Bu bedende ve zihinde yıllardır esaret süren; her an, her saat başı, her gün farklı ölçekte şiddetlere maruz kalan küçük bir çocuğum ben.
İsmim ne ? Kaç yaşındayım ?
En sevdiğim renk ne, peki ya nerede doğdum ?
Bildiğim bir şey varsa o da nerede doğduğum, bu zihinde doğdum ben; karış karış gezdim her noktasını, her lobunda bir kaç yıl ikamet etmişliğim var fakat bu bir labirent, hep aynı yere çıkıyor bütün yollar; kimisi bir patikayı andırıyor, kimi yol dümdüz..
Patikaların sayısı fazla ve engebeli, hele ki gece saatlerinde yürüyorsam ve yeşil bir ormanı düşlüyorsam adımlarım hızlanıyor, basmamam gereken bir toprağı baskılıyor ayaklarım; sonra boylu boyunca yere seriliyorum, ayaklarımın altı kayıyor sanki, sanki bu bir deprem..
Burada olmamam gerekiyorsa neden burda doğdum diye soruyorum kendime ?Beni bir zihnin içine hapsederken sorun yoktu da yollarında dolaşırken mi sorun oldu ? Beni buraya koyan da sensin, yıkıma sebep olan da sen.. Aptal gibi bir gün yer etmeyi mi bekleyecektim hayallerinde ?
Sahi hayal ne biliyor musun ? Nereden bileceksin ki gerçeklik gözünü bu kadar bürümüş ve bana bile yabancılaşmışken ?
Ne oldu beynini susturmak için yaptığın nefes egzersizi işe yaramadı mı ?
Nefes alırken bir anda aklına gelenler yüzünden nefesin daraldı, söylesene bu kaç kişinin başına geliyor ?
İyi olmak için yaptığın şeyler daha kötü hale getiriyor yaşadıklarını farkında mısın ?
Aslında sana sunduğum teklifi değerlendireb…..
Susturacağım seni anladın mı ? İçerde sıkışıp kalmaktan dem vuruyorsun, peki biliyor musun o depremi sana yaşatmamak için neler yaşadığımı ? Nelere göz yumduğumu, nelerden vazgeçtiğimi ? İki sene önceki fotoğraflarıma bakıyorum, sonra aynada beliren siyah iri göz bebeklerime; o ben değilim, o zaman ile bugün arasındaki farkı irdelemeyeceğim, sabah sekizden beri evden çıkıp marketten meyve alamadım, ama birazdan göğsümü rüzgara gerip yürüyeceğim Çanakkale’nin serseri kaldırımlarından dümdüz yollarına doğru.. Ayrıca gittiğim her yere götürüyorum seni, bu neyin şikayeti söylesene ?
Konuşmama dahi izin vermiyorsun ama beni yaşatmak için yaşadıklarından ve vazgeçtiklerinden mi bahsediyorsun ? Tamam bir yere kadar fedakarlık gösteriyorsun ama sonrası yok. Neden canın iken canımı yakıyorsun ?
Lütfen..
İzin ver buradan çıkmama, ne çevrendeki insanların tavsiyeleri ne ilaçlar ne aldığın terapiler; bana yardım edecek olan sensin, miyopsun biliyorum bu yüzden sandalyeni çek iyice yaklaş bana, ağladığını görebiliyorum, uzun zamandır ağlayamadığını da biliyorum.. Beni buraya hapsetmek nasıl hissettiriyor ?
Güçlü ?
Egolu?
Zeki?
Göz pınarlarım ağlamaktan kurumuş ve patika yol üzerime üzerime gelirken izin ver çıkıp gitmeme,lütfen.. Her boğulduğun düşüncede ayrı bir patika çıkartıyorsun önüme, gidecek yolum ve yerim kalmadı. Ya bırak ezileyim ellerinle göm beni herkesi öldürüp gömdüğün zihninin derinliklerine ya da bırak gideyim.
En çok beni önemserken her saniye öldürdüğün sadece benim. Kendine iyi bak, umarım bir daha hiç karşılaşmayız..
(Aynada izlerken göz bebeklerini, artık orada olmadığının farkına varır hapsettiğinin..)
Ve ekler:
Yorgunum..
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!