Pratik Aklın Diyalektiğinde Tanrı
En Yüksek İyi:
En yüksek iyi, aklın işleyişi sonucunda ortaya çıkan ve daha üstünü düşünülemeyen ideal bir yapı arz eder. Teorik akılda hedef en yüksek sistematik birliğe ulaşmak iken, pratik akılda en yüksek iyiye ulaşmaktır.
Tanrı, pratik akılda en yüksek iyinin gerçekleşmesi için varsayılması zorunlu olan bir varlık halindedir. En yüksek iyiyi gerçekleştirme insanın ödevi, nihai amacıdır. Ve buna ulaşmak için tanrının varlığı şarttır. Yani tanrı, pratik aklın diyalektiğinde yer alan en yüksek iyiyle birlikte yer almalıdır.
En yüksek iyiyi anlamak için Kant’ın mutluluk ve erdemi nasıl ele aldığına bakmamız gerekir. Kant’a göre erdemli olmak, eğilimlere karşı koyarak eylemde bulunma bilincidir. Erdemli insan, eğilimlerin terbiye edilmesiyle olur. Erdemlilik insanın ideali değil, görevidir.
En üstün iyi, erdem ve mutluluğun bir bütünlük oluşturmasıdır. En üstün iyi aynı zamanda herkesin aynı durumu paylaştığı toplumsal bir yapıdır. Ancak aklın bir ideali olarak en yüksek iyiye ulaşması, Kant’a göre mümkün değildir. Tanrı en yüksek iyi idealini gerçekleştirmeyi mümkün kılacak olan varlık olarak anlam ve önem kazanır. Tanrı haricinde hiçbir varlık erdemin ve mutluluğun orantılı bir biçimde bütün insanlara dağıtılmasını sağlayamaz. Ancak tanrıdan bahsetmek onun varlığının ispatlanması demek değildir. Tanrı, en yüksek iyinin gerçekleşmesi için ihtiyaç duyulan bir varlıktır. Tanrının en yüksek iyi nesnesinin gerçekleşebileceğine ilişkin idealle birlikte değerlendirilmesi ve postula edilmesi gerekir. En yüksek iyi bu dünyada gerçekleştirilemeyecekse bile bu yolda çabalanmalıdır. Kant, Tanrının varlığını bilmeyi ya da doğrudan imanı değil, varsayılmasının zorunlu olduğu rasyonel bir inanç anlayışına ulaşmak ister.
Mutluluk:
Kant’a göre mutluluk, insanın zorunlu olarak arzu duyduğu ve iradeyi kaçınılmazcasına belirlemeye çalışan bir nedendir. Arzu duyan bir varlık olarak insanın mutluluktan kaçması mümkün değildir. Kant’a göre insanın mutluluğu elde etmesinin ötesinde farklı bir amacının olması doğa ile insan arasındaki farkı belirginleştirir. Doğa, aklı vermekle insanı sadece diğer varlıklardan ayrı kılmış olmaz. Aynı zamanda insana farklı bir amaç yüklemiş olur. İşte akıl, amaçlar koyan bir yeti olarak, mutluluğu amaçla birlikte uygun bir biçimde değerlendirme durumuna işaret eder.
Mutluluk, hazza indirgendiğinde devamlı isteneceğinden, insanı aklına uyan olmaktan ziyade eğilimlerine uyan bir varlık olmaya götürür. Eğilimler üzerine kurulan mutluluk da kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlaki bir değerin, eylemin amacı haline gelmesine imkan tanımaz. Ama en yüksek iyinin olması, sadece erdemin değil, aynı zamanda mutluluğun da olduğu bir bileşimi gerekli kılar. Bu bileşimde mutluluk, erdemlilik sonucunda hak edilmektedir. Burada önemli olan nokta mutluluğun öznel yapısının, ahlaklılığın nesnel ve evrensel yapısına engel olmamasıdır. Kant mutluluğun tamamıyla kullanım dışı olmasını amaçlamaz.
En yüksek iyi göz önünde bulundurulacaksa, erdemliliğin sonucunda hak edilen ve adil bir biçimde verilen mutluluğun olması şarttır. Tanrı erdemliliğe göre mutluluğu verecektir ve ancak bu şekilde mutlak adil olan bir varlık olacaktır.
