun bir yürüyüşe çıkın. Yürürken duygu ve düşünceler daha aktif hale gelir, vücut endorfin salgılar. Bulunduğunuz ortam mümkün mertebe düzenli ve temiz olursa daha rahat hissedersiniz, o an imkanınız varsa duş alıp “rahat ama çok derbeder de durmayan” kıyafetler giyin. Rahatlamaya ihtiyacınız varsa ıhlamur ya da süt, canlanmaya ihtiyacınız varsa çay ya da kahve içebilirsiniz.
Renklerin gücünü de unutmayalım: Renk dedin mi duracaksın şimdi, eğer renkleri görebilecek kadar sağlıklı gözleriniz varsa günlük hayatınızdaki etkilerini de mutlaka fark edersiniz. İnsanlar renk terapisi olayının şehir efsanesi veya şarlatanlık olduğunu iddia etse de renkleri asıl gören beynimizdir. Gözler sadece yardımcıdır. Ayrıca çoğu kişi bundan içgüdüsel olarak yararlanır: Canımız sıkıldığında deniz kenarında bir banka oturur, göl kenarına gider veya gökyüzüne bakarız. Bahar aylarında gün ışığının renkleri daha canlı gösterdiğini fark eder ve neşeleniriz. Canımız sıkıldığında neon renklerde kalemlerle bir şeyler yazar çizeriz, insanlara gövde gösterisi yapmak istediğimizde siyahlara bürünürüz. Daha da ikna olmadıysanız ne diyeyim yani =]
Gerçekten de açık mavi ve yeşil/turkuaz tonları canlılık ve huzur veriyor. biraz neşelenmek isterseniz cart bir limon sarısı, neon turuncu veya parlak bir mercan olabilir. Pastel pembeler, eflatun/lila tonları ve uçuk griler de iç açıcıdır. Kirli sarı/bej/kahve tonları, koyu yanık turuncular ve soğuk tonlu koyu renkler iç karartır; özellikle siyaha yakınsayan tonları. Beyaz da iyidir fakat çok saf, parlak tonları MR cihazına girmiş gibi hissettirebilir. O yüzden hafif kırık bir ton olması daha iyi olur.
Müzikte ise biraz daha orta/düşük tempoda, enstrüman seslerinin net bir biçimde duyulabildiği parçalar netlik hissini pekiştirir, Kings of Convenience-Misread aklıma gelen ilk örneklerden. Birkaç parça daha yazayım, belki demek istediğim daha net anlaşılır: Fool Garden-Lemon Tree, Sting-English Man In Newyork, Mor ve Ötesi-Aşk İçinde(akustik), Re(yine Mor ve Ötesi-akustik)… Çoğu akustik yani.
Kitap okumak biraz zorlayabilir ama bulmaca eğlenceli olabilir, havaya girdikçe kitaba da geçebilirsiniz tabii.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!