Pratik Akıldan Dine Doğru İlerleme
Kant, pratik akılda Tanrıyı en yüksek iyi nesnesi altına koyduğundan, din ile ahlak arasındaki geçişin anlaşılması gerekir. En yüksek iyi açısından pratik akıldan dine doğru ilerleyiş, Kant’ın sisteminin gereğidir. ‘’Ne bilebilirim?’’ sorusu, teorik alana; ‘’Ne yapmalıyım?’’ sorusu, pratik alana; ‘’Ne ummalıyım?’’ sorusu ise en yüksek iyiye ilişkindir.
Kant’ın ahlaklılığı, yasaların belirlediği biçimde eylemde bulunmaktır. Pratik aklın görevi erdemlilik iken, hedefi de erdemlilik sonucunda mutluluğun olduğu en yüksek iyiye kavuşmaktır. En yüksek iyiye ilişkin olarak, ‘’Ne ummalıyım?’’ sorusuna cevap verilmesi için dinin olması gereklidir. Kant’a göre din, ahlakın buyruklarının Tanrısal buyruklar olarak kabul edilmesidir. Pratik akıldan dine doğru geçiş, dine doğru giden yolun yalnız ahlaktan geçtiğini göstermektedir.
Din, ahlaklı olduğunda hak edilen mutluluğun verilmesini sağlayan öğretidir. Kant için din, içine mutluluğun katılma umudunun olduğu ahlaktır ve bu nedenle mutluluğun ahlaki olması ahlakın dinsel yönünü oluşturmaktadır.
Yani din, ahlaklılık temelinde ele alınmakta ve ahlakın bir bütün olarak pratik akıl tarafından belirlenmiş olan hedefinin gerçekleşmesi için insana uyarlanmış ya da uyarlanması gereken biçimi olarak değerlendirilmektedir. Ahlaki görevini yerine getiren insanın mutluluğu hak etmesi, dine ve Tanrıya götürülmektedir. Ancak erdemlilik sonucunda mutluluğun kazandığı nitelik, ahlaki olarak kabul edilebilir.
Kant mutluluğun insanın elinde olması gerektiğine ilişkin bir yargının değil, elde edilebileceğine ilişkin bir umudun olmasını vurgulamaktadır. Din, bu umuda ilişkin bir inanç olarak değerlendirilmelidir. Tanrı ile mutluluk birlikte düşünüldüğünde, yaratıcı olarak kabul edilmenin önünde sevilen ve tapılan bir varlık haline gelir.
Dinde Tanrı
Ahlak-Din İlişkisi
Ahlak; herhangi bir belirlenime ihtiyaç duymaz. Çünkü bir eylemin ahlakiliği yasaya ve sadece özerk insana dayanmalıdır. Eylemin ahlakiliği sonucuna bakılmaksızın sadece yasaya göre davranmakla sağlanabilir. Buna karşın ahlak, eyleme geçilmesi için yeterli şartı verirken; eylemden sonra nereye varılacağını belirleyemez. Ahlak doğru eylem için herhangi bir amaca ihtiyaç duymaz, özgürlüğün kullanımı olarak yasa yeterlidir. Tanrı meselesinde saf akıl teorik anlamda sınırlıdır ve bu sınırı genişletmek için pratik aklın devreye girmesi gerekir. “Ne ummalıyım”? sorusu, insanda ahlakın ötesinde bir arayışın mevcut olduğunu gösterir. ‘’Ne yapmalıyım?’’ sorusundan sonra ‘’Ne ummalıyım?’’ sorusunun gelmesi, dine işaret eder. Ahlaklılık, en yüksek iyi için gerekli şart olsa da yeterli değildir. Saf akıl, din aracılığıyla en yüksek seviyesine ulaşabilir. Kişinin ahlaktan dine ilerleyişi, çatışmanın aşılması ve en yüksek iyinin gerçekleşmesi içindir. İnsan, en yüksek iyiyi talep etmekte ama imkanlarının ötesinde olduğunu bildiğinden, Tanrıyı ve dini yardıma çağırmaktadır. En yüksek iyi ideali, ahlakı Tanrıya, dolayısıyla ahlakı dine götürmektedir. Ahlaklı olunca gerçekleşmesi umut edilen en yüksek iyi, ancak dinle mümkündür. Ahlakın yolu, bu yönüyle dine bağlanmaktadır.
Kant’ın Yalın Din Anlayışı
Kant, teorik akılda sorunlu olan Tanrı kavramının pratik akılda sorun olmaktan çıkmasını, Tanrıya ilişkin metafizik savaşın sona ermesi olarak görür. Kant, ahlaktan dine doğru geçişi ön görür. Kant, din felsefesi yapan değil dini kendi sisteminde yerleştirmeye çalışan bir filozoftur. Yepyeni bir din anlayışından ziyade, Hristiyanlığı daha sağlam bir zemine oturtmaya çalışır. Kant, dine ilerlemeyi rasyonel olarak gördüğü kadar dini de rasyonel kılmayı amaçlamıştır. Ödev, aklın yasaya karşı sorumluluğunu fark etmesiyse bu sorumluluğun içselleştirilmesi Hristiyanlıkla mümkün olabilir. Rasyonellik, burada yalınlığa işaret eder. Kant, sadece doğru değil aynı zamanda zorunlu yargıları açığa çıkaran bir rasyonaliteyi hedeflemektedir. Yalın aklın sınırları içinde kalan din sistemini oluşturan temel bir unsur olarak görülebilir. Sistemi belirleyen değil sisteme uyan bir din ve Tanrı anlayışı hakimdir. Kant, dinde yaşanan çatışmayı akla öncelik vererek sonlandırmaya çalışırken dinin ahlaka indirgenip indirgenmemesinin doğruluğunu inceler. Kant’ın ortaya koyduğu, dinin özünde ahlakın olduğudur. Dini inançlar, zaman ve mekana dayalı olarak farklılaşmaları ve insan yorumu taşımalarıyla saf olamazlar. Din, ahlak olmadan herkese hitap edebilecek yapıda değildir. Nesnel yeterliliği sağlayan, ahlaktır. Yapmak istediği inançları pratik aklın süzgecinden geçirip ayıklayarak tek bir ahlak dininin içerisinde toplamaktır. Kant’ın bu arzusu, dini, ahlak temelinde sağlam bir zemine oturtmaktır. Pratik akıl dinin formunu oluştururken vahiy veya kutsal metinler içeriğini oluşturur. Ahlak dini dendiğinde anlaşılması gereken, akıl dinidir. Kant’ın ulaşmak istediği ideal, saf dindir. Saf akıl, dini, ahlaki yapıdan almalıdır. Kutsal kitaptan ahlaki olan öğrenilerek din zenginleştirilmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Ahlaki yaşamı gözeten ve tapınmayı önemseyen dinler. İlkinde tanrıdan talep edilen insanın ahlaki mükemmelliğini sağlamasıdır. İkincide amaçlanan, dualarla elde edilecek mutluluktur. Ahlak, önemli değildir. Kant’ın din anlayışında asıl önemli olan, akıldaki ahlaki yapıdır. Dinin nasıl daha fazla ahlaki olabileceği kaygısı vardır. Bir din, geçerliliğini aklın ahlaki ölçülerinden almalıdır. Kant, dini ahlaka indirgemeyi değil, ahlakla açıklamasını yapmayı düşünür. Kant, akılla çatışan bir dinin en nihayetinde kaybedeceğini belirterek aklın ön planda tutulması gerektiğini söyler.
Dinin İnsan Tarifi
Ahlak, olması gerekenle ilgilidir. Olunması gereken erdemli insanı belirleyecek olan da ahlaktır. Dinin de aynı kaygıyı taşıması gerekir. Gerek ahlaklılık gerekse din, insanın iyiye doğru gelişimine yönelmektedir. Kant’ın ahlak eleştirisinde insanın rasyonelliği, özerklikle bağlantılıdır; bu, akıldaki ahlak yasasından başka bir otorite kabul etmemektir. Pratik akılda bulunan ahlak yasası, insanı özel ve kutsal kılar. Kant, dinin amacının insandaki ahlaki yapıyı desteklemeye yönelik olduğunu göstermeye çalışır. Bu noktada Kant’ın dindeki insan anlayışı ile ahlaktaki inan anlayışı arasında fark bulunur. Bir yanda pratik akla sahip olan yetkin ve özerk kişi tasviri, bir yanda da bu akıl dışında zaafları olan insan tipi. İnsan ile Tanrı arasındaki ilişki insanın ahlaki gelişimini belirlemeye yönelik olarak kurulmalıdır.
Bu gönderiye abone olarak, gelecek yeni güncellemelerle ilgili ilk siz haberdar olabilirsiniz!